Ukrayna’dan Azerbaycan gerginliğine Rusya nerede?
Bu soru geçtiğimiz hafta çok soruldu. Sorulmasının bir nedeni Rusya ve Azerbaycan arasında zaten Azerbaycan uçağının düşürülmesi hadisesinden beri serin giden ilişkilerin birdenbire bir kriz boyutuna ulaşması. Krizler, Güney Kafkasya’ya yansıyan mücadele çerçevesinde bir tür nabız yoklama, tarafların karşılıklı tepkisin sınama işlevi de taşıdığından Rusya ne yapmaya çalışıyor ya da buralardan bir varlık mesajı mı vermeye çalışıyor sorusu soruldu. Bu soru, BRICS 2025 Zirvesi öncesinde- ki zirvenin yüksek bir profil taşımayacağı anlaşılıyor- ve 12 Gün savaşı ertesinde tekrarlandı. Rusya nerede? Cevap verelim: Ukrayna’da.
UKRAYNA’DA DEĞİŞEN RUS TAKTİĞİ NASIL OKUNMALI?
Kiev’in direnişi sürmekle beraber- böylece Ukrayna direniş ve savunmanın sürdürülebilir olduğunu kanıtlamaya da çalışıyor- savaşın dozunun artığını, Ukrayna’da belirli kentlerde günlük hayatın sürdürülmesinin giderek zorlaştığını fark ediyoruz. Her ne kadar konvansiyonel savaşın doğası çok değişmişse de yaz ayları saldırı-karşı saldırı hamlelerinin daha kolay yapıldığı bir dönem. Rus kuvvetleri sahada ilerlemeye devam ediyor. Basına yansıyan açık askeri raporlara göre, Rusya ağır teçhizatla destekli geniş çaplı saldırılar yerine yeni bir taktik benimsemiş görünüyor. Buna göre yoğun dron saldırısı ile destekli çok daha küçük sayıda kuvvetle farklı menzillerde ilerleme kaydetmeye çalışıyor. Böylece Ukrayna ordusunu daha küçük sayıda daha çok noktada savunma için örgütlenmeye zorluyor. Ukrayna savaşında dronların etkinliği çok tartışıldı. Çok etkili olduklarını düşünen de sınırlılıkları olduğunu düşünen de var. Ancak son Rus saldırıları gösteriyor ki uygun taktikle bütünleştikleri zaman yoğun dron saldırıları karşı tarafın güçlü ve sürdürülebilir bir savunma pozisyonu almasını zorlaştırıyor. Ukrayna savunmasının iki temel güçlüğü var. İlki Rusya’nın değişen taktiğine cevap verecek çok mevziide (Sami, Odesa, Harkiv, Kiev vb) az yoğunluklu savunma noktası oluşturabilecek kadar asker/savaşan bulmakta zorlanması. Savaş üçüncü yılında, tarafları çok yıprattı ve Ukrayna’nın insan kaynağı için büyük sorunlar yarattı. Rusya adına savaş ekonomisini sürdürmek ne kadar zorsa, Ukrayna adına da savaşın insan kaynağı ayağını yönetmek o kadar zor.
ABD’NİN KARARI HALA BELİRSİZ
İkinci zorluk, birinci zorluğu kuvvetlendiren bir etki yaratıyor. Trump yönetimi Ukrayna’ya askeri yardım gönderimini durdurdu. Her konuşmasında da Putin ile anlaşmanın ne kadar zor olduğunu vurguluyor. Bu cümle, henüz Rusya’nın Ukrayna ile görüşme masasına- güven artırıcı önlemlerin ötesinde- gelmek için ikna olmadığını, daha doğrusu tarafların önemli konularda hala anlaşamadığını gösteriyor. Rusya’nın bu konuda verdiği mesaja ek olarak Sami’ye yönelik Rus saldırısının çok kararlı bir biçimde sürmesi bize Ukrayna savunmasının sürdürülebilirlik noktasında toparlanması gerektiğini gösteriyor. Dronlar yağmur gibi yağarken kolay değil toparlanma ve yeniden örgütlenmenin/pozisyon alımının sağlanması. Ukrayna’nın ABD menşeili, Rus dron saldırılarına karşı etkili hava savunma sistemlerine ihtiyacı var. Avrupa menşeili ama ABD parçası kullanan sistemlerin alımında dahi ABD izninin gerekli olduğu hatırlanacaktır. NATO’nun eşiğinde ama dışında olmanın getirdiği bu çok temel zorluğu aşmak için Kiev, ABD menşeili silahları Avrupa üzerinden almaya çalışıyor POLITICO’nun haberine göre. Ukrayna bu formülü aslında daha önce de masaya getirmişti. Bugün formülün cazibesinin daha arttığını düşünüyor. Zira NATO Zirvesinden savunma harcamalarını yüzde 5 artırma kararı çıktı. Çok çok büyük mali bir harcama sıçramasından bahsediyoruz. Bu sıçramayı NATO müttefikleri ABD silahları almadan kolay kolay gerçekleştiremez. Bu nedenle ABD silah ve savunma teknolojisi üretim pazarı NATO müttefiklerine hiç olmadığı kadar yakın. Ukrayna, Avrupalıların ABD’den aldıkları silahların bir kısmını Avrupa üzerinden satın alma arzusunda olduğunu söylüyor. Tam da Trump’ın sevdiği işler, “bağış değil ticaret”.
Ancak ABD’nin bu istek karşısında ne gibi bir tutum alacağını ezbere söylemek çok zor. Öncelikle Trump’ın Ukrayna savaşının bitmesi konusunda ciddi olduğunu düşünenlerdenim. Dolayısıyla Ukrayna tarafını silah ile beslemek, Avrupalılar eliyle dahi olsa riskli ve Kiev’i cesaretlendirici, Rusya’yı kışkırtıcı bir etki yaratabilir. Ukrayna, Rusya/Putin’in Trump’ı kızdırmasını ümit ediyor olabilir. Ama Moskova bu konuda adımlarını son derece soğuk kanlı atıyor. Putin, Trump’ın Rusya için bir şans olduğunun farkında. Kremlin, Trump’ı dikenleriyle beraber gelen bir gül olarak görüyor olmalı. Dikenler, Rus ayısının pençesini, yüzünü çizip kanatmış olabilir ama sonuçta kocaman bir cüsseden bahsediyoruz. Dikenin yarasından ölecek, dikene kalbini dayatmış küçük bir bülbül değil Rusya. Trump, Rusya’nın güçsüzlükleri kadar yaratabileceği baş ağrısının da farkında olduğundan Putin ile yaptığı bu güllü dikenli valsi devam ettirmeye kararlı. Hem böylece Rusya’yı ABD’yi kızdırmamaya çalışan bir pozisyonda da tutabiliyor. 12 Gün savaşında ağzı-burnu diken yarası içinde kalan Moskova’nın fazla ses çıkartmadığını, rejimin devrilmemesi sonucu ile olayları atlatmaktan memnuniyet duyduğunu gördük. NATO zirvesi kararları, NATO’nun silahlanması demek. Savaş ekonomisine batmış, savunma ve kritik teknoloji yarışını sürdürmeye çalışan Rusya için burnunun dibinde bir silahlanma yarışı. Ağzının içinde çiğnediği dikenlerden ılık ılık kan sızıyor olmalı. Yine de sesini yükseltmediğini görüyoruz. Çünkü Rusya, tüm bu diken yaraları içerisinde Ukrayna savaşının kazanılması gerektiğini, başka bir şansı olmadığını düşünüyor. Bence haksız değil. Kazanmaktan kastedilen Rusya’nın maksimalist emelleri ise, bu yaz savaşın dozunun içten içe artması da sürpriz değil. Trump yönetiminin Rusya’nın bu kararlılığının farkında olması da muhtemel, bu yüzden Trump, Putin’e korkunç derece de kızmadıkça Moskova’yı provoke edecek bir hamle yapmak istemeyecektir. Avrupalıların dehşet içerisinde seyrettiği bir tablo bu. Zaten o yüzden geçtiğimiz hafta Çin Dış İşleri Bakanı Avrupa’yı turlarken Rusya’nın Ukrayna savaşını kaybetmesine izin vermeyeceğini söylediklerinde kapıldıkları dehşeti romantik sözlerle ifade ettiler. Mesele Çin karşısında yaşadıkları hayal kırıklığı değil elbet- zaten ne umuyorlardı ki- mesele Batı içerisinde Rusya konusunda tek bir hâkim fikrin olmaması, özelde de ABD ile Rusya konusunda farklı düşünmeleri.
AZERBAYCAN-RUSYA GERGİNLİĞİ: KİM KİMİ SINIYOR?
Rusya’nın kalbi Ukrayna’da atarken, Güney Kafkasya Azerbaycan-Rusya gerilimi ile sarsıldı. Gerilim hala tam anlamıyla sona ermiş değil zira Ekaterinburg’daki Rusya-Azerbaycan vatandaşlarının gözaltına alınıp şaibeli bir biçimde ölmesi ile başlayan süreçte Azerbaycan, Rusya’nın Azerbaycan’a ait uçağı bilerek düşürdüğüne dair şüphelerini tekrar dillendirdi. Sputnik Azerbaycan çalışanları da dahil Azerbaycan’da faaliyet gösteren Rus vatandaşlarının Azerbaycan’a yönelik organize suç işlediğiyle ilgili şüpheler göz altına alma kararlarını beraberinde getirdi. Dolayısıyla iki başkent kontrollü bir tit-for-tat (dişe diş) davranışı içinde. Kontrollü olması- ki kontrolün kaybedilmediğini Kremlin’den yapılan Azerbaycan bizim stratejik müttefikimiz açıklamalarından da anlıyoruz- şu sorunun Moskova ve Bakü krizinin çıkış noktaları dışında sorulmasına neden oldu. Kim kimi ne için bu kriz üzerinden test etti.
Güney Kafkasya Rusya-Batı mücadele ve rekabetinin yaşandığı bir yer. Rusya, bu mücadelenin Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan bağlamında farklı farklı yaşandığının farkında. Ayrıca Moskova karşısında tek bir Batı’nın olmadığının da farkında. Rusya’nın farklı düzeyde iyi ve kötü ilişkiye sahip olduğu tüm Batılı aktörler, Güney Kafkasya’da. ABD’nin gölgesi orada- özellikle yeni Güney Kafkasya elitleri eliyle-, Avrupalılar (Rusya için iyi ve kötü Avrupalılar) orada, Türkiye orada, İsrail orada. Gürcistan ve Ermenistan bu mücadele içerisinde kendileri için değerli olan bazı alanları kaybettiler. Azerbaycan ise tam tersi, çok başarılı bir strateji ile kazanç elde etti. Kazanç, sadece bekasını sağlamasını ifade etmiyor aynı zamanda II. Karabağ Savaşı ile Karabağ’ı özgürleştirip, toprak bütünlüğü sorununu kendi başına halletmesini de ifade ediyor. Bu çerçevede sığınak stratejisinin ötesine gitmeyi başarmış bir aktörden bahsediyoruz. Bu hiç kolay bir şey değil. Bakü bu açıdan nevi şahsına münhasır bir başarı hikayesi yazıyor. Dahası bu süreçte Azerbaycan askeri kabiliyetlerini geliştirmeyi ve savunma dahil iş birliği ortaklarını çeşitlendirmeyi başardı. Kağıt üzerinde tarafsızlık ve denge stratejisini değiştirmese de bugün denge stratejisinin Pakistan, Çin, İsrail gibi aktörlerle çok çeşitlendiğini görüyoruz. Türkiye zaten, Şuşa Deklarasyonu nedeniyle Bakü ile savunma paktı içerisinde. Ayrıca Ortadoğu’daki dengeler Güney Kafkasya’daki dengelerden bağımsız değil. Azerbaycan’ın çok yakın ilişki geliştirdiği Türkiye ve İsrail, Ortadoğu dengelerinde ABD tarafından destekleniyor görünüyor. Bakü için bu iyi bir haber. Bu iki aktörün arasının iyi olmaması ise Azerbaycan için yeni bir mesele değil. Bugüne kadar Bakü, bu meselenin gerçek bir soruna kendi adına dönüşmemesini sağladı. Hem Türkiye-İsrail geriliminin sınırlanması konusunda ABD de çok önemli bir faktör. Azerbaycan ile inişli çıkışlı bir ilişkiye sahip olan ve Zengezur konusunda ayak direyen İran 12 Gün savaşında yara aldı. Yara, temelde İran’ın caydırıcılığının aldığı yara ve bu açıdan çok ciddi. Tahran’ın bu yarayı hemen tamir edemediğini de görüyoruz. Dolayısıyla bir süre, yeni ve daha dayanıklı caydırıcı bir strateji geliştirinceye kadar, makul ve sınırlı bir soğukkanlılık içerisinde hareket edeceklerdir. Güney Kafkasya dengelerinden dışlanmamayı önemseyecekleri için de burada etkili olan aktörlerin mümkünse ayağına basmamaya çalışacaklardır. Bu nedenle zaten Mart ayında Azerbaycan-Ermenistan barış anlaşması taslağında anlaşıldı haberleri basına yansıdığından beri süregiden Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan diyaloğu ve Zengezur’un açılması konusundaki beklenti de arttı.
Zengezur, jeopolitik nedenlerle sorun yaşayabilecek Kuzey ve Güney Koridoruna karşı Orta Koridorun hayata geçişini (Orta Asya/Türk Dünyası- Kafkasya-Türkiye-Avrupa/Batı bağlantısı) kolaylaştırabilir. ABD’nin Bakü-Tiflis-Ceyhan’a verdiği destek hatırlanırsa bu konuda olumlu düşündüğünü varsayabiliriz. Hatta ileride Körfez, İran (hangi İran -tabi bu soru işareti) ve Türkiye ile ulaşacağı anlayış birliğine göre Orta Koridor birden genişleyebilir bile. Avrupalılar, başka bir bağlantısallığı tercih edebilirlerdi ama ellerinde fazla seçenek de kalmadı. Dolayısıyla zemin Bakü-Yerevan, Yerevan-Ankara anlaşmaları için fazlasıyla uygun. Eğer, Rusya’nın cevabı merak edilip Moskova sınandıysa Rusya Azerbaycan ile “stratejik müttefik oldukları” yanıtını “dişe diş” davranışını bozmadan verdi. Batı’ya da arkadan Taliban Hükümetini tanıyarak göz kırptı. Eğer Moskova, Bakü’nün ne kadar kendi kanatlarıyla uçacağını görmek için bir sınama yaptıysa, ummadığı kadar sert bir cevap aldı. Azerbaycan, kendi başarı hikayesinin ve Ortadoğu-Kafkasya hattında değişen dengelerin yarattığı avantajın farkında.