İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Grand Hotel De Londres

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

İstanbul’un Beyoğlu semtinde, Tepebaşı sırtlarında konumlanan Büyük Londra Oteli, geç Osmanlı kentleşme hamlelerinin imar ettiği seçkin yapı tipolojileri arasında yer alır.

1891 yılında Glavany ailesine ait eski bir ahşap konağın kaldırılmasıyla boşalan parsel üzerine inşa edilen bu kagir bina, L. Adamopoulos ve N. Aperghis isimli iki ortağın girişimiyle hayata geçirilmiş; dönemin Beyoğlu mimarisine yön veren İtalyan asıllı mimar Guglielmo Semprini’nin tasarım anlayışıyla biçimlendirilmiştir. Cephede yer alan karyatid heykelleri, yapının bezeme dili içerisinde öne çıkan unsurlar arasındadır. Süsleme tercihleri, mimarî anlamda görkemli ve simgesel bir estetik anlayışa işaret eder.

“BELLE VUE”

Yapının inşa edildiği tarihî bağlam, İstanbul’un Avrupa merkezli turizm söylemleri içinde yeniden konumlandığı bir devre denk gelir. Bu çerçevede şekillenen konaklama yapıları, artan seyyah sayısının ihtiyaçlarına göre yeniden tasarlanmaya başlanmıştır. Büyük Londra Oteli, bu süreçte ortaya çıkan ilk örneklerden biridir.

Ernest Hemingway’in 1922 yılında İstanbul’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında bu otelde kalmış olması (bu ziyaret sırasında İstanbul’u gözlemlemiş ve Toronto Daily Star gazetesinde işgal altındaki İstanbul'u yazmıştır), elbette ki Hemingway’in burada kalması, yapının dönemin entelektüel dolaşımı içindeki yeri hakkında bizlere fikir verir.

Diğer yandan otelin Haliç’e bakan cephede yer alması ve etkileyici bir manzarasının olmasından dolayı otel için “Hotel Belle Vue” ismi kullanılmış ve otelin güzel manzarası iyice öne çıkarılmış “Belle Vue” (güzel manzara) ibaresinin broşürlerde ve tabelalarda kullanılmasıyla vurgulanmıştır.

Binanın iç mekân düzenlemesi, dönemin ileri mühendislik tekniklerini barındıran bir anlayışla kurgulanmıştır. Eiffel Kulesi’nde kullanılan sisteme benzerlik taşıyan hidrolik asansör, banyolu odalar, elektrik, sıcak su ve iç hat telefon bağlantıları, konforun yapısal inşa ile kaynaştırıldığı bir modeli yansıtır. Yapı beş katlıdır. Dört ana katta on ikişer oda bulunmaktadır. En üst katta altı oda, bir asansör dairesi ve geniş bir teras bölümü yer almaktadır. Planlamadaki bu sistematik yapı, esasında estetik tercihlerle de bütünleşik bir mimarî tahayyülün ürünüdür.

1930’lu yıllara gelindiğinde otelin cazibesi zayıflamış; 1950’lerde işlevselliğini kaybetmiştir. 1926’da Moulatich, 1930’da D'Andria ve 1960’ta Antakyalı Hüzmeli ailesi tarafından satın alınarak yeni bir döneme taşınmıştır. İbrahim Hüzmeli’nin Amik Ovası’ndaki tarım arazilerini satarak bu yapının mülkiyetini edinmiş olması, İstanbul’daki yeni bir otelcilik serüveninin başlangıç noktasıdır. 1983 yılında gerçekleştirilen kapsamlı yenileme sonrasında elli dört odalı bir yapıya dönüştürülmüş ve yeniden hizmete açılmıştır. Günümüzde yapı, Bristol, Troya, Monopol ve Plaza otelleriyle birlikte aynı aile tarafından işletilmektedir.

Bu otel görsel sanat alanında da tercih edilen bir mekân olarak kullanılmıştır. Fatih Akın’ın film projelerinde (Duvara Karşı, Yaşamın Kıyısında, İstanbul Hatırası) ve Sezen Aksu’nun klip çalışmalarında (Yanmışım, Sönmüşüm Ben isimli şarkısı) yer bulması, yapının kültürel alandaki etkisini/işlevselliğini ortaya koyar. Ayrıca bir bölümünü Büyük Londra Oteli'ne ayıran,  2007 yapımı, Nazmiye Karadağ tarafından yönetilen Yaşayan Mekanlar isimli kırk bölümlük belgesel de bu otel hakkında bilgiler içermektedir.

Hâlâ yerli ve yabancı misafirlerini ağırlayan, Beyoğlu’nun mekân dokusu içinde ayrıksı bir konumda yer alan bu yapı, mimarî sürekliliğin kent ölçeğindeki belirleyici öğelerinden biri olmaya devam etmektedir.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...