
Pastayı büyütmek
Futbol Federasyonu kademeli olarak liglerdeki takım sayısını birer ikişer azaltıp lig gelirlerinden takımların başına düşen payı arttırmayı hedeflediğini ve bunun için bir planı olduğunu duyurdu geçen hafta. Bu bir tercihtir ve mühür kimdeyse Süleyman o’dur.
Yapabilirler kolay gelsin. Amma ve lâkin aslolanın; mevcut pastadan istifade eden sayısını azaltarak paydaşların hissesine düşen pasta miktarını biraz daha kalınlaştırmaktan ziyade toplam pastayı büyütmek olması gerekmez mi? Bu ikinci tercih elbette daha zor ve zahmetli. Uzun bir süreç ve bugünkünden daha çok çalışmayı gerektiriyor. İşte bunun için de kestirmeden hedefe ulaşacak “kısa yol” tercih edildi futbol bürokrasisi tarafından.
Atanmışlar, seçilmiş başkanın icraat repertuarına yeni “fikirler” eklemek için en bilinen yöntemi devreye sokarak pastadaki hissedar sayısını azaltmayı tercih ettiler. Diğer uzun ve zahmetli yol bir başka baharda, bir başka yönetim tarafından yürünmeyi bekleyedursun şimdilik. Pandemiydi, depremdi derken lig statüsünün çivisi oynadıydı yerinden. İyi oldu şimdi hiç olmazsa fevkalade bir şey çıkmasa da yerli yerine otursa liglerdeki takım sayısı.
Pastayı büyütmek için yapılacak onlarca uygulama var elbette. Avrupa’da bu iş nasıl yapılıyor herkesin malumu. Amerika’yı yeniden keşfetmenin âlemi yok. Öncelikle yarış adil şartlarda ve hakkaniyetle yürütülecek. Fikstür garipliklerini, VAR-AVAR hakemlerinin çifte standartlarını unutacaksınız. Fikstür torbasına güven sağlayarak, hakemleri yapay zekânın atadığı yalanını terk ederek, siyasi tercihleri ve hemşericiliği sistemden çıkararak, ofsayt çizgisinin adaletinden başlayabilirsiniz.
18 takım değil belki 10 takımlı dört devreli, 36 maçlık sezonda takımların birbiriyle dört defa karşılaştıkları kıran-kırana bir performans olsa ligimizde “mal” daha değerli olmaz mı? Fenerbahçe- Galatasaray aynı sezonda dört defa kapışıyor düşünsenize.
Ligin toplam kalitesi bile dörde katlanır. Ya da gene 18 takımlı ama ilk dört takımın şampiyonluk play-off’u oynadığı, son iki takımın direkt düştüğü, 13-14-15-16. olan takımların play-in oynadığı bir statü heyecan getirmez mi ligimize? Ya da ligde 5-6-7-8. sırayı alanlar Avrupa Kupaları bileti için yarışsa fena mı olur?
Naklen yayın havuzunu büyütmek kadar evindeki insanı stadyuma çekmenin bir yolunu da bulmamız gerekiyor artık. Ekranlarda boş tribünlere oynanan maçlar daha az seyirlik oluyor çünkü. 6222 dayatmasıyla insanları belli bir karta mecbur bırakınca kafasında fişlenme kaygısı olan taraftarlar gitmiyorlar maça. Günümüz teknolojisinde internetten veya gişeden sadece TC Kimlik Kartı ile maç bileti satın almak niye mümkün olamıyor?
Medeniyet neden futbol seyircisinden sakınılıyor? 6222 çıkarken olaylara karışan “kötü niyetli” seyirciyi tribünden uzaklaştırmak ve daha nezih tribünler hedeflenmişti şimdi gelinen noktada üç büyükler ve (hoş geldin!) Kocaeli ile Bursa dışında herkes boş tribünlere oynuyor. Sezon başında Bandırma’daki Bandırma-Amed maçına Galatasaray pasoligi olduğu için giremeyen dostlarımızın günahı nedir Allah aşkına?
Ya da Bodrum’daki bir Fenerbahçe maçını orada yaşayan bir Beşiktaşlı neden seyredemesin? Biz biraz fikir jimnastiği yaptık bakın neler çıktı? Biraz düşünseniz sizin de aklınıza onlarca fikir gelecektir mutlaka. Ama statüko hazretleri ne yazık ki elini kolunu bağlıyor bizimkilerin. Ne demişti Sakallı Celal; bizde ilgililer bilgisiz; bilgililer ilgisizdir. Vesselam.
PS: Yarın 23 Nisan neşe doluyor insan.