İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Aynı dağın çocuklarıydık: 1978’de ne oldu da kardeşlik kırıldı?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Bu memleketin toprakları yalnızca buğday değil, aynı zamanda kader eker. Ve bu kader, bazen bir halkın gözyaşıyla, bazen bir diğerinin suskunluğuyla sulanır. Oysa biz, aynı gökyüzünün altında doğduk. Aynı asker ocağında nöbet tuttuk. Aynı sofrada ekmeği bölüştük. Türk’üyle, Kürt’üyle… Biz, bu ülkenin “aynı dağın çocuklarıydık.”

Cumhuriyetin kuruluşunda birlikte omuz omuza savaşan bu iki halk, 1978’e kadar kırsalda da kentte de barış içinde yaşadı. Aynı devlete hizmet etti, aynı iş yerlerinde çalıştı, aynı okullara gitti, aynı cenazede ağladı, aynı düğünde halay çekti. Fakat 1978’de bir şey oldu. O yıl, sadece takvimde bir rakam değil; aynı zamanda barışın, kardeşliğin ve birlikte yaşama iradesinin içinden vurulduğu karanlık bir milattı.

 

1978: KIRILMANIN BAŞLADIĞI YER

Bu tarih, sadece terör örgütü PKK’nın kurulduğu yıl değildir. Aynı zamanda dış istihbaratların, emperyal çıkarların ve bölgeyi şekillendirme hayali kuran güçlerin devreye girdiği bir dönemdir. Türkiye’nin doğusunda ve güneydoğusunda bin yıllık kardeşliği hedef alan planlar sahaya sürüldü. Etnik ayrımcılık üzerinden bir terör dili üretildi, kin ve kan siyaseti doğdu. Kürt halkının meşru talepleri ve devletin yaptığı hizmetler terör perdesinin ardında görünmez hâle getirildi. Türk halkı ise bu terörle mücadeleyi, zaman zaman tüm Kürtlerin yargılandığı bir toplumsal paranoyaya dönüştürmedi. Çünkü onlar halen terör örgütü ile bağı olmayanlar kardeşçe yaşamanın savaşını veriyordu. Ama terör ısrarla bu barışı zedeleyerek kardeşliği ortadan kaldıracak eylemlerine devam ediyordu.

Ve sonunda kardeşlik zehirlendi.

Peki neden? Çünkü bölgede emelleri olan uluslararası güçler, bu coğrafyada güçlü ve bir arada duran bir Türkiye istemiyordu. Çünkü kardeşlik, bölgeyi dizayn etmek isteyenlerin en çok korktuğu şeydi.

 

BUGÜN YENİDEN NEDEN BARIŞI KONUŞUYORUZ?

Herkesin gördüğü bir gerçek var artık: Terörle geçen 40 yılı aşkın bir zaman, sadece canları değil; umutları, güveni ve geleceği de aldı götürdü. Bu ülkenin her karış toprağında barışa dair büyük bir özlem var. Ve bu özlem, devletin attığı yeni adımlarda yeniden hayat buluyor.

Barış için kurulan yeni komisyon, sadece silahların susması değil; kelimelerin duyulması için bir fırsattır. Bu masa, Türkiye’nin üniter yapısını zedelemeden, birlikte yaşamanın mümkün olduğunu ispatlamalıdır. Çünkü güçlü Türkiye; sınırlarını bölmek isteyenlerin değil, içinde yaşayan halkların birliğinden doğar.

Bu çalışma, Türkiye’yi zayıflatmamalı, aksine güçlendirmelidir. Çünkü terör sorununu çözmek, Türkiye’yi bölmek değil; onu tamamlamak demektir. Çünkü kardeşlik, ayrışarak değil; adaletle pekişir. Çünkü güçlü Türkiye, barışın diliyle büyür; kanın diliyle değil.

 

BARIŞIN DİLİ OLMAZSA BARIŞIN KENDİSİ DE OLMAZ

Bu mesele yalnızca güvenlik politikalarıyla çözülemez. Bu, bir milli birlik ve kardeşlik meselesidir. Üniter devlet çatısı altında kardeşçe yaşama meselesidir.İnsanların barış içinde huzurlu yaşadığı, kültürlerin zenginlik sayıldığı, aidiyetlerin inkâr edilmediği bir Türkiye… İşte biz o Türkiye’yi özlüyoruz. Ve biliyoruz ki o Türkiye; bu masadan, bu komisyondan, bu iradeden çıkabilir.

Ancak şu da unutulmamalı: Barış süreci, şeffaflık ister. Güven ister. Toplumun her kesiminden onay ister. Bu yüzden bizlere yani gazetecilere, yazarlara, aydınlara büyük sorumluluk düşüyor. Çünkü halkın gözü kulağı bizde. Sorularımız net olmalı: Bu süreç, milli birlik ve kardeşlik üzerine yaşamak isteyen Türkiye çatısı altında yaşayan bütün vatandaşların taleplerini karşılıyor mu? Devlet, geçmiş hatalardan ders çıkardı mı? Bu yol haritası, bölücülere değil; birlikten doğacak güce mi hizmet ediyor? Bu sorular açık yürekli bir şekilde sorulmalı ve cevapları da samimi bir şekilde verilmelidir. Verilen her cevap kardeşliği ve milli birliği tesis etmelidir.

Ez cümle; bu ülkenin dağlarında yankılanan her kurşun sesi, binlerce anneyi ağlattı. Şimdi o dağlarda barışın sesi yükselmeli. Biz bu barışı, lütuf değil; daha güçlü bir Türkiye için talep ediyoruz. Kardeşliğin geçmişte mümkün olduğunu biliyoruz. Yeterki geçmişte olduğu gibi birtakım uluslararası devletlerin ve istihbaratı örgütlerinin emellerine hizmet etmeyelim. Gelecek için umutla, samimiyetle ve adaletle çalışmaya devam edelim…

1978’de yarım kalan kardeşlik hikâyesini, 2025’te yeniden yazmak elimizde. Yeter ki masaya oturanlar, kalemi hesapla değil, vicdanla tutsun.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...