İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Turizm Haftası ve “Altın Elmayı” kim yedi meselesi

YAYINLAMA:

Turizm Haftası kutlamaları 26.07.1976 tarihinde alınan bir kararla her yıl mart ayının ikinci pazartesi gününde kutlanmaya başlanmış.

Ve ilk kutlama yılı 1977. Sonrasındaki yıllarda mevsimsel şartlardan dolayı 1983 yılı itibariyle, 15 – 22 Nisan tarihleri arasında kutlanmaya başlanmış.

Bu yıl da Turizm Haftası çeşitli etkinlikler dahilinde Türkiye genelinde kutlanıyor.

Türkiye’nin kalkınma, istihdam, yatırım verileri açısından çok önemli olan Turizm başlığını kutladığımız bu haftayı Diyarbakır üzerinden yorumlamak ve sorunlar-çözümler eşliğinde değerlendirmek istiyorum müsaadenizle.

Diğer şehirler gibi Diyarbakır da kendi bünyesinde hazırladığı renkli-aktif programları bu haftaya yayarak turizm başlığını işledi. Dicle Üniversitesi ve Diyarbakır Kültür Turizm Müdürlüğü bünyesinde gerçekleştirilen “Turizmin Geleceği” konulu panel benim için değerliydi. Konuşmacılar kendi alanlarında hazırladıkları sunumları salondaki dinleyicilere aktardı.

Yeri gelmişken önemli bir notumu paylaşmak istiyorum. Kimse kırılmasın, gücenmesin zira her şey halk içinse şayet halka hitap eden konular güncel beklentiler doğrultusunda baş tacı edilmeli. Dünya değişirken ve beklentiler doğrultusunda revize edilirken güncelleyemediğimiz en önemli başlık maalesef ki; paneller, seminerler, konferanslar. Bu tarz programları düzenleyen otoriteler ve konuşmacılar sanırım şunu görmezden geliyor ya da farkında değil; teknoloji çağındayız ve kitabi bilgilere, rakamlara, grafiklere, satır satır ciddi okumalara istenen her mecradan anında ulaşılabilir bireyler. Bunlar için salonlara gitmeye gerek yok. Salona gidip birini dinleyeceksem bana “ekstra” ne kattığını gözetirim şahsen.

 

Günümüz sunumları; dinleyicileri gören, önemseyen ve aktif aktarımlar eşliğinde dinleyiciyi de sahneye dahil eden tarzda olmalı. Soru-cevap kısmına daha fazla süre ayrılmalı. Ve vaktinizi almamak adına şimdi buradan yazmayacağım pek çok aktivite eklenmeli diyorum. Bunlar yapılmazsa ne mi olur? Salonlar boş kalır, zorunlu gelmişse herkes telefonuyla ilgilenir, “ne zaman bitecek” diye ikide bir saatlere bakılır…

Bunca cümleden sonra Avrupa Birliği nezdinde Türkiye Cumhuriyeti Daimî Temsilcisi Faruk Kaymakçı’nın kulaklarını çınlatmak istiyorum. Büyükelçi Kaymakçı’nın bir sahne konuşmasını dinlemiş ve hayran kalmıştım. Doğrudan salondakileri de yaptığı sunuma dahil ediyor ve gören-anlayan-dokunan-esprili tarzıyla zamanın ruhuyla gerçekleştirdiği programda vaktin nasıl geçtiğini fark etmemiştik.

Dicle Üniversitesi’nde gerçekleşen panele zihin zulamdaki; gidip gördüğüm şehirlerin turizm yansımaları, sorunları, çözümleri eşliğinde katılmıştım çünkü herkesin sıklıkla dile getirdiği “ülkemiz turizm cenneti” cümlesinin altı maalesef ki çoğu şehirde kalıcı icraatlarla doldurulamıyor. Böylelikle “yenen altın elmalar yüzünden” bu güzelim cennetin tadını hakkıyla çıkaramıyor şehirler, tıpkı Diyarbakır gibi. 

Dünya Seyahat Gazetecileri ve Yazarları Federasyonu FİJET, 2018 yılında Diyarbakır’a Altın Elma’yı layık görmüş ve bu kadim şehri dünya gündemine taşımıştı. Sonrasında beklenen şuydu; Altın Elma üzerinden tüm şehrin emekleriyle devasa turizm pastaları hazırlamak. Lakin gelin görün ki aradan geçen bunca yıl içerisinde bırakın pasta yapmayı Altın Elma’ya sahip çıkamadı ve birlikte yedi tüketti Diyarbakır. Efsane misali 2018’den sonra Altın Elma’nın ne adını ne kendisini gören duyan olmadı. Sahi Altın Elma’yı kim yedi?

İşte şehirlerdeki turizm meselesi tam da bu eksen üzerinden girdaplara karışıyor ve boğuluyor. Başlatılan projeler ve alınan ödüller görev süresi dolan vali-müdür-yönetici-başkanlarla birlikte rafa kaldırılıyor maalesef! Her yeni gelen “kendi adıyla” projeler oluşturmaya çalışıyor!

 

Oysa ki “benim değil şehrin projeleri” mantığı hâkim olmalı şehirlere ve kurumlara çünkü şehir kazanırsa herkes kazanır…

Ortak hareket etme ve mevcut projelere sahip çıkma-geliştirme-devam ettirme konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı ve tüm bakanlıklar kesin tavrını ortaya koyarak bu hassasiyeti yaratmalı.

Dilerseniz birkaç maddeyle sorunların çözülmesine saha notlarımız eşliğinde katkı sunalım:

1) Şehirler taşıma su misali dışarıdan getirilen sosyal medya fenomenlerine ağırlık vermemeli artık. Şehirler gençlerini koordine ederek “kendi turizm fenomenlerini” yaratmalı. Bilhassa ortaokul-lise-üniversite gençliği şehirlerin en aktif turizm elçileri ilan edilmeli. Ödüller eşliğinde sosyal medya devamlılığı sağlanmalı ve yaratıcılık teşvik edilmeli.

2) Projeler gidenle rafa kalkmamalı, gelenle yeni sayfalar açılmamalı. Mevcut projeler bitmeden aynı minvalde oluşturulacak yenilerine izin verilmemeli.

 

3) Turizm konusunda her kurum sorumluluk sahibi olmalı.

4) Tanıtımlar ve etkinlikler üç beş önemli güne mahkûm edilmemeli. Milli eğitim, emniyet, jandarma, sağlık, iletişim, ulaşım, üniversiteler ve adını sayamadığım her kurum kendi şehrine yönelik turizm faaliyetleri gerçekleştirmeli. Bu enerjiyle yılın 365 günü turizmi hissetmeli ve hissettirmeli şehirler.

5) Şehirler her şey olmayı değil kendine özgü turizm-gastronomi-kültür değerlerini önemsemeli ve öne çıkarmalı. Oteller ve restoranlar her zevke hitap edecek bilhassa da yerel tarihi dokuyu hissettirecek seçenekler sunmalı.

Dünya çapında turizm amaçlı en çok tercih edilen ilk on şehir arasında İstanbul ve Antalya da var fakat Türkiye’nin tarih-doğa-gastronomi-kültürel zenginlik rezervleri düşünüldüğünde bu durum sevindirici değil elbette. Bilhassa Mezopotamya’nın gözbebeği olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi maalesef ki hak ettiği turizm çıtasında hiç değil. Bayram tatillerinde olduğu gibi iki üç günlük turlara sığdırılan Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Hasankeyf (ki her noktaya bir gün bile düşmüyor) ziyaretlerinin çok daha ötesine yani uzun süreli ve uluslararası kapsama geçmesi gereken bölge, uluslararası siyasi, diplomatik, akademik toplantılara da ev sahipliği yapmalı diyorum.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...