Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Parçalı bulutlu
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Kamışlı’da “Kürt Birliği” konferansı ve ardındaki hesaplar

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Devam eden Terörsüz Türkiye süreci kapsamında bugünlerde terör örgütü PKK’nın kongresini toplayıp silahları bıraktığını ve kendisini lağvettiğini ilan etmesi beklenirken hafta sonu, Kuzeydoğu Suriye’de PYD/YPG’nin denetimindeki kentlerden Haseke’nin Kamışlı ilçesinde dikkat çekici bir konferans düzenlendi. “Rojava Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı” adı verilen konferans, PKK’nın Suriye kolu PYD ve ona bağlı hareket eden çok sayıda farklı fraksiyonu bünyesinde barındıran Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ile Barzanilere yakın Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasında bir anlaşma sağlanmasını ve bu anlaşma çerçevesinde her tüm bu yapıların Şam yönetimine karşı ortak hareket etmelerinin sağlanması amaçlanıyordu.

 Türkiye’de kırmızı bültenle aralanan Mazlum Abdi’nin başında bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adlı terör örgütünün ev sahipliğindeki konferansa söz konusu yapıların yanı sıra Kuzey Irak’tan Barzanilerin partisi KDP ve Talabani’nin partisi KYB’nin yetkilileri de katıldı. DEM Parti de aralarında milletvekillerinin de bulunduğu geniş bir ekiple konferansta yer aldı. Başta ABD, Fransa, İsrail, İngiltere ve Almanya olmak üzere birçok ülkeden temsilci de gözlemci olarak hazır bulundu. Bir günlük konferans sonucunda söz konusu tüm yapılar arasında bir ortaklık anlaşması sağlandığı belirtilirken konferansın amaç ve hedeflerine dair bir sonuç bildirgesi açıklandı. 

Öte yandan açıklanan bu sonuç bildirgesinin dışında yine aynı yapılar tarafından imzalanan bir anlaşma metni de ortaya çıktı. Bu sonuç bildirgesinde açıklananlar ve anlaşma metnindeki maddelere geçmeden önce, “Kürt birliği” adı verilen bu sürecin nereden ve nasıl ortaya çıkıp bu aşamaya nasıl gelindiği ve bunun Türkiye ve devam eden Terörsüz Türkiye süreci ile ilintisine bakmakta yarar var. Türkiye’de kimi siyasetçi, siyaset bilimci, akademisyen ve yazarlar özellikle Türkiye ile yakın ilişkileri bulunan ve PKK’ya karşı oldukları bilinen Barzanilerin bu sürecin içinde yer alması nedeniyle yaşanan gelişmeleri, PKK’nın silah bırakması ve kendini lağvetmesi süreciyle uyumlu ve bunun Suriye’deki ayağının bir devamı şeklinde yorumlamaktalar. Doğru okunması durumunda bu değerlendirmelerin yanlış olduğu, tam aksine bunun Türkiye’nin terörle mücadele sürecine karşı bir hamle olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır. 

“Kürt Birliği” adı verilen bu süreç ilk olarak 2013’te Obama’nın ikinci dönem ABD başkanlığı döneminde Ankara ile Washington ilişkilerinin gerilmeye başlamasıyla birlikte başladı. Türkiye ile ABD’nin Suriye politikaları farklılaşmaya ve iki ülke ilişkileri gerilmeye başlayınca Washington yönetimi, bölgede Türkiye’ye karşı bir “terör devleti” kurmak için düğmeye bastı. Bunun ilk aşaması olarak Suriye’de Barzanilere yakın ENKS ile PKK’nın bu ülkedeki kolu PYD/YPG’nin birleştirilmesi hedeflendi. “Kürtlerin Birliği” kavramı bu plan ekseninde gündeme geldi.

 ABD ve Fransa’nın girişimleriyle Kuzey Irak yönetimi de bu sürece dâhil edildi ve dönemin IKYB Başkanı Mesut Barzani’nin arabuluculuğuyla Haziran 2014’te PYD ile ENKS arasında bir anlaşma imzalandı. Ancak sonrasında PYD, söz konusu şartlara uymadığı için anlaşma kâğıt üzerinde kaldı. 2015’te Brett McGurk’ün ABD’nin DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi olarak atanmasının ardından Washington’un tüm bölge politikaları, Türkiye karşıtlığı ve bu çerçevede “terör devleti” planları doğrultusunda şekillenmeye başladı. SDG adlı terör örgütü bu dönemde bizzat McGurk tarafından kurduruldu ve binlerce TIR dolusu silah yardımı bu çerçevede gerçekleştirildi. 

Trump’ın ilk döneminde McGurk’ün görevden alınmasıyla birlikte bu süreçte kısmi duraksamalar olsa da Biden dönemiyle birlikte bu ismin, daha üst bir görev olan ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Temsilciliği’ne atanmasıyla “Kürt Birliği” adı altında “terör devleti” planları yeniden devreye sokuldu. Barzanilerden daha çok PKK’ya yakın duran ve yakın döneme kadar daha ziyade ENKS’yi PYD’nin güdümüne sokmaya çalışan McGurk ve ekibi, Ankara’nın Terörsüz Türkiye sürecini başlatması ve akabinde özellikle Suriye’de yönetimin değişmesinin ardından, PKK için yolun sonuna gelindiğinin görünmeye başlamasıyla birlikte Barzaniler ile PKK ve ENKS ile PYD arasında daha dengeli bir yaklaşım sergileme yaklaşımına girdi.

 İsrail ve Fransa’nın da çok daha güçlü bir şekilde bu sürece dâhil olmasıyla birlikte uzun dönemdir tıkanan “Kürt Birliği” süreci hızlandırılmaya başlandı. Burada iki amaç söz konusu. 

Birincisi Suriye’de yönetimin değişmesinin ardından Türkiye’nin bölgedeki etkinliğinin sınırlandırılması için kendi himayelerinde birleştirdikleri Kürt yapıları kullanmak, ikincisi ise PKK’nın ortadan kaldırılma ihtimaline karşı Türkiye’ye karşı kullanabilecekleri yeni bir kart elde etmek. 

BARZANİ’NİN SÜREÇTEKİ ROLÜ 

Ocak ayından itibaren hızlanan bu süreç kapsamında gerek McGurk ve CENTCOM yetkilileri gerekse de Fransız, İngiliz ve İsrailli yetkililer, birçok kez Kuzey Suriye’de PYD/YPG ve SGD ile ENKS’lilerin yanı sıra Kuzey Irak’ta da KDP ve KYB’li yetkililerle görüştüler. Bugüne kadar Suriye muhalefeti ile ortak hareket eden ve yeni dönemde yeni Suriye yönetiminde yer almayı planlayan ENKS’liler başta bu sürece karşı çıktı. Ancak ABD ve Fransız yetkililerin Mesut Barzani’yi sürece ikna etmeleri sonrası durum değişti. 

Ocak ayında Barzani’nin Erbil’de Mazlum Abdi ile görüşmesi sonrasında süreç hızlandı ve Barzani ENKS’yi de sürece ikna etti. Ardından Şubat ayında ENKS sürpriz bir kararla, “Kürt Birliği” planları çerçevesinde Suriye muhalefetinden ayrıldığını açıkladı. Öcalan’ın 27 Şubat’ta PKK’ya silahları bırakma ve kendini feshetme çağrısı sonrasında sözünü ettiğimiz konferansın hazırlıklarına başlandı. Bu süreçte de ABD, Fransa, İsrail ve İngiltere’den yetkililer Kuzey Irak ile Kuzeydoğu Suriye arasında aralıksız şekilde mekik dokudu. Son olarak geçtiğimiz hafta Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot bölgeye bir ziyarette bulunarak tüm taraflarla görüştü. 

ADEM-İ MERKEZİYETÇİLİK ADI ALTINDA FEDERASYON TALEPLERİ 

En nihayetinde 26 Nisan’da gerçekleşen bu konferans sözünü ettiğimiz ülkelerin, söz konusu planları çerçevesinde yürüttükleri girişimlerin bir neticesi. Bu konferansın sonuç bildirgesinde genel olarak demokrasi ve özgürlük kavramları kapsamında Kürtlerin haklarının korunması gibi söylemler dile getiriliyor. Anlaşma kapsamında PYD ve ENKS’nin Suriye yönetimi ile yürütülecek görüşmelerde ortak hareket edecekleri vurgulanan bildirgede, Şam yönetiminden, Kürtlerin haklarının anayasal olarak garanti altına alınması ve “adem-i merkeziyetçi” bir yönetim talep edileceği belirtiliyor. 

Öte yandan dün PKK’nın yayın organı ANF’de konferansta açıklanmayan ve sonuç bildirgesinde yer almayan bir belgeden söz edildi. “İşte Kürt birlik konferansında onaylanan belge” başlığıyla verilen haberde söz konusu konferansta katılımcı grupların 15 maddelik “Suriye Ulusal Alanı” ve 11 maddelik “Kürt Ulusal Alanı” başlıkları altındaki toplam 26 maddelik bir belgeye imza attıkları belirtildi. 

Suriye Ulusal Alanı başlığı altındaki 3. maddede “Suriye yönetim sistemi adem-i merkeziyetçi bir sistem çerçevesinde bölgesel konseylere dayanmalıdır” denirken Kürt Ulusal Alanı başlığı altındaki 1. maddede “Kürt bölgelerinin federal bir Suriye çatısı altında bütünleşik bir siyasi ve idari birim olarak birleştirilmesi” ifadesi yer aldı. 

Yani istedikleri şey Suriye genelinde adem-i merkeziyetçi bir sistem Kuzey Doğu Suriye’de ise federal bir yapı. 

PYD’nin Dış İlişkiler Sorumlularından İlham Ahmed, geçtiğimiz hafta Erbil merkezli bir TV kanalına verdiği mülakatta, Suriye’de esas olarak taleplerinin federal bir sistem olduğunu ancak Türkiye karşı çıktığı için bunu adem-i merkeziyetçilik olarak ifade etmeyi uygun gördüklerini söylemişti. 

Bu durum, bildirgede federasyon ifadesinin neden yer almadığını ayrıca ANF’deki haberde yer alan imzalanan ortak metnin neden paylaşılmadığını açıklıyor. Bu konferans ile birlikte ortak hareket etme kararı alan PYD ve ENKS’nin bu taleplerini Şam yönetimine ne kadar kabul ettirip ettiremeyeceklerini önümüzdeki günlerde göreceğiz ancak çok açık ve net olan şu ki, “Kürt Birliği” adı verilen bu sürecin demokrasi ve özgürlüklerin yanı sıra Kürtlerin haklarının korunması ile uzaktan yakından ilgisi yok. Zira Suriye’de tüm dini, mezhebi ve etnik grupların olduğu gibi Kürtlerin haklarının korunup garanti altına alınması, Türkiye’nin de Şam yönetimine yönelik öncelikli taleplerinden biri olduğu biliniyor ve başta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan olmak üzere Türk yetkililerin tümü her fırsatta bunu dile getiriyor. 

“Kürt Birliği” adı altında yürütülen bu çabaların özü, söz konusu ülkelerin Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini sınırlandırma ve PKK’nın devre dışı kalmasıyla birlikte Türkiye’ye karşı kullanabilecekleri yeni bir kart elde etme hesaplarına dayanıyor. Ancak bunlara karşı yeterince deneyimli olan Ankara’nın, Terörsüz Türkiye süreciyle birlikte bu tip kirli hesap ve planları da çöp sepetine atacağına inanıyorum.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *