İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Zenginler CHP’ye, Yoksullar Sağ’a: Türkiye’nin Sessiz Çelişkisi

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 26 milyon haneyi kapsayan son araştırması, Türkiye’nin gelir dağılımına dair çarpıcı bir tablo ortaya koydu. Bu rapor, yalnızca ekonomik verilerden ibaret değil; aynı zamanda Türkiye’nin sosyolojik ve siyasi fay hatlarını da gözler önüne seren bir ayna. Toplumun yalnızca yüzde 1.1’i ultra zengin, yüzde 11’i zengin, yüzde 36.1’i orta sınıf, geri kalan yüzde 51.8’i ise yoksul. Daha da vahimi, nüfusun yüzde 16.7’si derin yoksulluk içinde yaşıyor. Bu tablo, Türkiye’nin ekonomik eşitsizlik sorununun boyutlarını net bir şekilde ortaya koyarken, aynı zamanda siyasi tercihler ve toplumsal dinamikler arasındaki çelişkili ilişkiyi de sorgulatıyor.

GELİR DAĞILIMININ COĞRAFİ VE SİYASİ HARİTASI

TÜİK’in verileri, zenginliğin coğrafi dağılımını da açıkça ortaya koyuyor. Türkiye’nin en varlıklı kesimleri, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde ve Ege ile Akdeniz’in bazı sahil illerinde yoğunlaşıyor. İlçeler düzeyine inildiğinde ise Çankaya, Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy gibi semtler öne çıkıyor. Bu bölgelerin ortak özelliği, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) yerel yönetimlerde güçlü bir şekilde temsil edilmesi. Türkiye’nin en zengin 5 ilinin ve en zengin 7 ilçesinin CHP tarafından yönetiliyor olması, tesadüften öte bir anlam taşıyor.

Bu durum, Türkiye’nin siyasi manzarasındaki en dikkat çekici çelişkilerden birini su yüzüne çıkarıyor: Ekonomik refahtan en çok pay alan kesimler, CHP’ye destek verirken; gelir dağılımında en dezavantajlı konumda olan yoksul kesimler, mevcut iktidar bloğuna sadık kalmaya devam ediyor. Bu paradoks, yalnızca ekonomik verilerle açıklanamayacak kadar derin bir sosyolojik ve psikolojik boyut içeriyor.

KONFORUN VE STATÜKONUN KORUYUCUSU

Türkiye’nin en varlıklı kesimleri, genellikle eğitim seviyesi yüksek, küresel ağlarla bağlantılı, kentli ve seküler bir yaşam tarzına sahip. Bu kesim, Çankaya’da, Kadıköy’de ya da Beşiktaş’ta, yüksek standartlı yaşam alanlarında, konforlu bir hayat sürüyor. Çocuklarını prestijli okullara gönderiyor, kültürel ve sosyal sermaye birikimini güçlendiriyorlar. Politik tercihleri, kendi statükolarını kuruyan refah düzeninin devamını sağlayacak bir sistemi, yani kendilerince oluşturulmuş nispeten demokratik, hukuka dayalı ve kurumsal bir çerçeveyi desteklemekten yana. CHP, bu kesim için hem ideolojik hem de pragmatik bir tercih haline geliyor. Çünkü CHP’nin savunduğu seküler, modernist ve batı odaklı söylem, bu kesimin yaşam tarzıyla uyumlu bir çerçeve sunuyor.

Ayrıca, bu grup için ekonomik istikrar ve küresel entegrasyon kritik önemde. CHP’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri güçlendirme, kendilerinin tanımladığı hukukun üstünlüğünü vurgulama ve piyasa dostu politikalar önerme eğilimi, zengin kesimlerin ekonomik çıkarlarını koruma kaygısıyla örtüşüyor. Bu nedenle, sistemden en çok fayda sağlayan bu kesim, ironik bir şekilde, mevcut iktidarın politikalarına karşı en sert muhalefeti yapan partiye destek veriyor.

YOKSULLARIN SAĞ TERCİHİ

Diğer tarafta, Türkiye’nin yoksul kesimleri var. TÜİK verilerine göre nüfusun yarısından fazlasını oluşturan bu grup, ekonomik krizlerden, yüksek enflasyondan ve işsizlikten en çok etkilenen kesim. Çoğu borçla, krediyle ya da sosyal yardımlarla geçimini sürdürüyor. Bu kesim için demokrasi, hukuk devleti ya da ideolojik tartışmalar genellikle soyut kavramlar olarak kalıyor. Onların önceliği, günlük hayatta karşılaştıkları somut sorunlara çözüm bulmak: Gıda, barınma, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlar.

İktidar bloğu, bu kesimin ihtiyaçlarını karşılamak için sosyal yardım programlarını ve yerel düzeyde sosyal ağları etkin bir şekilde kullanıyor. Kömür yardımları, gıda paketleri, nakdi destekler ya da belediyelerin sunduğu hizmetler, yoksul kesimler için bir “hayatta kalma stratejisi” haline geliyor. Bu nedenle, ekonomik olarak en çok zarar gören bu grup, sandıkta iktidar bloğuna oy vermeyi sürdürüyor. İktidarın söylemi, bu kesimlere bir aidiyet duygusu ve “bizden biri” algısı sunarken, muhalefetin daha soyut ve seçilmiş sınıfların hukukunu koruyan uzun vadeli vaatleri, yoksul kesimlerde aynı etkiyi yaratamıyor.

SOSYOLOJİK PARADOKS: NEDEN BU ÇELİŞKİ?

Bu durum, Türkiye’nin siyasi ve sosyolojik manzarasında derin bir çelişkiyi ortaya koyuyor. Zenginler, refahlarını koruma kaygısıyla CHP’ye yönelirken, yoksullar, hayatta kalma mücadelesinde iktidarın sunduğu somut desteklere güveniyor. Bu çelişkiyi anlamak için birkaç temel noktayı göz önünde bulundurmak gerekiyor:

Kimlik ve Aidiyet: Türkiye’de siyasi tercihler, ekonomik çıkarların ötesinde, kimlik ve aidiyet duygusuyla şekilleniyor. Yoksul kesimlerin önemli bir kısmı, iktidarın muhafazakâr ve milliyetçi söylemini, kendi kültürel değerleriyle uyumlu buluyor. CHP ise seküler ve kentli bir imaja sahip olduğu için bu kesimlerde yeterince karşılık bulamıyor.

Güven ve Somutluk: Yoksul kesimler, iktidarın sunduğu yardımların somutluğuna ve erişilebilirliğine güveniyor. CHP’nin vaat ettiği hamaset içeren yapısal reformlar ya da uzun vadeli ekonomik iyileşme planları, bu kesim için uzak ve soyut kalıyor.

Eğitim ve Bilgi Erişimi: Zengin kesimlerin yüksek eğitim seviyesi ve küresel bilgi ağlarına erişimi, onların siyasi tercihlerini daha kendi hayat düzenlerini devam ettirmek üzere rasyonel ve uzun vadeli bir çerçevede şekillendirmesine olanak tanıyor. Yoksul kesimler ise genellikle daha sınırlı bilgi kaynaklarına sahip ve bu da onların iktidarın kendinden buldukları söylemine daha fazla itimat etmelerine yol açıyor.

GELECEK NE GETİRECEK?

TÜİK’in raporu, yalnızca ekonomik bir tablo sunmuyor; aynı zamanda Türkiye’nin toplumsal dokusundaki kırılganlıkları da gözler önüne seriyor. Eğer bu çelişki çözülmezse, Türkiye ekonomik ve toplumsal olarak daha derin bir ikiliğe sürüklenebilir. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum, sadece maddi değil, aynı zamanda kültürel, ideolojik ve siyasi bir ayrışmayı da derinleştiriyor.

Bu durum, siyasi partiler için de önemli bir sınav. CHP, yoksul kesimlere ulaşmak için daha kapsayıcı bir söylem ve somut politikalar geliştirmek zorunda. İktidar bloğu ise sosyal yardım politikalarının sürdürülebilirliğini sorgulamalı ve gelir dağılımındaki orantısızlığı azaltacak yapısal reformlara odaklanmalı. Aksi takdirde, Türkiye’nin “birlikte yaşama iradesi” ciddi bir tehdit altına girebilir.

BİR TOPLUMSAL RÖNTGEN

TÜİK’in raporu, Türkiye’nin sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyolojik ve siyasi bir röntgeni. Zenginler ve yoksullar arasındaki bu sessiz çelişki, Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek en kritik meselelerden biri. Sorunun çözümü, sadece ekonomik politikalarla değil, toplumsal uzlaşıyı sağlayacak bir vizyonla mümkün. Ancak bu vizyonun hayata geçirilmesi için hem iktidarın hem de muhalefetin, kendi konfor alanlarından çıkarak toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak bir dil ve politika geliştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, Türkiye’nin fay hatları derinleşmeye devam edecek ve bu, hepimiz için daha büyük bir bedel anlamına gelecek.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...