İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Doğrudan yabancı yatırımlar demokrasilere mi geliyor?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

GİRİŞ

İ.Ü. İktisat Fakültesi İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat Ana Bilim Dalında çalışma arkadaşım Ar. Gör. Deniz OKTAY’ın en son yayınlanan makalesi çok ilgi çekici sonuçlar içermektedir. Deniz Oktay’ın “Global Journal of Emerging Market Economies” dergisinin son sayısında yayınlanan “The Political Economy of FDI: Does Regime Type Really Matter?” başlıklı makalesi, hem teorik derinliği hem de ampirik sağlamlığı açısından oldukça nitelikli bir çalışmadır. Bugün sizlerle bu makalenin bir özetini paylaşacağım. Sonra da içindeki teorik tartışmaları günümüz Türkiye’si için değerlendireceğim.

DENİZ OKTAY’IN “DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN EKONOMİ POTİĞİ: SİYASİ REJİM ÖNEMLİ Mİ?” ADLI MAKALESİ

Burada makalenin kısa bir özetini çıkaracağım. Makaledeki sırayla kısım kısım makaleyi inceleyeceğim. Daha sonra da buradan bize dair neler çıkarabiliriz, onu anlatacağım.

1. Giriş

Küresel düzeyde sermaye hareketliliğinin ivme kazandığı 1980 sonrası dönemde, doğrudan yabancı yatırımlar (FDI), gelişmekte olan ülkeler için sadece ekonomik kalkınmanın değil, aynı zamanda kurumsal dönüşümün de en önemli dışsal itki araçlarından biri haline gelmiştir. Bu bağlamda FDI’ın yöneldiği ülkelerdeki siyasi rejimlerin niteliği, yatırımcıların karar alma süreçlerini etkileyen kritik bir faktör olarak incelenmektedir. Demokrasi ile FDI arasındaki ilişki, uzun süredir hem kalkınma iktisadı hem de siyasal ekonomi literatürünün merkezinde yer alırken, bu ilişkinin doğrudan ve olumlu bir şekilde kurulup kurulamayacağı halen tartışmalıdır. Yatırımcı açısından siyasi hakların güvencesi ve hukukun üstünlüğü önemli olmakla birlikte, karar alma süreçlerinin öngörülebilirliği ve rejimin istikrar düzeyi daha belirleyici olabilir.

Deniz Oktay’ın “The Political Economy of FDI: Does Regime Type Really Matter?” başlıklı makalesi, bu tartışmayı yeniden çerçeveleyerek rejim türü ile FDI arasındaki geleneksel nedensellik varsayımına eleştirel bir yorum getiriyor. Yazar, demokrasinin kendi başına FDI’ı teşvik eden bir yapı sunmadığını; asıl belirleyici değişkenin, o rejimin uzun vadeli istikrar sağlayıp sağlamadığı olduğunu savunuyor. Bu bağlamda çalışma, yatırımcıların "rejim biçiminden ziyade rejim istikrarına" odaklandığını ileri sürerek, siyasi istikrarsızlık ve belirsizlik ortamlarının FDI üzerinde caydırıcı etkisi olduğunu ampirik olarak da gösteriyor. Bu bakış açısı, demokrasiyi soyut bir ideal olmaktan çıkarıp, kurumsal güven ve süreklilik temelinde yeniden değerlendirmeyi teklif ediyor.

2. Literatür Taraması ve Kuramsal Çerçeve

FDI ile rejim türü arasındaki ilişkinin açıklanmasında iki baskın yaklaşım öne çıkmaktadır. İlk grup çalışmalar, demokrasi düzeyinin FDI üzerinde pozitif etki yarattığını savunur. Bu bakış açısına göre, demokratik rejimler yatırımcılara mülkiyet haklarının korunacağı, keyfi müdahalelerin olmayacağı ve hukuki güvencelerin sağlanacağı bir ortam sunar. Seçmen hesap verebilirliği, veto aktörlerinin çoğulluğu ve kamusal denetim mekanizmaları sayesinde, ani ve öngörülemeyen politika değişimlerinin yaşanması zordur. Dolayısıyla yatırımcı, demokrasiye sahip bir ülkeyi daha düşük siyasal riskle ilişkilendirir. Ancak bu yaklaşım, demokrasinin kurumsallaşma düzeyine, uygulamada ne kadar öngörülebilir ve istikrarlı olduğuna çoğu zaman yeterince dikkat etmez.

Buna karşılık ikinci yaklaşım, özellikle otoriter rejimlerin karar alma süreçlerindeki merkezilik ve toplumsal talepleri bastırabilme kapasitelerinin, yatırımcılar açısından zaman zaman daha cazip bir ortam sunduğunu öne sürer. Bu bakış açısında, emek piyasalarının esnekliği, sendikal hareketlerin zayıflığı ve siyasi kararların hızla alınabilmesi, doğrudan yatırımların önünü açan faktörler olarak görülür. Oktay’ın çalışması ise bu ikili dikotomiye meydan okuyarak, rejim türünden bağımsız olarak karar alma süreçlerinin öngörülebilirliği ve politik sistemin istikrarı üzerinde durur. Literatürde yeni yeni şekillenmekte olan bu eğilim, yatırımcı davranışlarını anlamada “rejimin biçimi” yerine “rejimin sürekliliği” ve “istikrarsızlık düzeyi” gibi dinamikleri merkeze almaktadır. Burada, “audience cost”, “credible commitment” ve “veto players” gibi siyasal kurumsalcılığın kavramları, analitik çerçevenin temel yapı taşlarını oluşturur.

3. Yöntem ve Veri

Çalışma, 1970–2022 yılları arasında 117 ülkeyi kapsayan geniş bir panel veri seti üzerinden yürütülmüştür. Bağımlı değişken olarak GSYH’ye oranlanmış doğrudan yabancı yatırım (FDI) kullanılırken, temel bağımsız değişkenler rejim tipi (demokrasi endeksleri) ve rejim istikrarıdır. Rejim istikrarı, literatürde az kullanılan yaratıcı bir yöntemle, beş yıllık hareketli varyans tekniğiyle ölçülmüştür. Demokrasi düzeyi için hem klasik Polity endeksi hem de Liberal Democracy Index gibi alternatif ölçütler kullanılarak karşılaştırmalı analiz yapılmıştır. Ek olarak, ekonomik büyüme, ticaret açıklığı, doğal kaynak bağımlılığı, kolonyal miras (İngiliz/Fransız) ve kara ile çevrili olma gibi kontrol değişkenleri modele dahil edilmiştir. İstatistiksel analizde iki yönlü sabit etkiler (two-way fixed effects) yöntemi ve Driscoll-Kraay standard error düzeltmeleri tercih edilerek hem yatay kesit bağımlılığı hem de otokorelasyon sorunları giderilmeye çalışılmıştır. Endojenlik ihtimaline karşı instrumental variable (IV) yöntemleriyle destekleyici analizler gerçekleştirilmiştir. Bu sağlamlaştırılmış yöntem yaklaşımı, modelin tutarlılığını güçlendirmiştir.

4. Bulgular ve Tartışma

Çalışmanın en çarpıcı bulgusu, rejim istikrarının doğrudan yabancı yatırımlar üzerinde rejim türünden çok daha belirleyici olduğudur. Özellikle rejim tipinde yaşanan dalgalanma –örneğin bir ülkenin demokratikleşme ya da otoriterleşme eğilimine girmesi– yatırımcı açısından yüksek derecede belirsizlik yaratmaktadır. Bu durum, “kurumsallaşmamış demokrasi” veya “istikrarsız liberal rejimler” bağlamında değerlendirildiğinde, demokratik kurumların nominal düzeyde var olduğu ancak uygulamada öngörülebilirlik ve süreklilik sunamadığı örneklerde FDI girişlerinin düştüğünü göstermektedir. Bu bağlamda, demokratik rejimlerin FDI için otomatik olarak “daha iyi” olduğu yönündeki klasik varsayım sorgulanmaktadır.

Bunun yanında, rejim türüne dair etkilerin bağlama göre değişkenlik gösterdiği de dikkat çekicidir. Demokratik endeksler bazı model varyasyonlarında pozitif ve anlamlı sonuçlar üretse de, özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu etkinin zayıfladığı, hatta tersine döndüğü gözlemlenmektedir. Bu durum, yatırımcıların yalnızca siyasal hak ve özgürlük düzeyine değil, aynı zamanda karar alma sürecinin tahmin edilebilirliğine ve politika istikrarına odaklandıklarını göstermektedir. Ayrıca, ekonomik büyüme ve ticaret açıklığı gibi klasik yapısal değişkenler yatırım çekiminde daha kuvvetli etkenler olarak öne çıkmaktadır. Bu bulgular, iktisadi yapının derinliğinin rejim tipine kıyasla daha belirleyici olduğu görüşünü destekler niteliktedir.

Son olarak, tarihsel ve coğrafi faktörlerin de önemli rol oynadığı vurgulanmalıdır. İngiliz kolonyal geçmişine sahip ülkeler, hukuki sistemin göreli öngörülebilirliği ve sermaye güvenliği nedeniyle daha yüksek düzeyde FDI çekerken, Fransız etkisine sahip ülkelerde bu etkinin daha sınırlı kaldığı görülmektedir. Ayrıca doğal kaynak zenginliği, özellikle düşük kurumsal kapasiteye sahip ülkelerde FDI için “crowding-out” etkisi yaratmakta, yani üretken yatırımların yerine kısa vadeli, spekülatif girişleri teşvik etmektedir. Bu bağlamda çalışma, yalnızca rejim türünü değil; kurumsal yapıların derinliğini, tarihsel mirası ve makroekonomik dengeleri birlikte değerlendiren çok katmanlı bir analiz ortaya koymaktadır.

FDI NİYE ÖNEMLİ?

Şu anda ülkemizde bu konuda iki fikir yarışıyor: Birincisi evrensel insan hakları, katılımcı demokrasi ve hukukun üstünlüğü, bunların tepesinde de parlamenter demokrasi olmadan yabancının gelmeyeceği şeklindeki görüştür. İkincisi ise Türkiye’nin bölgesel bir güç olduğu, askeri açıdan yerli ve milli üretimle daha kuvvetlendiği, Türkiye’nin yabancı sermaye çekebilmek için devletin bekasını tehdit eden istikrarsızlıktan, kararsızlıktan ve demokrasi adı altında dış güçlerin oyuncağı olmaktan kurtulması gerektiği şeklindeki görüştür. Deniz Oktay her iki görüşün de çok açıklayıcı olmadığını söylemektedir. Burada en temel soru şudur: Niye doğrudan dış yatırım (FDI) önemlidir?

FDI önemlidir çünkü borç olarak değil doğrudan üretim tesisi kurarak gelir. Bu hem uzun vadeli döviz girişi demektir hem de - doğru planlanır ve yönetilirse – teknoloji transferi ve üretim kapasitesi artışı demektir. Bizim gibi dış borcu yüksek ve teknoloji açığı bulunan ülkelerde bu anlamda doğrudan yabancı yatırımlar kalkınma stratejisi açısından önemlidir.

FDI NASIL GELİR?

Yukarıda birinci görüşe göre demokratikleşirsek yabancı sermayenin geleceği söylenir. Bu görüş Sn. Cumhurbaşkanımız’ın deyimiyle “CeHaPe zihniyetinin” görüşüdür, bence iler tutar bir tarafı yoktur. Demokrasi bizim halkımızın özgürlüğü ve refahı için önemlidir ama yabancı yatırımcının bu konu hiç umurunda değildir. Onlar “öngörülebilir yüksek getiri” peşinde koşarlar. Deniz Oktay’ın bulguları demokratikleşmenin doğrudan yabancı yatırımların olumlu ama anlamsız derece de küçük bir etkisi olduğunu söyler. Burada önemli olan demokrasiyle birlikte uluslararası hukukun çerçevesinde kurumsallaşmış bir devlet idaresinin olmasıdır.

Öte yandan ikinci görüş de, muvafık medyamızdaki “yandaş yazarların” görüşüdür. Onlara göre “dıjj güçler” “demokrasi denen saçmalığı” başımıza sarmıştır. Devletin bekası yanında bireylerin özgürlüğünün ne önemi vardır? Sonuçta biz “Yeni Osmanlıyı” kuruyoruzdur. Tabii ki, bu görüşün de yabancı yatırımcılarla bir alakası yoktur. Siz eğer işçi haklarını bastırır, emek ücretlerini aşağı çeker, dünyanın her tarafından niteliksiz işgücünü ülkenize çekerseniz, gelen sermaye olsa bile yeni fabrika yapmaya gelmez, mevcut fabrikalarınızı satın almaya gelir; teknoloji transferi yapmaya değil ucuz iş gücünü sömürmeye gelir. Bunun bize ne faydası vardır? O yabancılarla ortak olacak Türk firmalarının sahibi kodamanlar haricinde kimseye faydası yoktur.

Bu köşede daha önce belirttiğim gibi demokrasinin (başkanlık sistemi veya parlamenter sistem fark etmez, ikisi de olur, DMD) yerleşik ve kapsayıcı kurumları içerecek şekilde tesisi az gelişmiş ülkelerde bir kalkınma ivmesi yaratır mı? Çok düşük bir ihtimal, çünkü böyle bir yapıda demokratik kurumlar ve kültür yavaş yavaş oturacağı için uzun dönemde (30-40 yıl içinde belki) bir katkısı olabilir, ama kısa dönemde böyle bir gelişme siyasi istikrarsızlık yaratır, örnek Irak’tır. Öte yandan demokrasinin yerleşik ve kapsayıcı kurumları içerecek şekilde tesisinin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin en üst seviyesinde olan ülkeler için çok katkısı olacaktır. Bu hem yerli hem de yabancı yatırımcıyı çekecektir.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...