Beykoz’un Billur mirası
Beykoz Cam ve Billur Müzesi, Osmanlı’nın ender üretim miraslarından biridir ve İstanbul’un Boğaziçi kıyılarında, tarih ve sanatın derin izlerini taşıyan bir mekân ziyaretçisini karşılar…
Beykoz Cam ve Billurât Fabrika-i Hümâyûnu’nun kurulduğu alan, 19. yüzyılın sanayileşme çabalarının gözle görülür bir temsilini taşır. Abraham Paşa tarafından inşa edilen yapı başlangıçta ahır işlevi görmüş, sonrasında Millî Saraylar Başkanlığı tarafından restore edilerek müze hâline getirilmiştir.
ABRAHAM PAŞA
Abraham Paşa'nın kişisel serüveni, Beykoz arazisinin mimari ve kültürel dokusunu biçimlendiren temel unsurlardan biridir. Mısır Hidivi İsmail Paşa'nın kapı kethüdalığından başlayarak Sultan Abdülaziz'in takdiriyle vezirlik mertebesine yükselmiş olan bu figür, 1837'de doğmuş ve Paris'te Collège Sainte-Barbe'de öğrenim görmüştür. Türkçe, Fransızca, İtalyanca ile Ermenice dillerini iyi derecede bilmesi ve sanat, kültür yönlerinden yetkin bulunması, inşa ettirdiği köşkler ve bahçe düzenlemelerinin uluslararası etkilerini anlamada bir anahtar gibidir. Beykoz arazisine yaptırdığı köşkler, kuşhaneler, tiyatro binaları ve ahır, dönemin toplumsal ve kültürel dokusunun mekâna yansımasıdır.
Müzenin arazisi yaklaşık 360 dönümdür ve 117 farklı türde ağaç barındırır. Abraham Paşa Osmanlı topraklarında bulunmayan bitkileri temin edip diktirir ve enfes bir botanik bahçe yaptırır. Yeşilin tüm tonlarının sergilendiği bahçede dolaşmak, tarihî bir zihniyetle temas etmek anlamını taşır. Araziyi çevreleyen koruluk ve egzotik bitki düzenlemeleri, ziyaretçiye estetik bir deneyim sağlar…
CAMIN YOLCULUĞU
Müzenin tematik düzenlemesi, camın üretim sürecinden saray kullanımına kadar uzanan yolculuğunu sergiler. İlk salonda hammaddeler, üfleme pipoları ve kalıplar ziyaretçiye üretimin teknik zenginliğini aktarır. Surname-i Hümayun’dan alınan minyatürler, Şehzade Mehmed’in 1582’deki sünnet düğününde cam ustalarının çalışma anlarını gözler önüne serer. Bu minyatürler, tarihî olaylarla sanatın kesiştiği noktaları somutlaştırır.
Müze koleksiyonunda (Beykoz Cam ve Billurât Fabrika-i Hümâyûnu), Batı’nın seçkin cam atölyelerinden gelen örnekler dikkat çeker. Osmanlı saraylarının cam ihtiyacını karşılayan kurumsal teşebbüslerden biri biçiminde belgelenmiş olup yerel üretim ile Venedik, Baccarat ve Lobmeyr gibi Avrupa atölyelerine ait örnekler arasındaki süreksellik, koleksiyonun dünya tarihi ile kurduğu diyalogu açığa çıkarır. Bu parçaların vitrinlerdeki konumları, imparatorluğun tedarik ağlarına ilişkin malzeme odaklı okumalar için zengin veri sağlar. Diğer yandan II. Abdülhamid’in tuğralarını taşıyan vazolar, siyasî sembolizmin sanat yoluyla görünür kılınışını gösterir. Fransız Galle ve Daum imzalı parçalar, Venedik aynaları ve Osler kristal avizeler, dönemin uluslararası estetik standartlarına Osmanlı yorumunu sunar.
SANAT VE İHTİŞAM
Orta salonda düzenlenen ziyafet masası, 19. yüzyıl Osmanlı saray sofrasının estetik ve ritüel özelliklerini; vitrinlerde yer alan damacanalar, gülabdanlar, laledanlar ve şerbetlikler, gündelik yaşamın yanı sıra saray ihtişamını da yansıtır. Osmanlı saray mutfağı için özel üretilmiş boyalı ve yaldızlı kandiller, vazolar ve şişeler, sanat ve teknik ustalığının birleştiği örneklerdir. Her parça, kendi döneminin kültürel ve teknolojik yetkinliğini anlatır.
Müzenin restorasyonu, binanın taş ve taş örgü yapısının özgün niteliklerini korurken mekâna yeni bir işlev kazandırmıştır. Kütüphane, cam sanatı üzerine araştırma yapmak isteyen akademisyenler için kaynak oluşturur. Çocuk atölyeleri, sanatın inceliklerini yeni kuşaklara aktarmaya yöneliktir. Bir çocuğun cam işçiliğiyle ilk teması, kültürel birikimle bağlantı kurmasını sağlar.
Beykoz Cam ve Billur Müzesi, Osmanlı sanayisinin gelişim sürecini, saray estetiğini, diplomatik ilişkilerin kültürel izlerini ve botanik ilgiyi bir araya getiren özgün bir kültür alanı niteliğindedir. Camın kırılganlığı, geçmişin ihtişamıyla buluşur ve ziyaretçiye enfes anlar yaşatır…