Troya: Savaşın ve mitlerin şehri
Troya… Adı bile efsanelerle örülmüş bir tarih masalı gibi. Kimimiz onu Homeros’un İlyada’sından biliriz kimimiz antik bir taş yığınının altında yatan sırlar şehri olarak... Ama şu kesin ki Troya bir arkeolojik kazı alanı olmasının yanı sıra kolektif insan hafızasının, savaşın, kahramanlığın ve trajedinin de sembolüdür. Çanakkale Boğazı’nın güney ucuna bakan Hisarlık tepesinde yer alan Troya, 1870’li yıllarda Alman tüccar Heinrich Schliemann tarafından yapılan kazılarla dünya tarihinin gündemine oturdu. Schliemann’ın aradığı, Homeros’un “rüzgârların uğultusunda yıkılan o büyük şehir”di. Ve o, bir efsanenin peşinden giderek Troya’nın izini ve modern arkeolojinin seyrini değiştirdi. Bugün Schliemann’ın bulduğu tabakaların çok daha derinine inilmiş durumda ve Troya'nın aslında üst üste inşa edilmiş en az dokuz farklı şehir katmanından oluştuğu biliniyor. Troya, bir anlamda medeniyetlerin birbirine devrettiği bir “hikâye toprağı”. Her bir taş, her bir duvar parçası; Hititler'den Akalar’a, Roma’dan Osmanlı’ya kadar uzanan çok katmanlı bir medeniyet anlatısının parçası. Bu yüzden Troya'yı gezerken bir antik kenti velev ki zamanın kendisini adımlarsınız. Belki de bu yüzden UNESCO, 1998 yılında Troya’yı Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alırken geçmişi, bugünü ve geleceği temsil ettiğini vurguladı. Bugün Troya’da kazılar, Prof. Dr. Rüstem Aslan’ın bilimsel danışmanlığında sürdürülüyor. Her yeni buluntu, geçmişin sırlarına biraz daha ışık tutuyor. Troya artık arkeologların, edebiyatçıların, sanatçıların ve tarihçilerin de ilgi odağı. Çünkü burası, zamanın sarmalında mit ve gerçek olabilmeyi başaran nadir yerlerden biri. Tekrar söyleyeyim Troya, bize geçmişi ve bugünü nasıl anlamamız gerektiğini fısıldar. Savaşın anlamsızlığı, kahramanlığın trajediyle olan iç içeliği ve insanın yıkıp yeniden kurma arzusunun tarihsel izdüşümüdür Troya. Bu yüzden Homeros’un dizeleri hâlâ kulağımızda çınlar: “Tanrılar kime yıkım yazdıysa, önce aklını alırmış…” Yazımı bitirirken okuyucularımızdan gelen bazı soruların cevabını da kısaca vereyim:
TROYA HOMEROS’UN ANLATTIĞI GİBİ BİR SAVAŞ ŞEHRİ MİYDİ?
Arkeolojik bulgular, Troya’nın farklı dönemlerinde surlarla çevrili bir kent olduğunu ve tahrip katmanlarına rastlandığını gösteriyor. Ancak Homeros’un anlattığı savaş, tarihî olaylarla mitolojik anlatının iç içe geçtiği bir örnek. Gerçekten bir savaş olmuş olabilir ama tüm detaylar efsanenin süslemeleriyle bezenmiş durumda.
TROYA ATI GERÇEK Mİ?
Hayır, Troya Atı'nın gerçek bir savaş aracı olduğuna dair arkeolojik bir bulgu yok. Bu anlatı, büyük ihtimalle simgesel ya da metaforik bir unsurdur. Ancak kültürel etkisi o kadar güçlü olmuştur ki bugün hâlâ sembol olarak kullanılmaktadır.
TROYA ANTİK KENTİ’Nİ ZİYARET ETMEK MÜMKÜN MÜ?
Evet. Çanakkale’nin Tevfikiye Köyü yakınlarında bulunan Troya Ören Yeri, ziyaretçilere açık bir arkeolojik alan. Ayrıca Troya Müzesi’nde çıkarılan eserlerin büyük bölümü sergilenmektedir. Girişte modern bir Troya Atı heykeli de yer almaktadır.
ARKEOLOJİK KAZILAR HÂLÂ SÜRÜYOR MU?
Evet. Kazılar, günümüzde Prof. Dr. Rüstem Aslan’ın bilimsel danışmanlığında yürütülüyor. Hâlâ keşfedilmeyi bekleyen birçok yapı ve katman mevcut. Troya’nın tarihî katmanları o kadar yoğun ki her yeni sezon kazısı, farklı dönemlere ait verileri gün yüzüne çıkarabiliyor.
O halde…
Troya taştan ibaret gibi görünür ama belki de insanlığın düşü, yası ve umududur.