Mazrufa bakmak zamanı: Terörsüz Türkiye için tarihî fırsat kaçırılmamalı
Türkiye bir eşiği daha aralıyor. Bu kez alıştığımız gündemlerle değil; yıllardır ülkenin can evinden vuran bir meseleyle: Terörle mücadele. Ne ekonomik dalgalanmalar, ne seçim hesapları, ne de dış politika krizleri kadar kalıcı bir sorunla yüz yüzeyiz. Bu toprakların hafızasında kırk yıldır derin izler bırakan, sadece dağlarda değil şehirlerin ortasında bile insan hayatını karartan bir acının üzerine yürünüyor. Adı: Terörsüz Türkiye süreci.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, bu meselede bir kez daha siyasi kimliklerin ötesine geçerek tarihî bir sorumluluğun gereğini yerine getiriyor. Ellerini taşın altına değil, bizzat ateşin içine koyarak harekete geçtiler. Bu kararlılığın ve birlikteliğin toplumda nasıl bir karşılık bulduğunu hep birlikte izliyoruz. Ancak ne yazık ki, bu süreç henüz daha emekleme aşamasındayken, muhalefet kanadından yükselen sesler meseleyi içeriğinden koparıp şekil tartışmasına çevirmeye çalışıyor.
İSİMLE UĞRAŞMAK MESELENİN ÖZÜNÜ KAÇIRMAKTIR
İktidarın öncülüğünde Meclis’te kurulması planlanan komisyonun adı, tartışmaların tam göbeğine yerleştirildi: “Terörsüz Türkiye Komisyonu.” İçeriği, amacı, metodu değil; ismi üzerinden polemik yürütülüyor. DEM Parti ve CHP cephesinden gelen tepkiler, komisyonun meşruiyetini değil, adını hedef alıyor. “Baskıcı bir çağrışım yaratıyor”, “Kapsayıcı değil” gibi eleştirilerle süreç sanki bir siyasi kampanya malzemesiymiş gibi sunulmaya çalışılıyor.
Oysa bugün ihtiyaç duyulan şey, kavramlara takılmak değil; kavrayış geliştirmektir. Türkiye’nin ortak hafızasında derin yaralar açmış, binlerce canı yutmuş, sosyal yapıyı zedelemiş bir mesele konuşuluyor. Bugün Türkiye’nin doğusunda bir sınır karakolunun nöbet kulesinde rüzgârla birlikte dönen projektör sesi, sadece bir güvenlik önlemi değil, yılların travmasının sembolüdür. Bu sese kulak vermek, bu sessizliği anlamak gerekir.
TERÖRLE MÜCADELE MİLLÎ BİR MESELEDİR SİYASİ TARTIŞMA KONUSU DEĞİL
Muhalefetin, özellikle CHP’nin bu süreçte yapması gereken şey, isim takıntısını bir kenara bırakıp içeriğe odaklanmaktır. Çünkü mesele, bir partinin başarısı değil; devletin bekası, milletin huzurudur. Bu süreç sağlıklı yürürse, ne Erdoğan kazanır, ne Bahçeli. Kazanan; çocuğunu mayın patlamasında kaybetmiş annedir, asker uğurlarken titreyen babadır, yaylasına dönemeyen köylüdür, sınırda sürekli tehdit altında yaşayan öğretmendir.
Meclis çatısı altında kurulacak bir komisyon, sadece terör örgütleriyle değil, terörün beslendiği toplumsal, ekonomik ve psikolojik zeminle de mücadele etmeyi hedefliyor. Bu da demektir ki, sadece silahlı güçlerle değil, aynı zamanda akılla, sabırla, stratejiyle yürütülecek çok yönlü bir mücadele planlanıyor. Bu da siyasetin üstünde bir konudur. Hele hele ismi üzerinden “kapsayıcı mı, dışlayıcı mı?” gibi semantik tartışmalarla meşgul olunacak bir konu hiç değildir.
ZARFA DEĞİL MAZRUFA BAKMANIN VAKTİ
Türk siyasetinde sıkça rastlanan bir refleks vardır: Büyük adımların içerikleri yerine biçimleriyle meşgul olmak. “Bu açıklama şu salonda mı yapıldı?”, “Bu konuşmanın tonu sert miydi?”, “Bu ifadenin çağrışımı olumsuz olabilir mi?” gibi konularla oyalanırken öz kaybedilir, zaman yitirilir, fırsatlar kaçırılır. Oysa bugün bir fırsat kapısı aralanmıştır. Türkiye, hem içeride hem dışarıda yeni bir dönemin eşiğindeyken, içerideki kronik yaralarını sarmaya niyetlidir. Bu niyeti boşa çıkarmak sadece iktidarı değil, bütün bir milleti hayal kırıklığına uğratır.
Söz konusu olan, gelecek nesillerin terörden arınmış bir ülkede yaşayıp yaşamayacağıdır. Söz konusu olan, sınır güvenliğinden toplumsal barışa kadar her alanda nefes alabileceğimiz bir Türkiye’dir. Bu yüzden şimdi zarfa değil mazrufa bakmanın, sürecin ruhunu tartışmanın, kimsenin elini değil yüreğini taşın altına koymasının zamanıdır.
BU SÜREÇTE TARAF OLMAK TERÖRSÜZ BİR GELECEĞE TARAF OLMAKTIR
Kim ne derse desin, Türkiye’nin terörden arındırılmış bir geleceğe kavuşması artık siyasi değil, tarihî bir sorumluluktur. Bu süreç, iktidarın değil milletin sürecidir. Yeter ki iyi niyetle yaklaşalım, yeter ki kelimelere değil kavgalara değil; çözüm iradesine odaklanalım.
Unutmayalım: Çözüm iradesi, sadece masada değil, meydanda da sınanır. Ve bu iradeye en çok da toplumun sesi, medyanın dili ve siyasetin sorumluluğu destek verir. Şimdi destek zamanı. Şimdi topyekûn “Terörsüz Türkiye” hedefine omuz verme zamanı.
Zarfı değil, mazrufu konuşalım. Çünkü bu kez mesele, bir kelimenin ağırlığı değil; bir milletin yüküdür.