Avrupa’nın ezberini bozan iki gelişme: Zelensky’e azar ve PKK’nın fesih çağrısı
Avrupa güvenliğini ilgilendiren iki gelişme bu haftayı taçlandırdı. Ki gelişme için tam anlamıyla beklenmiyorlardı desek yalan söylemiş oluruz, ama Avrupa’nın bozulmaya başlayan ezberlerini iyice sarsan nitelikte oldukları açık. İlk gelişme Trump-Zelensky kavgası elbette. Bu kavga, tarafların Ukrayna savaşının bitişi konusunda anlaşamadığı düşünülürse beklenebilecek bir gelişmeydi elbette. Hele son yazılarımızın konusu olan Münih sonrası “kim takar Avrupa’yı” ve “Ukrayna istediğimizi verecek çünkü çok güçsüz” havası düşünüldüğünde. Ukrayna, ABD desteği olmadan savaşı çok sürdüremeyeceğinin farkında. Bu savaş baştan itibaren milli olanakların çok ötesinde maksimalist amaçlar doğrultusunda ve Rusya ile anlaşmama zemininde kotarıldı. Yani bir milli mücadele savaşı hüviyeti hep sorunlu oldu.
Bugün Rusya’nın saldırarak başlattığı, ilhakı çeşitli kereler sahneye koyduğu bir savaşta savunma pozisyonunu sahne önüne taşıyabilmesi bundan. Real politik güvenliğin maksimizasyonunu öncelemeyen yanlış seçimlerin bedelinin ödenebileceğini, hatta bir aktörün ortadan kalkabileceğini söylüyor. Ancak kitap sayfasında bu cümleleri okumak başka, toplumu, tarihi, kültürü, bugün muhtemelen çok güçlü milliyetçi hisleri olan bir aktörü kötü bir teslimiyet anlaşmasına ikna etmeye çalışmak başka bir şey. Sonuçta ABD başkanı, Ukrayna’da insanların kafasına bomba düşmesinden leblebi-çekirdek gibi bahsetmeyi alışkanlık haline getirmiş olabilir ama Ukrayna’ya ABD atom bombası atmış ve tüm direnişi yok etmiş değil.
Ukrayna’yı teslim almak isteyen çok
Ukrayna, teslimiyet ve topraklarını kaybetmek anlamına gelen barış anlaşması ihtimaline ayak sürüyerek ancak yaklaşabilir. Son krizden önce bir ateşkes süreci ise daha olası görünüyordu- zira Rusya’nın da arzu ettiği bir şeydi kazanımlarını garantileyen ve Avrupa’nın orta yerinde baskı aracı olarak tutacağı dondurulmuş bir sorunu şimdilik elde tutmak. Buradaki temel sorun Ukrayna’nın ateşkes anlaşmalarına güvenmemesi. Zelensky ve Ukrayna hükümetinin ne istediğinden bağımsız - Ukrayna o kadar çok anlaşma, kendisine verilen söz, teminat filan gördü ki – kimsenin sözüne gerçek bir garanti olmadan güvenmemeleri normal. ABD ise “mış” gibi görünen bir garanti vermekten dahi imtina ediyor. Rusya ile adeta bir etki alanları paylaşımı yapmışlar (yapıp yapmadıklarından emin değiliz, çünkü ABD-Rusya hattında bir paylaşım anlaşmasından çok ABD’nin Rusya’nın gücü buna yeter, bunun ötesinde de ben işimi görürüm gibi bir söylemi olduğunu görüyoruz) ve ABD bu paylaşım anlaşmasının Rusya’ya düşen payıyla ilgilenmiyor, kendi payını da Zelensky’den kıymetli madenler anlaşması bünyesinde söke söke alacak görünüyordu. Defalarca ifade ettik, bu bir tür teslimiyet ve Rusya’ya daha teslim olmadan Zelensky’nin Ukrayna’nın yarısını ve gelirlerinin yarısını ABD’ye teslim etmesi çok mümkün değil. Bu derin anlaşmazlık, taraflar kıymetli madenler konusunda anlaştık filan mealinde açıklamalar yapsalar da Ukrayna-ABD ilişkilerini krize hazır hale getirmişti.
ABD realist sağduyuyu kaybediyor mu?
Fakat hiç kimse ABD siyaset sosyolojisinin içinde bulunduğu haleti ruhiyeyi ortaya dökecek derecede diplomatik normlar karşıtı bu tür bir itiş kakış beklemiyordu. Bu haleti ruhiyenin sadece Trump ile sınırlı olmadığını Vance’in ateşe benzin döken “şükranını sunacaksın” haykırışlarından, Lindsay Graham’ın Zelensky karşıtı açıklamalarından- ki senatör 3-5 ay önce Zelensky’i yine kameralar karşısında kahraman olarak nitelendiriyordu- ve Musk’ın ABD, BM’den ve NATO’dan çıksın mealinde sosyal medya paylaşımlarından anlıyoruz. Trump ötesi ABD’ye hâkim olan güç zehirlenmesine yakın bir hava var. Bu hava başta realist, real-politik saiklerden besleniyor gibi duruyordu. Gerçekten de ABD’nin rakiplerine karşı avantaj elde etmek için akıllıca güç kullanma stratejisi geliştirebileceği bir ortamdayız. ABD, bir tür etki alanları paylaşımı üzerinden büyük güç uyumu yakalayıp bundan faydalanıp sistemde bazı değişiklikler yapabilir. ABD, Çin ve AB gibi aktörlerin liberal sistemden fayda sağladığını düşünüyor, direnecek olan diğer büyük güçleri ikna ederse direnemeyecek olanların iliklerinden kemiklerinden beslenmek üzere harekete geçip, oyunun kurallarını değiştirebilir. Ukrayna, Rusya’nın ikna edilebileceği bir zemin. Ukrayna savaşı riskli bir savaş ve bitmeli. Buraya kadar ABD politikasının realist bir güç hesabı ile hareket ettiğini yadsıyamayız. Ayrıca Ukrayna Savaşını bitirecek kahraman Trump’ın ABD’ye Ukrayna üzerinden değerli maden ve gelir elde etmek yolunda Kiev’i ikna edip Zelensky’i Beyaz Saray’a getirmesi, sisteme Avrupalıların normlarını boş verin, gücü olan düdüğü çalar- ben de çalıyorum mesajıydı. Nitekim Trump, direnmek isteyenleri Rusya ile güreşmeye de davet ediyor. Buraya kadar da realizmin güç ve kan kokan soğuk gerçekliğinin sınırlarındayız. Ama sonra tam Ukrayna-ABD anlaşması imzalanacak, ateşkese bir adım daha yaklaşacağız, üstelik bunları Ukrayna’ya garanti vermeden ABD sağlamış yani Rusya’nın ateşkese evet deme ihtimali çok yüksek, ABD’li bürokrat, basın, başkanın bizzat kendisi Zelensky’i güzel güzel giyinip, diz üzerine çöküp, oval ofise tapınmaya çağırıyorlar. Yani aynı Gazze’de olduğu gibi Trump son anda bir çuval inciri berbat ediyor, bir eliyle yaptığını diğer eliyle bozuyor.
Avrupa’nın direnişi
Avrupalı liderler art arda Zelensky’nin onurunu korumaya yönelik mesajlar atıp, Kiev’i Avrupa’daki toplantıya davet ediyorlar. Ukrayna-ABD Anlaşması imzalanmıyor, ateşkese yaklaşmayıp uzaklaşıyoruz (inşallah çok uzaklaşmamışızdır ama süreç uzadı görünüyor). Böylece işler şirazesinden çıkıyor. Trump, Zelensky ile arasını düzeltir mi yoksa arzu ettiği gibi onu alaşağı etmeye mi çalışır bilinmez ama Ukrayna halkı arasında Zelensky’nin siyasi popülaritesi artmıştır. Rusya karşısında savaşı kazanamadığı bir gerçek ama büyük güç baskısına direnen bir lider profiline Avrupa-Ukrayna hattında dönüşmüş görünüyor. Kısaca Rusya bile Trump-Vance ikilisinin Oval Ofis performansından memnun olmayabilir- çünkü Trump yönetiminin bu eksantrik atılımları Rusya’nın kâğıt üzerindeki büyük zaferine gölge düşürüyor. Düşmesin diye Avrupa’nın bölünmüşlüğünden faydalanmak bir yöntem tabi, ama gerçek bir korku dalgası Avrupalıları daha akıllı ve bir arada davranmaya da itebilir. Bu arada Avrupalılar (en azından önemli bir kısmı) Ukrayna’ya destek açıklarken artık Rusya’ya mı yoksa Trump’a mı direniyorlar bilmiyorlar. ABD’nin realizmin sınırlarını aşıp gerçek bir revizyoniste dönüşüp, Batılı kurumlardan elini eteğini çekmesi düşüncesi artık sadece birkaç kişinin dillendirdiği bir olasılık değil. ABD yönetimi bu konuda sosyal medya mesajları filan yayınlıyor. Avrupa’nın acilen Ukrayna görüşmelerinde bir Oval Ofis vakası daha yaratmayacak başarılı bir arabulucuya ve Avrupa güvenlik sağlayıcılığına katkıda bulunabilecek bir aktörün dinamizmine ihtiyacı var. Bu nedenle de Avrupa- Türkiye ilişkilerinde bir atılım bekleniyor.
Avrupa-Türkiye yakınlaşma beklentisi
Realist zeminde bu tür bir yakınlaşma Ukrayna Savaşından itibaren bekleniyordu, Ankara da bunu dillendiriyordu. Ama bir türlü istenilen hız ve derinlikte iş birliği geliştirilemedi. Bunun pek çok nedeni olabilir, Avrupa’nın kimlik merkezli bakışı da bir nedendir. Bugün ise adeta 1950-1960’lardaki gibi bir sarsıntının ve endişenin yaşandığını görüyoruz. O dönem Avrupa yeniden şekillenirken hem NATO hem de AB’nin ataları Avrupa-Atlantik hattını Türkiye’yi içine alacak şekilde genişletmişlerdi. Bilen bilir, Türkiye Batı kurumlarına katılmadan Türkiye dahil Akdenizli aktörleri dahil etmemekle ilgili güçlü bir ayak direnişi vardı. Ama sistemsel baskı ve Avrupa’nın yeniden şekillendirilmesi ihtiyacı o kadar güçlüydü ki coğrafyanın sınırları ve kimlik algılamaları değişiverdi. Bugün Avrupa-Türkiye hattında sadece yakınlaşmanın değil belki de somut bazı anlaşmaların arifesindeyiz. İşte tam bu atmosfer içerisinde Avrupa’nın Türkiye ezberini bozan çok önemli bir gelişme yaşandı.
Öcalan’ın PKK’yı fesih çağrısı
Aslında bu gelişme de beklenmiyor değildi ve tamamen ayrı bir yazıda bölgesel etkileriyle beraber ele alınmayı hak ediyor ama bugün daha başlangıçtan itibaren etki yaratmasını beklediğim Avrupa perspektifi içerisinde değerlendirelim istiyorum. Ekim ayında MHP lideri Devlet bahçeli çok önemli bir çağrı yapmış ve PKK’nın feshiyle beraber siyasetin sahasının genişleyeceği, toplumsal barışın sağlamlaşacağı bir olasılık için ilk adımı atmıştı. Hükümet bu adımı destekledi. Avrupa yeniden şekilleniyor ama yalnız değil Ortadoğu da yeniden şekilleniyor. Son konjonktür (-ki bölgesel güçler dengesi de bunun parçası) ve Suriye’nin yeniden siyasi olarak inşa edilme arifesinde olması Öcalan’ı bu çağrıyı değerlendirmeye itecekti. Bölgede revizyonist güçler var ve kimi kullanacakları belli olmadığı gibi kimi ham yapacakları da belli olmaz. Ayrıca Türkiye terörle mücadelede son derece başarılı olmuş bir aktör, bu sır değil. 1990’lardan bugüne çok yol alındı. O günden bugüne PKK tehdidinin bölgeselleşmesi dediğimiz şey Türkiye’nin sınır ötesi operatif savunma kabiliyetlerinin sürekli ve akıllıca kullanımının, beraberinde PKK’nın zayıflamasının önünü açtı.
Dahası bu toplum radikalleşmeye direndi, toplumsal barış, birlik, siyasetin alanının açılması her zaman önemli oldu. Yıllar içerisinde PKK gibi radikal terörist oluşumlar toplumsal tabanlarını daralttılar, terör üzerinden devşirmeye çalıştıkları pazarlık gücü anlamını yitirdi. Dolayısıyla Öcalan’ın bu çağrıya olumlu cevap vermesini bekliyorduk. Beklentiyi aşan Öcalan’ın sadece ateşkes ya da PKK’yı fesih çağrısı yapmaması, PKK’nın kurucu ideolojisini de reddederek bugüne kadar PKK adına önerilen tüm ayrılıkçı, özerkleşmeci çözümlerin vaktinin geçtiğini vurgulamasıydı. O günden bugüne duygusal tepkilerin olması normal, hangi alt grup uyacak, ya uymazsa şüpheciliği normal; ama PKK’nın kurucusunun PKK’yı feshetme çağrısının ne kadar mühim olduğu, bu çağrıyı yaparken Türkiye’deki sivil demokrasiyi övmesinin devrimsel önemi göz ardı edilmemeli. Bu gelişmeden Avrupa’daki PKK sempatizanı olan olmayan Kürt siyaseti etkilenecektir.
Ortadoğu’daki grup ve hareketlerden biraz farklı olarak (-ki Kandil de Öcalan’ın çağrısını kabul etti) Avrupa’daki hareketler için Öcalan hala önemli bir figür, ne dediği önemli. Eğer bu dönüşüm gerçekleşirse Türkiye-Avrupa ilişkilerini özellikle de AP üzerinden zehirleyen bir yara kapanmış, tedavi olmuş olacak. Avrupa’nın yeniden şekillendiği, Türkiye bu şekillenmenin orasında mı olsun, burasında mı olsun diye sorulduğu, tartışıldığı dönemde Türkiye’de siyasetin attığı adımlar popülist değil, tesadüf hiç değil.