Beijing Washington’a karşı: Savaşın üzerinden sembollerin/söylemlerin savaşı
Bu haftanın sembolik/performatif gündemi II. Dünya Savaşı çevresinde döndü durdu. II. Dünya Savaşı’nı kimin kazandığı, kime karşı kazandığı sorusunun 2025’te, savaşın bitişinden 80 yıl sonra tartışılacak bir mesele haline gelmesi başlı başına ilginç. Bu arada tartışma, derinlikli bir tartışma değil. Savaşın farklı anlamlarına işaret eden, savaş ve barış kavramının -barış aslında bir savaş alanıdır, günlük hayat savaşı ve cinayetleri içerir gibi bir bakış açısı üzerinden sorgulanıp çözüldüğü bir eleştirel tartışma ile karşı karşıya değiliz. Basbayağı II. Dünya Savaşını kimin kazandığı sorgulanıyor. Bu gereksiz gerekliliğe bizi iten Ukrayna Savaşı ile sistemdeki geçiş dönemi tartışmalarının (Batı’nın kazandığı Soğuk Savaş sonrası zafer çok uzun sürmeyecek beklentisinin) üst üste binmesi. Tartışmaların tetikleyicisi olarak havaya ateş edenler belli.
TİANANMEN’DEKİ GEÇİT TÖRENİ/BULUŞMASI
Bir yanda Çin Halk Cumhuriyeti, Tiananmen Meydanında düzenlediği tören ile bundan sonraki mücadelelere askeri ve diplomatik olarak hazırlıklı olduğunu gösterdi. Bu gösteriyi daha önemli kılan gösterinin gücü değil. Çin’in silahlandığını, teknolojik yarışta öne geçmek için insan kaynağını ve bazı avantajlarını (değerli madenler) iyi değerlendirdiğini, görsel mükemmeliyetçiliğe şiddetle hazırlanan kalabalık üzerinden göz korkutmayı sevdiğini biliyoruz. Aynı anda havaya kalkan silahların, salisesi salisesine dönüşü kontrol edilen başların selamladığı platformda Çin lideri, sağına Rusya liderini, soluna da Kuzey Kore liderini aldığı için yapılan güç gösterisi büyük mücadelenin bugünkü cepheleri için de anlam ifade ediyor. Kuzey Kore’nin Rusya’nın Ukrayna Savaşına destek verme bahanesiyle Avrupa’nın burnunun dibine asker gönderdiğini biliyoruz. Kısaca mücadeleler ve açılan cepheler lokal kalması için açılmıyor, tıpkı büyük savaşlardaki gibi mücadele çoktan küreselleşti. Beijing’in görünürde Ukrayna Savaşındaki kimine göre ikircikli, kimine göre dengeli tutumu devam etse de Çin, bu tutumun Rusya’yı küresel mücadelesinde desteklemekten Beijing’i alı koymadığını da herkese gösterdi. ABD’nin Hindistan üzerinden salladığı tehdit- çok önemli olmakla beraber- şimdilik Çin’in tercihlerini etkilememiş görünüyor. Moskova ve Beijing, Sibirya’nın Gücü II boru hatından, Moğalistan üzerinden, yılda 50 milyar m3 gazın Yamal’dan Çin’e akması konusunda anlaştılar. Ayrıca Çin, Putin ve Kim’in Ukrayna Savaşı bağlamında Rusya’nın savaş amaçlarına destek yolunda ölen Koreli askerleri anması için bir platform sağladı. Her iki lider, birbirlerini kucaklarken, kendi deyimleri ile şehitleri için ağladı.
Oyunu Rusya’nın yalnızlaşması üzerinden kurmaya çalışan, meseleyi otokrasilerin birliği gibi söylemler üzerinden basite indirgeyen Avrupalılar şoke olmuş olmalı ki- Rusya mı II. Dünya Savaşını kazanmış, Çin mi II. Dünya Savaşını kazanmış, Batı’nın zaferini çalıyorlar tadında açıklamalar yaptılar. Oysa Ruslar, II. Dünya Savaşını ABD ile birlikte kazanıp, Avrupa’yı özgürleştirdiklerini (bu arada da yarısını işgal ettiklerini) söylemekten korkunç zevk alırlar. Ruslar için önemli olan, diğer zafer kazananlardan çok, Berlin kapılarına yine-yeniden Rusların gelebilmesidir. Trump yönetimi, filhakika, zaferi Rusya ve/veya Çin gibi direniş gösterenlerle paylaşmak konusunda bir sıkıntı yaşıyor. Trump’ın tarihi bilgilerinin tıpkı coğrafi bilgileri gibi biraz kıt olduğunu, “zaten I. Dünya Savaşını da kazandık” açıklamasından anlıyoruz. Fakat Trump, tarihi gerçekliğe uysun uymasın II. Dünya Savaşı sonrası “özgür dünya/Pazar ekonomisi” için ayrılan alanın hegemonik gücünün ABD olduğunu biliyor. Bugün de talebi böyle bir hegemonik güç. Bu yüzden Beijing’de verilen tablodan hoşlanmadığını gösteren, Putin, Kim ve Şi’yi ABD’nin arkasından iş çevirmekle suçlayan bir sosyal medya paylaşımı yaptı. Bu paylaşım Çin’in çizmek istediği tablonun başarıyla çizildiğini gösterdiğinden, tezat bir biçimde Tiananmen töreninin mesajını güçlendiriyor.
Şİ’NİN KONUŞMASI
Bu sene Beijing, Asya güç dengesini etkileyebilecek büyüklü-küçüklü istikrar yönelimli- istikrarsızlık eğilimli pek çok aktörü kendi çevresinde toplayarak bir cazibe çağrısı yapmayı önemsedi. Bunun yansıması Şi’nin törende yapmış olduğu konuşma. Her ne kadar Japon militarizmi ile mücadele bu törenlerin değişmez teması olsa da Çin-Japonya karşıtlığına daha az yer veriyor görünüyor Şi konuşmasında. Mühim olan küresel bir mücadele, Şi de küresel mücadelede tarafları adlarını zikretmeden tanıtıyor bizlere. Savaş ve barış arasında seçim yapmak üzereyiz diyor, bir tarafta diyalog bir tarafta cepheleşme, bir tarafta kazan-kazan zihniyeti diğer tarafta öl ya da öldür zihniyeti. Bir tarafta medeniyet, diğer tarafta ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Şi, Çin’i küresel sistemin Küresel Güney ile birlikte “pozitif gücü” olarak tanımlıyor ve “tarihin doğru yerindeyiz” diyor. Bu konuşmayı kiraz ağaçlarının gölgesinde dinlediğinizde tüylerinizin diken diken olmasını engelleyemezsiniz, bu demek ki tarih bir su gibi akıp, önünü tıkayan çöpleri süpürüp doğru istikametini bulacak. Elbette Şi, militarizm gösterisini felsefi militer-olmama mesajı ile birleştirirken ne söylemek istediğinin gerçekten farkında. Bunun ABD/Batı kamuoyunda, güç/hegemonya taraftarı olanlarda da Batılı insani değerler diye kendini yerden yere atanlarda da nasıl bir rahatsızlık yaratabileceğinin de farkında. Ayrıca Çin, bu mesajın altını doldurmak için hemen şimdi zora dayalı bir gövde gösterisi yapmak zorunda da değil. Sonucu -kazanan ve kaybedeni belirlemeyi- tarihe ve aktörlerin sağduyusuna bıraktı. Trump’ın ağzını köpürtmesine şimdilik gülümseyerek bakmak, olgun güç oyununu oynamak yeterli. Rusya ve Çin’in cezbedici ve küresel asil yalanları Batı ve ABD’den daha rahat ve güzel söyleyebildiğini daha önce de tespit etmiştik. Platoncu asil yalan, burada bir erdemsizliği tam anlamıyla işaret etmiyor zira söylemlerin, kendinize biçtiğiniz gömleğin kendi davranışlarınızı sınırlama gücü de var. Küresel bir olgun güç olduğunuzu iddia ediyorsanız küresel olgun güç olarak davranmak zorundasınız. Çin adına çok başarılı bir zaman kazanma stratejisi.
WASHINGTON BAHSİNİ MİLİTARİZME YATIRIYOR
Çin zaman kazanmak zorunda zira güçlenme yarışını ABD, doğal olarak önde götürüyor. Trump, oyun alanını dağıtmak üzere olan zorba bir yaramaz çocuğa benziyor olabilir ama bir yandan da bir devrim gerçekleştirdiğini ve ABD’yi militarist hale getirdiğini söyleyenler var. Bunlara göre Trump, Beijing’de Çin’in etrafındaki toplaşmadan ziyade hayallerini süsleyen askerî geçit töreninin Tiananmen’de yapılmasını kıskandı. Gerçekten de ilk döneminden itibaren Kuzey Kore’deki gibi, Kızıl Meydan’daki gibi, Tiananmen’deki gibi bir askeri geçit töreni istediği söyleniyordu. Bu haziran ABD tarihinde pek görünmeyecek şekilde, orduyu da zorlayarak bu tür bir töreni hayata geçirdi. İstendiği kadar muhteşem anlar ortaya çıkmadı zira hem bu tür bir gelenekten yoksun ABD ordusu hem de vatandaş ne düşünmesi gerektiğinden emin değil. Bir yönden Trump, tüm asil yalanları çöpe atan bir devrim gerçekleştiriyor. Soğuk Savaş sonrası dünyada ABD ordusu/Pentagon çok güçlenmişti, dünyanın en büyük küresel şirketi/işvereni haline gelmişti. Bu dünyada ordunun ulusal güvenliğin geleneksel sınırlarını aşan şekilde kullanılması da yeni değil. Bu ordu Afganistan’da Yemen’de filan sivilleri vurdu, Irak’ta işkence merkezi oluşturdu filan. Trump şimdi cehennemin üç başlı köpeği gibi gördüğü bu orduyu hem ABD içinde hem dışında Pentagon avukatlarının başını ağrıtacak şekilde açık açık aktif kullanmayı hayal ediyor.
Orduyu, ABD yönetiminin tehdit olarak nitelendirdiği her şeye karşı “savaş pozisyonunda” kullanırken emir-komuta zincirinin de en üstünde tartışmasız oturduğu bir atmosfer içerisindeyiz. Ordu mensupları adeta kolluk kuvvetleri gibi Amerikan sokaklarına davet edildi. Suça (özellikle uyuşturucu kartellerine/çetelerine) karşı savaş ilan edildi. Trump, ölüm cezası filan da talep ediyor. Yani tam bir sil-süpür paketiyle karşı karşıyayız. İlk hedef, hatırlanacaktır yasadışı göçmenler olmuştu. İlk dalga sil-süpürden sonra ABD tarım sektöründe patronun merhametine bağlı yapılan anlaşmalarla istihdam edilenler hariç yakalananlar kendilerini Küba ya da Afrika’da kamplarda buldu. Çok tartışma çıktı ama sonuçta bu insanlar ABD vatandaşı, Amerikan rüyasının hissedarı değildi. İkinci dalgada evsizler var. Suçla iç-içe olabilirler, hasta olabilirler, Amerikan rüyası hisselerini bir yerlerde kaybetmiş şansızlar ve aptallar olabilirler, fark etmiyor, bir gün uyandılar ve derdest edilip bir hastaneye ya da merkeze kapatılmak üzere askerler tarafından sıraya sokuldular. Trump, bu kalabalığa karşı “savaş” açmış durumda ve savaş zamanı olağanüstü savaş yetkileri kullanılır. Bu tür bir yaklaşımı kabul etmeyen şehirlere karşı da savaş başlattı. Şikago ile yaşanan gerginliğin nasıl sona ereceği henüz belli değil. Ayrıca mahkemeler Trump’ın sil-süpür işinin gidebileceği boyutları tahmin ederek yetki iptal kararları veriyor.
AMERİKA’NIN YENİ SAVAŞI, YENİ SAVAŞ BAKANLIĞI
Bu hengâme sürerken, Trump yönetimi açık denizlerde Venezüella’ya ait, içinde sivillerin olduğu bir tekneyi ordunun düzenlediği askeri bir operasyon ile batırdı. Siviller, delilerle beraber okyanus dibinde balıklara yem olurken ABD yönetimi teknenin uyuşturucu kartellerine ait olduğunu, uyuşturucu taşıdığını ve ABD’nin yeni savaşında burada bulunan sivillerin düşman/terörist olduğunu ilan etti. Uyarı yok, yargılama yok, hüküm ve ceza yok; doğrudan sil-süpüre gidiş. Meksika ve Venezüella gibi ülkeler ABD işgalini bekleyip, milli mücadele çağrısında bulunuyorlar. ABD’nin kıta üstündeki hegemonyasını göstermek için zaten çeşitli araçlarla kontrolde tuttuğu yerleri işgal etmesi akıllıca mı; bu sorunun cevabı belli değil. Kesinlikle ekonomik değil ama. Trump, maliyetlere önem veren biri. Fakat bazı noktalarda kesenin ağzını açıyor: 1947’den beri Savunma Bakanlığı olan bakanlığın adını Savaş Bakanlığı olarak değiştirmek gibi. Yeni antet, yeni mühürler, bir sürü para sırf bakanlık yeniden vaftiz edilsin diye harcanacak. Trump’a göre bu isim değişikliği, bir zihniyet değişikliği başlangıcı. II. Dünya Savaşından sonra ABD, savaşları kazanmak için yapmadı diyor Trump ve artık girdiğimiz savaşı zafer için yapacağız diye ekliyor. ABD’nin “ABD ordusu barış için savaşır” mottosu, tarihin en büyük -belki asil yalanı- böylece parçalanıyor. Amerika’nın bu yeni savaş ezgisini kiraz ağaçları altında gülümseyerek dinlemek mümkün değil tabi, duyanlar siper ya da sığınak kazmaya başlıyor.