İtidal ve sağduyu zamanı
Türkiye, tarihinin en hassas dönemlerinden birinden geçiyor. Ekonomik dalgalanmalar, adalet tartışmaları ve derinleşen toplumsal kutuplaşma, ülkemizin ortak geleceğini tehdit eder hale geldi. İnsanlar öfkeli, kaygılı ve çözüm arayışında. Ancak tam da bu noktada, öfkeyi büyütmek mi, yoksa sağduyu ile ortak bir zeminde buluşmak mı gerektiğini sorgulamak zorundayız.
Son günlerde siyasetin tansiyonu daha da yükseliyor. Muhalefet liderlerinden Özgür Özel’in yaptığı “sokağa çıkma” çağrısı, demokratik bir tepki olarak savunulsa da, içinde bulunduğumuz gergin atmosferde beraberinde büyük riskler getiriyor. Sokak, toplumsal reflekslerin kendini ifade etme alanlarından biridir; ancak geçmiş deneyimler, sokak hareketlerinin kolaylıkla kontrolden çıkabileceğini ve telafisi zor sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Demokrasi, öfkenin değil, aklın yön verdiği bir süreçtir. Eğer bir hak talebi varsa, bu talebin dile getirileceği meşru zemin sokak değil, demokratik kurumlar ve diyalog kanallarıdır. Unutmayalım ki Türkiye, geçmişte sokak olayları nedeniyle büyük bedeller ödedi.
Öfke ile hareket edildiğinde, kimse kazançlı çıkmaz. Aksine, bu tür hareketler, zaten kırılgan olan toplumsal barışı daha da zedeler ve çözüme değil, daha büyük çıkmazlara yol açar. Bugün ihtiyacımız olan şey, karşılıklı anlayışın ve müzakerenin ön planda olduğu bir siyasi atmosferdir. İktidar ve muhalefet arasındaki gerilim ne kadar yüksek olursa olsun, çözümün sükûnetle, sağduyu ile aranması gerektiği unutulmamalıdır. Demokratik bir hukuk devletinde değişim talebinin meşru yolu bellidir: Sandık. Eğer mevcut düzene yönelik eleştiriler varsa, bunların dile getirileceği yer, demokratik mekanizmalardır.
Siyaset, toplumsal tansiyonu daha da yükseltecek çağrılar yapmak yerine, halkı ortak bir zeminde buluşturmayı hedeflemelidir. Gerginlikten ve cepheleşmeden kimse fayda sağlamaz. Tam tersine, toplumu daha da böler, güveni sarsar ve uzun vadede ülkemize zarar verir. Bugün hangi siyasi görüşe sahip olursak olalım, hepimizin sorumluluğu, geleceği sağduyu ile inşa etmektir. Bizi ayıran duvarları yükseltmek yerine, ortak değerlerimizi güçlendirmek zorundayız. Öfkenin yerine aklı, çatışmanın yerine uzlaşmayı koymadığımız sürece, gerçek bir kazanımdan söz edemeyiz. Türkiye’nin geleceğini inşa etmek, bir mücadele alanı yaratmakla değil, çözüm üretmekle mümkündür. Şimdi, itidal zamanıdır.