EUCO 2025 ve Avrupa’yı yeniden silahlandıralım (REARM Europe) planı
Avrupa sathında alışılmış hikâye gibi gözüken ama eğer gerçek bir ilerleme kaydedilirse Avrupa jeopolitiğini radikal biçimde değiştirecek gelişmeler yaşanıyor. Ankara bu gelişmelerin farkında ve Ukrayna meselesi üzerinden oluşan aciliyeti fırsata çevirerek yeniden yapılanma ihtimali olan Avrupa güvenlik mimarisinin parçası olmaya hazırlanıyor. Bu, beklentilerimize bir açıdan uygun.
AB/Avrupa- Türkiye ilişkileri konuşulurken üç konuda iki tarafın iş birliği yapmayı asla bırakmayacağı/bırakamayacağı söylenirdi: “Enerji, göç ve güvenlik”. Geçtiğimiz on yılda enerji ve göç meselesinin hem Avrupa’da hem de kısmen Türkiye’de bir güvenlik mevzusu haline geldiğine de şahit olduk ve aslında taraflar işbirliği geliştirebilecekleri, daha kolay sorunların çözülebileceği düşünülen bu alanlarda (zira ekonomik işlevsel meselelerin daha kolay çözülebileceği beklentisi hep vardır) rekabet etmeye, kolay anlaşamamaya devam ettiler. O zaman bir iddiamız, daha zor ve rekabetçi görülen güvenlik alanında -eğer taraflar arzu ederse- iş birliğini daha rahat geliştirebilecekleriydi. Bugün bu yolda ilerleniyor görünüyor, üstelik Türkiye-AB ilişkilerinde çok şahit olmadığımız bir hızla.
Ukrayna savaşı bitemedi
Bu hızın çeşitli nedenleri var ve ilk neden Ukrayna karmaşasının henüz bitmemiş olması ile yakından ilgili. Trump, geçtiğimiz haftalarda Zelensky ile olan toplantısını mahvetmemiş olsaydı ve ateşkese doğru ilerlenseydi Avrupalılar çok huzurlu olmayacaktı. Rusya ve ABD arasında Ukrayna konusundaki görüşmelerde nasıl bir noktaya gelindiği net olmasa da ateşkesten ABD ve Avrupalıların anladığının aynı şey olmadığını biliyoruz. Bunun bir sebebi Ukrayna savaşı konusunda Brüksel ve Washington’un anlaşamaması. Washington, her ne kadar Biden yönetimi döneminde savaşı ABD caydırmadıysa da, savaş çıktıktan sonra Ukrayna savaş azmini silah ve istihbarat ile desteklediyse de, bu savaştan Kiev hükümetini sorumlu tutuyor. Rusya’nın Kiev ve Avrupalıların provokasyonuna (Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunda cesaretlendirilmesi) karşılık savunma refleksiyle hareket ettiğini söylüyor. Bugün için Washington’un gözünde Ukrayna savaşı lüzumsuz derecede riskli bir savaş ve bu tür bir riski ABD yönetim ve halkı için yaratan Kiev yönetimi de hatalı adımlarının bedelini ödemeli.
Bu noktada savaşı bitirme amacı ile Kiev’i cezalandırma isteği Washington’un gözünde örtüşüyor ve tam da bu nedenle ateşkes aşamasına doğru getirmiş olduğu bir anlaşmayı Trump yönetimi yapamadı. Gerçi, şans ABD adına kaçmış değil. Zelensky, Trump tarafından azarlanıp Avrupalılar tarafından kucaklandığı günün sabahı Trump ile ilişkileri rayına oturtmanın önünü açmıştı. Trump’ın Kongre’ye hitabından da anlıyoruz, Ukrayna başkanı bir mektup kaleme alarak savaşı bitirmeye ve ABD ile değerli madenler anlaşması yapmaya hazır olduğunu söylemiş. Aslında Zelensky’nin Avrupa Konseyi’nin Ukrayna savaşının geleceği gündemi ile toplanmasından önce bu mektubu yazarak Avrupalılara çok da güvenmediğini belli ediyordu. Oysa EUCO 2025’den Ukrayna savaşı konusunda ABD’den tamamen farklı bir bakış açısı çıktı. Avrupalılar bu savaşı aynı ABD gibi “güç aracılığıyla barış” çerçevesinde bitirmek istiyorlar ama gidilen yol Washington’dan farklı. Zira Avrupalı aktörlerin çoğuna göre (Macaristan ve Slovakya bu konuda ayak diriyor) bu savaş Ukrayna’nın mecbur kaldığı bir savaş, Rusya saldırgan ve eğer Ukrayna’da durdurulmaz ise Avrupa’nın diğer alanları için de bir tehdit ve risk olmaya devam edecek. Bu noktada Avrupalıların ateşkesi Trump ABD’sinden farklı gördüğü kesinkes anlaşılıyor.
Savaşı Ukrayna kazanamayacağına göre Rusya’nın Ukrayna’da durdurulması demek ateşkesin bir doldurulmuş soruna yol açmadan Ukrayna’nın güvenlik ve toprak bütünlüğünü garanti altına alan bir barış anlaşması ile neticelenmesi demek. Şunu söyleyebiliriz; güzel bir hayal. Avrupalılar Konsey toplantısında Macaristan’ın katılmadığı Ukrayna kararlarında Rusya’ya baskının devam edeceğini, Kiev’e finansal ve askeri destek sağlanacağını söylediler. Ancak ABD’nin askeri yardımı ve istihbarat paylaşımını kestiği bir ortamda Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını artırdığını ve Fransız yardımının ABD’nin boşluğunu doldurmakta zorlandığını farkediyoruz. Sadece biz değil, durumu vahametini Trump da farkettiğinden geçtiğimiz hafta Rusya’yı barış masasına oturmaz ise eşi benzeri görülmemiş yaptırımlarla tehdit etti. Sahadaki durum özellikle Kursk’u Kiev’in kaybetme noktasına gelmesi, milliyetçiliğe rağmen morallerin bozuk olması, Rusya’nın Ukrayna elit birliklerini hedef alıp telef etmeye devam etmesi itiş kakış, Oval Ofis karmaşası derken Ukrayna’nın elinin daha da daralmasına, savaşı kazanamadığı için kaybetmekten, kaybettiği için kaybetmeye doğru kaymasına neden olabilir. Avrupalılar da durumun hassasiyetini biliyorlar. O yüzden EUCO 2025’de ateşkesin Ukrayna’ya verilecek güvenlik garantilerinden ayrı düşünülmeyeceğini vurgulamışlar.
Yeni savunma planı
Meseleyi bir Avrupa-Rusya meselesi haline getirmeden Ukrayna üzerinden çözmek lazım ama Avrupa bu dengeyi sağlamakta zorlanıyor. ABD’nin Avrupa’yı ve NATO’yu terk etme sinyali vermesi, NATO caydırıcılığının siyasi ayağına çoktan zarar verdi. NATO askeri olarak tarihinin en güçlü dönemlerinden birini yaşıyor ama Atlantik’in iki yakasında kimse NATO güvencelerinin yüzde 100 işleyeceğini söyleyemez. Teorik olarak ABD yaygınlaştırılmış caydırıcılığı hiçbir zaman yüzde 100 güvenilir değildir ama ABD’ye güvenmeyin, başınızın çaresine bakın çağrısı Washington’dan geldi mi güvenceler artık yüzde 10 bile güvenilir değildir. Bu ortamda Avrupalı aktörler, Rusya’nın kendileri için gerçek bir tehlike ve risk teşkil ettiğini unutamazlar. Dahası von der Leyen, geçtiğimiz hafta Avrupa için yeni bir savunma planı açıkladı (REARM Europe/ Avrupa’yı Yeniden Silahlandıralım).
800 Milyar Euroluk bir bütçe için Avrupalı aktörlerden şunlar bekleniyor: Borçlanma/ortak borçlanma, ortak üretim ve savunma sanayini ortaklaşa iyileştirme ve üye ülkelerin savunma bütçelerini GSMH’nın yüzde 15’ine çıkarmaları. Bu süreç zarfında Avrupalıların Ukrayna savaşına da angaje olup, ABD’nin açığının hızlı bir Rus zaferine dönüşmelerini engellemeleri gerekiyor. NATO dağılabilir, dağılmayabilir- yeterince zarar gördü aslında- ama ortak üretim, komuta ve stratejik planlama ile ilgili büyük bir alt yapıya sahip. O nedenle AB üyesi olmayan NATO ülkelerinin – bu arada Türkiye’nin de- Avrupa güvenlik ruhu ve mimarisine daha yakın hale getirilmesi gerek. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Eğer Avrupalı aktörler bu planın ve eylem alanlarının altını doldurabilirlerse potansiyelleri sayesinde Avrupa’nın halledilemeyen savunma meselesini 4-5 yıla hallederler. Potansiyelin farkında olan Avrupa liderleri ve bürokrasisi direnmeye karar vermiş görünüyor. Macron, bir yandan kamuoyuna mealen “paramız var, teknolojimiz var; biz bu zorluğu aşacağız” diyen mesajları verdi, bir yandan Almanya gibi Rusya ile savaşmaya hazırız diyen konuşmaları kamuoyu önünde yaptı, diğer yandan da Fransa’nın nükleer paylaşıma yani nükleer silaha sahip olmayan AB ülkeleri ile nükleer silahlarını caydırıcılık kapsamında paylaşmaya açık olduğunu söyledi.
İlk iki husus yani paramız var, teknolojimiz var, Rusya ile savaşırız hususu aslında Avrupa’nın potansiyelini gerçeğe dönüştürmek için bürokrasi ve seçilmişlerin eliyle bir tür seferberlik yaşanacağını bize gösteriyor. Avrupa’nın konvansiyonel ve nükleer savunma ve caydırıcılığını geliştirmek için teknolojisi var. Ortak üretim ve iyileştirme siyasi kararlara bağlı kritik konular ve özellikle AB üyesi olmayan NATO üyelerini de kapsamalı. Ankara ile ilişkiler bu bağlamda düne kadar sorunlu, dura-kalka gidiyordu. Birden Ankara’ya yönelik savunma sanayini kısıtlayan engellerin kalkmasından bahsedilir oldu, Türkiye-İtalya, Türkiye-İngiltere ciddi ortak üretim hamleleri geliştiriyor, dahası bugün Avrupa çevrelerinde Türkiye bir ilham kaynağı olarak anılmaya başlandı. Nereden nereye gerçekten. Deniyor ki nasıl Türkler başardıysa (-ki Ankara da stratejik özerkliğe giden yol Johnson mektubu ile açılmıştı) biz de başarabiliriz.
Avrupa’nın cevabı: Para, teknoloji ve gönüllüler koalisyonu
Para konusunda Avrupa’nın eski rahatlığına sahip olmadığı biliniyor ama yine de insan kaynağına ve pek çoklarını özendirecek ekonomik potansiyele sahip Avrupa. Mesele kaynakları ve geliri yeniden savunma amaçlı yönlendirmek. Bu nedenle Rusya’nın tehdit halinde tutulması (-ki Avrupalılar gerçekten Ruslardan korkuyor) bir elzem. Bu noktada Petrov doğru söylüyor, Avrupalı liderlerin dili çatışmacı. Çatışmacı da olmak zorunda çünkü halkı çikolata yiyip kültür-sanat faaliyetlerine takılmaktan Avrupa savunmasına para harcamaya teşvik etmek zorunda. Bu noktada Rusya’nın itirazlarının Avrupa’daki bazı liderleri, partileri ve halkları daha ılımlı olmaya ikna etme riski de var. Zaten Trump-Vance- Musk üçlüsü Avrupa’nın liberalizm karşıtlarına seslenmek konusunda çok yol aldılar. Böyle bir ortamda hem Avrupa içi bölünmelerin azalması hem de AB üyesi olmayan NATO ülkeleri ile daha içli-dışlı olma gönüllüler koalisyonu tarzı esnek yapıda çözümleri gerektiriyor. Geçtiğimiz hafta Avrupalılar bu tür bir esnekliğe yöneldiler ve Ankara da fırsatı değerlendirerek trene atladı.
Bu esneklik ve üyelik potansiyeli tabi ki örtüşüyor ama daha da önemlisi bu tür esneklikler AB’nin kendisini de dönüştürüyor. Rusya ve ABD ötekileştirilirken, Türkiye gibi aktörlerle ortaklıklar içselleştiriliyor. Her zaman söylediğimiz, jeopolitik koşullar, kazanç ve kayıplar ve algılar değişirse her şey değişir. Avrupa’nın nükleer paylaşımı Fransa ağzı ile dillendirmesi çok önemli. Paris nezdinde bu Fransız stratejik doktrini değişiyor mu diye gürültü koparacaktır. Bu arada Avrupa’ya yönelik Fransa ve İngiltere’nin olası yaygınlaştırılmış caydırıcılığı şimdilik yeterince güvenilir değil. Ama başta Polonya olmak üzere önemli sayıda AB üyesi ülkenin bu tartışmaya nükleer silah edinsek iyi olur tarzında bir yaklaşımla girdiği gözden kaçmamalı. Avrupalı aktörler siyasi iradelerini ciddiyete dökerler ise Rusya da başka, bambaşka bir Avrupa ile karşı karşıya kalacak.