Kendi kıyılarının suyu çoktan çekilmiştir
Nihayet; günlerdir söylenen, yağdı yağacak denen kar yağdı.
Karar verdim.
Evimde kalacağım
Sokağa hiç çıkmayacağım, kar yağışına ve haberlerine evden şahit olacağım.
Tüm kanalların muhabirleri, kar altında bölge bölge kar raporu veriyor.
Şımarık İstanbul.
Sanki burada kar yağınca, bütün dünyada kar yağıyor kıyameti var.
Bağıra bağıra, kavşaklarda kar haberi veriyorlar.
Senede bir defa yağan ya da hiç yağmayan kar için sanki kıyamet kopuyor.
Kar yağıyor işte, bu kadar.
Yahu ülkemizin doğusunda köyler, mezralar 6 ay kar altında kalıyor.
Hala evlerinde ebe ile bebeklerini doğuran kadınlar var.
Aylarca yolları, kasabaya kapalı mezralar var.
Kış için yiyeceklerini, erzaklarını yaz ayları boyunca hazırlayan köyler var.
Sırdaşım, kendi elimle diktiğim iğde ağacımın dallarında kar var.
Masalsı bir görünüşü var.
Günaydın hayatım nasılsın diyorum, iyiyim teşekkür ederim diyor, zaten hiç şikayet etmez.
Hep beni dinler.
Sosyal medyadan, bana ilişkilerini, hayatlarını yazan kadın arkadaşlarım var.
Seviyorlar beni ve en güzeli de güveniyorlar bana.
Kadınlar kocalarından çok şikayetçi, neler yazıyorlar inanamazsınız.
Hanımefendi yazmış.
35 senelik evli, kocaman bir ömür, çile çeke çeke geçmiş.
Yazmış yazmış ve uzun uzun anlatmış, sonuç olarak.
“Sürdürüyoruz işte” demiş.
Bitmiş bir evliliğin evrakı metrukesinin son cümlesidir bu.
Aslında “Katlanıyorum işte” demenin ortak haline sığınma cümlesi.
Biraz ilişki anlatmak isterim size.
Kadın tarafından, kadın gözü ile anlatmak isterim size.
Bir Rus atasözü var.
"Karşıdan iki kişi geliyor sandım, adamla karısıymış meğer"
Her şeyin özeti bu aslında.
Evlilik, iki kişinin bir potada eriği bir alaşım olmasaydı, ne bu atasözü olurdu, ne de evliliğe katlanmak olurdu.
Sevgi ve saygı tükenip sadece bir imzadan ibaret kalan bir evliliği sürdüren nice evli insanlar var.
Bu günler ve geceler boyu bir cenazeyi içinde sürüklemek gibidir.
Bir zamanlar çok sevdiğiniz kişinin her hali batar size.
O vücut, o kalp, o beyin senin için çekiciliğini yitirmiştir…
Sana dokunsun istemezsin.
Tükenen sözcükler var.
Bir bakmışsın bitmiş artık ve "Alfabeniz silinmiş".
Çocukların sorunlarından başka konuşacak hiçbir şey kalmamış.
Onun için, kılını bile kımıldatmak istemezsin.
Yastığınızın yanı başında yer alan, yastık.
Ah yastık ah.
Nefes alıp verişi.
Bir zamanlar birlikte yarattığınız eviniz, beraber taktığınız perdeler.
Onca emekleriniz.
Ve her şeyiniz oldu sonradan.
Eksikliklerinizi günden güne tamamlanırken, günden güne eksildiğinizi fark etmeyen zamanlar.
Birlikte yaşanan hayatınız, zamanla çölleşirken öylece kendinize seyirci kalırsınız.
İnsanların değişebileceğini, dönüşebileceğini hiç hesaba katmaz evlilik kurumu.
Değişim sürecine beraber girilemiyorsa, kavşaklarda buluşulamıyorsa, uzaklara düşülür.
Bilmeliyiz ki.
Kendi kıyılarının suları çoktan çekilmiştir artık.
Aşk uzaktadır.
Funda'nın aklındakiler…
... Bodrum'dayım.
Kasım ayı, hava yağmurlu ama şahane.
Yazlıkçılar dönmüş, yollar mekanlar tenhalara kavuşmuş
Yağmura rağmen denize giriyorum, deniz sıcacık, eve gidiyorum, giyiniyorum ve Yalıkavak Marina'ya gidiyorum.
Yanımda, canım oğlum Ahmet var.
Hadi gidelim, kahve içelim diyoruz.
Türk kahvesi içiyoruz lokumla, bakıyorum karşı masada yüksek topuklu, moda sayfalarından çıkmış, moda ikonu farklı giyinmiş bir kadın var.
Merhaba diyor, sizi çok seviyorum diyor.
Ayşe onun adı.
Başlıyoruz sohbet etmeye, ortak arkadaşlarımız var, Yeşim var, Dr. Ender Saraç var.
Hemen saçındaki tokayı çıkarıyor ve saçıma takıyor.
Sıcacık göz bebekleri ile evine, kahvaltıya davet ediyor, mükemmel hazırlanmış ev sahibimiz.
Kocası var, dünya tatlısı oğlu var.
Herkesin kalbini doğuran kadın.
O gün bugün kalp dostum.
Ayşe'm var, benim dediğim kadın.
Simsiyah uzun saçları ile tertemiz kalbi ile kalbimde yer buluyor.
Her şeyin farkında olarak, bu kadar temiz nasıl kalmış, nasıl tüm insanları seviyor anlatamam.
Sabahları kahve içmeye gidiyorum, kalbinde sıcacık yıkanıyorum.
İyi ki bu dünyada senin kalbine sahip tertemiz kadınlar var.
İyi ki varsın Ayşe’m.