Çin Casusluğu Deşifre Edildi
Türkiye, yakın tarihinin en kritik siber istihbarat operasyonlarından birini başarıyla gerçekleştirdi. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın titiz çalışması sonucu Çin istihbaratına çalışan bir şebeke, İstanbul, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Bursa illerinde etkisiz hale getirildi. Söz konusu yapılanmanın hayalet baz istasyonları aracılığıyla, başta kamu görevlileri ve Uygur Türkleri olmak üzere birçok kişiyi yasa dışı yollarla dinlediği, takip ettiği ve verilerine eriştiği ortaya çıktı.
Hayalet baz istasyonları öylesine gelişmişti ki, bir cep telefonu yalnızca 50 metre yakınına geldiğinde bile içerisindeki tüm veriler karşı tarafa aktarılabiliyordu. Bu, artık klasik casusluk yöntemlerinden çok uzak, doğrudan dijital altyapıya yönelik bir işgal biçimi. Ve asıl tehlike burada başlıyor: Bu istasyonlar nasıl kuruldu, bu sistem neden bu kadar rahat sızabildi ve asıl önemlisi, biz neden böylesine stratejik bir alanda dışa bağımlı kaldı.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin yerli ve millî üretime verdikleri destek ve iç cepheyi güçlendirme yönündeki kararlı tutumları hepimizin malumudur. Ancak buna rağmen, Türkiye'nin iletişim altyapısının önemli bir bölümünün hâlâ Çin merkezli firmaların cihazları ve yazılımları üzerinden işlemeye devam etmesi, izahı güç bir çelişki olarak karşımızda durmaktadır.
Bu durum yalnızca teknik bir tercih meselesi değil, doğrudan doğruya bir millî egemenlik sorunudur. Devletin en mahrem haberleşmeleri, kritik kurumların sinyal geçmişleri ve milyonlarca vatandaşın günlük iletişim trafiği, uzun yıllardır yabancı bir firmanın teknik erişimine açık bir zeminde sürdürülmektedir.
Bugün bu altyapının güvenliği sorgulanıyorsa, sorgulanması gereken yalnızca söz konusu yabancı teknoloji firması değildir. Asıl sorgulanması gereken, neden yerli ve millî alternatiflerin zamanında yeterince desteklenmediği, neden kamu kurumlarının ve stratejik sektörlerin bu kritik alanda dışa bağımlılıktan kurtarılmadığıdır.
Bu mesele, sadece bugünün değil, yarının da güvenliğini ve bağımsızlığını doğrudan ilgilendiren bir millî güvenlik meselesidir. Artık teknolojide millîleşme sadece bir tercih değil, tarihî bir zaruret hâline gelmiştir.
Üstelik bu durum sadece Türkiye’ye özgü değil. Avrupa da benzer bir tehditle karşı karşıya. Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberto Metsola, bazı milletvekilleri ve yardımcılarının Çinli firmalar ile ilişkili yasa dışı lobi faaliyetlerine karıştığı iddiaları nedeniyle dokunulmazlıklarının kaldırılması için talepte bulundu. Avrupa’da da Çinli firmaların sadece bir teknoloji şirketi değil, aynı zamanda siyasi ve istihbari etkisi olan bir araç olarak görülüyor. Yani mesele artık “ucuz teknoloji” meselesi değil; küresel bir güvenlik krizidir.
Peki biz ne yapıyoruz?
Yıllardır vitrinlerde gösterilen, çeşitli fuarlarda tanıtılan yerli baz istasyonu projemiz ULAK hâlâ sahada etkili bir şekilde kullanılmıyor. Oysa bu proje, Türkiye’nin haberleşme altyapısını millileştirme yolunda atılmış en önemli adımlardan biri. Savunma sanayiinde SİHA’lar, İHA’lar, milli gemiler, tanklar ve mühimmatlar üretilebiliyorsa; iletişim kulelerinde neden hâlâ dışa bağımlı kalıyoruz?
Bu sorunun cevabı teknik değil, siyasi ve stratejik bir karar meselesidir. Güvenlik, sadece savaş alanlarında değil; veri akışında, yazılım kodlarında, dijital ağlarda da savunulmalıdır. Siber dünya artık en ön cephedir. Ve cephede hâlâ Çinli firmaların teknolojisi varsa, komuta sizde değildir.
Bugün bir karar vermeliyiz. Ya yerli ve milli iletişim altyapımızla bağımsız bir dijital gelecek inşa edeceğiz ya da her kriz sonrası “nasıl bu hale geldik?” diye kendi kendimize sormaya devam edeceğiz.
Çinli casusluk şebekesi çökertildi, evet. Ama bu, işin sadece görünen kısmıydı. Asıl tehdit, dışarıdan gelen değil; içeride bırakılan kapılardır. Ve bu kapılar, ihmal edildiğinde vatanın içinden içeriye açılır.
Yerli teknolojiyi sadece desteklemek değil, önceliklendirmek zorundayız. ULAK, ASELSAN, HAVELSAN, TÜRKSAT gibi kurumlar sadece firmalar değil, dijital egemenliğimizin dayanaklarıdır. Eğer bugün bu firmaları güçlendirmezsek, yarın hangi verinin kimin elinde olacağını ancak tahmin edebiliriz.
Bu mesele, ihale değil, irade meselesidir. Ve irade, bugünü değil, geleceği güvence altına alır.