Kameraya bant, hafızaya leke
Ne zaman bir kamera karartılsa, bilin ki orada sadece bir suç işlenmemiştir; orada hafızaya da kurşun sıkılmıştır. Son günlerde kamuoyunun gözlerine sürülen sis perdesi, İstanbul’un eski belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yolsuzluk iddialarıyla gözaltına alınmasından hemen önce, Beşiktaş'ta bir otel odasında yaşanan "sessiz seansları" gün yüzüne çıkardı.
Ne tesadüftür ki, bu mahrem buluşmanın en dikkat çekici detayı, otelin güvenlik kameralarının üzerine itinayla çekilen siyah bantlardı. Yani gözler bağlandı, kulaklar sağırlaştırıldı, hafıza karartıldı. Kameraların üzerine çekilen o bant, yalnızca bir plastik parçası değil; milletin göz bebeğine yapıştırılmış kara bir yamaydı. Düşünün, milyonların emanetini taşımış bir isim, birkaç yüz metrekarelik bir odada, iddia edildiğine göre "örgüt yöneticileri" ve "gizli kasalarla" bir araya geliyor ve daha ilk iş olarak hafızayı öldürüyorlar.
Bu, mahremiyet telaşından öte bir şeydir; bu, suyun altında soluk soluğa kalan birinin, çırpınışı andıran bir paniktir. Toplantıdan ayrılırken iki valiz taşınırken görüntülendiler. CHP yöneticileri, ağız birliğiyle valizlerin içinde jammer olduğunu söyledi. Jammer... Sinyalleri keser, belki vicdanı da keser sandılar. Oysa halkın aklına jammer değil, şu sorular yerleşti: Ne vardı o valizlerde? Birinde kaybolmuş ihalelerin izleri mi? Diğerinde sus paylarının kokusu mu?
Yoksa her iki valiz de, Türk siyasetinin ağır çekimde devrilen heykellerine mi ev sahipliği yapıyordu? Bu görüntüler, bize bir gerçeği daha haykırıyor: Şeffaflık, bu topraklarda hâlâ bir kampanya süsü, bir meydan yalanı. Şeffaflık, ancak seçim broşürlerinde var; gerçekte ise kameraların üstü bantlı, odalar sisli, zihinler karanlık.
Güvenlik kameralarının "kazaen" kapatıldığına kim inanır? Bu, ne bir otel müdürünün ansızın gelen yaratıcı anı, ne de bir güvenlik görevlisinin şahsi iç görüsüdür. Bu, ustaca örülmüş bir stratejidir: Unutulsun diye, kayda geçmesin diye, halk görmesin diye...
Ama unuttukları bir şey var: Kamera unutur, halk unutmaz. Kamera kaydı silinir, vicdan kaydı sonsuza kadar sürer. Ve halk, bir gün o susturulan görüntülerin peşine düşerse, işte o zaman korkulacak olan şey valizler değil, içlerinde taşınan bataklık olur. Demokrasilerde siyasetçinin hesap verme yeri yalnızca sandık değildir; sokaktır, gazetedir, halkın vicdanıdır.
Eğer kameraları karartırsanız, belgeleri yok ederseniz, yalnızca bir suçu gizlemekle kalmazsınız; aynı zamanda kendi zihninizin karanlığını da ifşa edersiniz. Kapatılan her kamera, aslında bir aynaya dönüşür. O aynada yansıyan, bir devrin hakikatidir.
Kameralar sustuğunda, hafızanın dili çözülür. Çünkü tarih, plastik bir bantla örtülecek kadar ucuz değildir. Unutmayın: Kameraların kaydetmediğini vicdan kaydeder. Ve vicdan, zamanı geldiğinde, en karanlık görüntüleri bile gün ışığına çırılçıplak çıkarır.