Doğu Türkistan’ı Filistin kurtaracak
Mazlumların bayraktarlığını yapan kardeş ülke Filistin ve garip Gazze beldesi sayesinde insanlık uyandı geri kalanı da uyanıyor. Batı halklarında şimdiye kadar Fransız ihtilali ve birkaç tarihi ayaklanma dışında şu ana kadar kaydedilmemiş çapta bir isyan ile sokaklar çalkalanıyor. Siyonizm, bunlar köktendinci tehlikeli diye medyadan sakallı, elleri kalaşnikof tutan sarıklı adamları Müslüman tiplemesi diye göstererek, dünyaya korku saldılar. Özellikle batıda kimse Müslüman görmek istemiyor tesettürlü kadından iğreniyor, sarıklı veya sakallı adamdan köşe bucak kaçıyordu. Sıradan normal seküler görünen kişinin Müslüman olduğu öğrenildiğinde dahi gözler faltaşı gibi açılıyordu. Kısacası 11 Eylül saldırıları ile yürüttükleri İslam karşıtlığına bir isim bile bulmuşlardı; İslamafobia.
Dünya hızla Müslüman oluyor
Fakat ne oldu? Onların değil Allah’ın isteği oluyor. Allah’ın nurunu tamamlayacağı vaadi yerini buluyor. Çünkü kendi elleriyle buldukları teknoloji sayesinde dünya bütün bu Siyonistlerin yaptığını gördü. Her şeye rağmen yürüttükleri kara propaganda bile işe yaramadı. Çünkü takke düştü kel göründü. Arkadaşlarla bağlantılı olduğumuz Sumud Filosu teknesinde bile yabancı ülkelerden gelen aktivistlerin 7 Ekim’den sonra Müslüman olduklarını öğrendik. Bir İtalyan aktivistin Müslümanların teknede namaz kılışından etkilenip Müslüman olduğunu namaz kılma çabasını videolarda gördük. Gazze ölürken bir başka coğrafyalarda yeni yeni Müslümanlar neşet ediyor. Ama bunların hepsi Gazzeli Müslümanların tam teslimiyet içindeki Müslümanlıklarından kaynaklanıyor. Dünyanın ne kadar boş, geçici ve tek olanın Allah’ın birliği ve adaleti olduğunu dünyaya gösterirken insanlık umudunu yeniden yeşertiyor.

ABD’li Haham’ın yalvarışları
Dünya Siyonizme bir zamanlar din ararken Yahudiliği seçmiş görünüyor. Allah’ın peygamberlerinin hiçbiri Siyonizmi ortaya atan ve bunu da Yahudiliğe bağlayan bu aşağılıkları temsil edemez. Geçtiğimiz Perşembe günü Çırağan’da gerçekleşen Avrupalı Müslümanlar forumunda davetli olan ve yalvaran yakaran ABD’li Haham Ray Yisrael Dovid Weiss, neredeyse düşüp bayılacaktı. Çünkü söylediği tek şey bu sapkın ideolojinin dünyayı ve en çok da Yahudileri töhmet altında bıraktığıydı. Haham elinde belgelerle adeta yalvara yalvara bizi onlarla bir tutmayın diyordu. Hatta dünyada bilhassa da Siyonizme karşı çıkan hahamların ve Yahudilerin eziyete maruz kaldığını ve bunun medyaya yansımadığını anlattı. Evet biz o gün orada Gazze için toplanan uluslararası temsilcileri dinlemeye gelen gazeteciler olarak en dikkat çekici olan bu haham ve anlattıklarıydı. Ancak dünyanın nefretini kazanmış Siyonizmi nasıl Yahudilikten ayıracaklar işte bu çok zor olacak.
SİYONİZM YENİ ADRESİ
Çin maalesef Siyonizmin yeni adresi. İsrail batsa da halefi hazır. Bugün Gazze’de gözümüzün önünde olup bitenleri görüyoruz ancak Doğu Türkistan’da olan biten bir muamma. Ancak bir iki bilgi sızdığında kısık sesle bağıran ama duyulmayan bu mezalimi anlamaya çalışıyoruz. Biz Müslüman Türkler güçlü olmadıkça dünyada Siyonizm el değiştirerek gezecek. Adı ne tür bir izimle biterse bitsin. Evet batı halklarının şu anda sokaklara dökülmeleri ve Filistin’e özgürlük diye bağırmaları aslında aynı zamanda kendi zihinlerine vurulan Siyonizm prangasından da kurtulmaya başlamalarına işarettir. Hükümetlerin en büyük korkusu da buydu. Artık geri dönülmez akşamın ufkundayız. İslam batıdan doğuyor ve yeni bir nesil dünyayı yönetecek. Siyonizmin bütün anlayışları ve dayatmaları sorgulanıyor. Özellikle batı halkları tarafından yapılıyor bu. Bugün Gazze dünyaya bütün halklara yeni bir şey öğretiyor; esas özgürlüğün para, kapital, mal ve tüketimden çok daha uzakta olduğunu anlatıyor. İnsanlık ne zaman kendi kendine yetmeyi öğrenecek işte bütün halklar o zaman özgür olacak. Çin ya da bugün İsrail hiç fark etmez en büyük kölelik olan mal değer endeksinden kurtulduğumuz gün kimse kimseyi kendine köle yapamayacak, asimile edemeyecek. En önemlisi de Müslümanlığı tüm dünyaya ışık gibi bir kurtuluş umudu olarak tünelin sonunu gösteren Gazze ile bütün mazlumlar kurtuluşa erecek. Er ya da geç bu dünyada da ahirette de vesselam.
16 Satır

Mesela bir Filistin Gülüşü
İnsan haklıysa gülümser. Haklıysa omuzları düşmez. Haklıysa düşmanını gözlerindeki inanç ve vakar ile yakar. Filistin Gülüşü diye bir tabir yerleşmeli literatüre. Filistin gülmenin, gülümsemenin, tebessüm etmenin insanı hançerleyen bir tarafı olduğunu öğretti. Düşmanda yara açtı dostta cesaret ve iman aşıladı. Filistin gibi gülmelisin demelisin mesela son anında sevdiceğinin elini tutarken. Güzelin bakışına vurulduğunda Filistin gibi Gülümsüyorsun demelisin mesela. Ya da kızdığında çocuğuna Filistin Gülüşü ile karşılık vermelisin şefkatlice. Haksızlığa mı uğradın, belin mi büküldü, canını mı yaktılar ellerini açıp semaya bir Filistin Gülüşü ile Ya Hayyyyyy demelisin mesela. Ahh bugün Filistin gibi gülüyorsun dense mesela keyfin yerindeyse. Bir Filistin Gülümsemesi sarsın seni diye dua etmeli mesela. Her düştüğünde seni ayağa kaldıran sebeplere bir Filistin Gülüşü ile bu da geçer ya hu demelisin mesela. Mesela bir garip gördün, ona sarılmalısın sana Filistin Gülüşünü hatırlattığı için. Bir gülü gördün bir kedinin başını okşadın yaaa Nebii diye O’nu görürcesine bir Filistin Gülümsemesi yüzünü aydınlatmalı mesela. Hepimiz Filistin Gülümsemesini yerleştirelim yüzümüze. Yüzümüzden aksın Kudüs’ü Şerif, Mescidi Aksa, El Halil, Kubbettüs Sahra yeşertsin kuruyan tüm zeytin fidanlarını cennet gününe kadar buluşuncaya dek, şimdilik bir Filistin Gülümsemesi ile elveda diyelim mesela.
Dış Dünyadan
Bir Türk’ün Almanya’daki düşündüren başarısı
Bir göçmenin Alman iç istihbaratının başına atanması için ne kadar Almanlaşması gerekir? Adamlar demokrasiye çok önem veriyorlar. İşte göçmeni bile en önemli göreve getiriyorlar vesaire denilebilir. Osmanlı döneminde de gayri müslim çocuklarını alıp devşirmişiz. Ama devşirirken o çocuk yaşında haberi yoktu ne olup bittiğinden elbette. Fakat Almanya’da hukuk eğitimi alıp uluslararası terör konusunda da uzmanlaşarak bu göreve gelinebilmesinin yanına ben bir soru işareti koymak istiyorum. Bu kadar romantik bakamıyorum meseleye. Sinan Selen bir gazeteci ailenin çocuğu olarak İstanbul’da doğuyor. Çok küçük yaşta aile Almanya’ya göçüyor. Kısaca bu. Polis teşkilatında da çalışmış uzmanlaşmış biri. Kulağa çok güzel geliyor evet. Mesela Hamas konusundaki fikirlerini merak ediyorum. Buna net cevap verebilir mi? Sorsa bir TV kanalı cesaret edebilir mi söylemeye? O yüzden bir Türk filan diye sevinmeye gerek görmüyorum. Her şeye temkinle yaklaşmaktan yanayım. Devir bunu gerektiriyor çünkü.
Artı Eksi
Bir günlük gelir Gazze’ye
Geçtiğimiz cuma günü çeşitli STK’ların dayanışması ve örgütlemesi ile Üsküdar Gastronomi Sokağında “bir günlük gelir Gazze’ye aktarıldı. Bu etkinliği kabul edip katılan işletmeler girişlerine afiş astılar. Sokakta ayrıca sivil toplum örgütlerinin çadırları vardı. Çadırlarda değişik etkinlikler gerçekleştirildi. Özellikle çocukları bilinçlendirecek veya büyüklerin de eksiklerini tamamlayacak, bilgi alacak nitelikte etkinliklerdi bunlar. Çünkü her ne kadar iki yıldır medyadan Gazze’de olan biteni izlesek bile hala anlamayan bir kesim var. Onlara ulaşabilmek de şu aşamada kamuoyu oluşturmak ve zulmün karşısında durmak açısından çok önemliydi bu etkinlik. Sadece İstanbul’un uzak semtlerinden değil İstanbul dışından hatta kıtalararasından gelenler vardı. O gün tüm gelirlerini Gazze’ye bağışlayacak olan işletmelerin bir dayanışma içinde olmaları ve halkımızın da buna ilgi göstermesi çok kıymetliydi. Bu işin artı kısmı. Gelelim eksi kısmına. Maalesef o gün Üsküdar’da düzenlenen böylesi önemli bir etkinlikte Üsküdar Belediye başkanı Sinem Dedetaş’ın orada bulunmaması çok düşündürücüydü. Bir önceki belediye başkanı Hilmi Türkmen oradaydı. Bir belediye başkanı özellikle de bir kadın olarak Gazze’de yaşananlara hassasiyetle yaklaşmasını ve işin gücünü bırakıp böylesi büyük bir dayanışmanın parçası olmasını beklerdik. Bu işin eksi kısmıydı. Eksi olması onun açısından eksiydi. Çünkü seçmenlerin yanında olamayan bir belediye başkanı adına gözlerden kaçmayan bu ayrıntı akıllara kazındı.
O gün Gazze dayanışmasına katılan işletmelerin listesini mutlulukla paylaşıyorum.
Mihrimah Kahve, Muamma Kahve, Burger Evim, Çay Baki, Kaffeno, Sade Pazar, Dokuz Kafe, Leticia, Gazoz Ağacı, Paşa Döner, Genç Kebap, Meva Kitap Kafe, Hemhal Cafe, Tiros Coffe, Aşiyan Kitap Kahve, Cremia Kafe, Milan Coffe, Tabi Tasarım, Dilruba, Üsküdar Köftecisi, Via Lattea, Payedar Kahve, Katibim, Yeşil Mavi, Paçi Lounge.
Periskop
Sadece Batıda mı?

Fazıl Say’ın çok haklı çıkışı oldu ve sosyal medya hesabından şunları yazdı;
"Batı ülkelerindeki başlıca klasik müzik kurumları o derece İsrail yanlısı ki, bu benim için utanılacak bir durumdur. Çok yalnız hissettiğim bir ortamdayım, müzik taparken, duyguları paylaşırken bile... Öylesine ki, öyle manipüle ki, Filistin destekçilerini “antisemitizm” ile suçlayan, çirkinleşmiş bir haldeler. Utanç duyacaklar. Huzurla uyuyamayacaklar. Gazze’de yapılan bir SOYKIRIMDIR. NOKTA! Biz bu cinayete sessiz kalmamalıyız , meslektaşlarım! Kendinize gelin müzik dünyası! İnsan olun!!!lütfen.. lütfen.. Bu çaresizliğe, haksızlığın bu kadarına sessiz kalmayın! Şimdi istediğiniz kadar konserimi iptal edebilirsiniz. Ben onurumla yaşamak istiyorum”
Sadece Batıda mı sizce? Bence bizde durum daha da vahim. Klasik batı sanatlarının Türkiye’deki temsilcileri bizde çok mu farklı? Bence bizim batıcıların da onlardan farkı yok. Hangi klasik batı müziği orkestrası çıktı da bir Filistin diyebildi. Bunu yapmadığı gibi İzmir Senfoni Orkestrasının sezon açılışına İsrailli Siyonist keman sanatçısı Maksim Vengerov çağırılmış. Bu organizasyonu yapan davet eden kim tam olarak İzmir’den bir kurum adına ulaşamıyoruz. İzmir Büyükşehir belediyesi mi? Devlet orkestrasının kendi programı mı? Bu Siyonistin duyurusundan görüntüledik bu daveti. Eğer İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ise bunun muhatabı bu daha da vahim. O yüzden sevgili Fazıl Say haklı olmakla birlikte bir yandan da kendi içimizdekileri de artık deşifre etme zamanı gedi de geçiyor bile.
Editör
Kaldığımız yerden devam
Kıymetli okuyucular malum her sene biraz ara veriyorum. Geriye çekilerek yenilenmek, dinlenmek için ama artık sosyal medya sayesinde bu da mümkün olamıyor. Gündem o kadar yorucu ki nereye varacağımızı bile artık bilemez haldeyiz. Hal böyle olunca ben gençlere artık kariyer planı yapın geleceğinizi düşünün diyemiyorum. Çünkü gençler kendileri de diyor şu dünyada artık bir gelecek göremediklerini. Bu aşağılık zihniyet maalesef herkesin ruh halini bozdu. Allah bunları dilerim ki kahrı perişan eylesin tez zamanda. Ama ders aldık mı? Neler yapmamız gerektiğini biliyor muyuz? Her zaman her şeye rağmen Allah’tan ümit kesemeyiz. O nedenle Gazze’deki katliama rağmen duadan vazgeçemeyiz. Boykotu bırakamayız. Güçlü olmak için daha çok çalışacağız. Ahlaklı olmak için kendimizi hesaba çekeceğiz. Bu minvalde birbirimize sahip çıkacağız, uyaracağız, çekinmeyeceğiz. Ama tabi bunları yaparken insana yakışır üslubumuzu elden bırakmayacağız. Yeni sezona başlarken hepinizi Allah’a emanet ediyorum. Bol bol okuyup öğrenelim dostlar bu sene sizlere ve kendime en büyük tavsiyem bu olacaktır vesselam.
Aidiyet duygusunun yolu ortak kültürden de geçer (Doç. Dr. Işıl İlknur Sert)
Bu topraklar için aidiyet, kendini bu topraklarda doğmuş ve bu topraklar için yaşamış hissetmektir. Kendini bir aileye, bir mesleğe, bir arkadaş grubuna ve bir ülkeye ait hissetmek insanda güveni ve kendine inancı arttırır. Aidiyet duygusu ile ortak noktalarda buluştuğumuz insanlarla fikir alışverişi yaparak, kendimizi geliştirme imkanı buluruz. Aynı topraklar için aidiyet duygusu besleyen, manevî anlamda güçlü hisseden insanların birlikte çok şey başardıkları tarih boyunca gözlemlenmiştir. Aidiyet hissini canlı ve diri tutan en önemli bağlardan biri de kültürdür.
Kültür ile ortaya konan her eser, toplumu birbirine yakınlaştırıcı özellikler taşır. Bir türkü, bir şiir, yemekler, giysiler, eğlence anlayışı... Tüm bunlar ortak noktalar bularak beraberce aynı topraklar üzerinde yaşamanın mutluluğunu insanlara tattırır. Birlik ve beraberlik duygusu ortak kültür unsurlarıyla güçlenir. Bu sayede aidiyet duygusunu yaşayan insan kendini daha güçlü ve daha güvende hisseder.
Bu yıl ilkbahar ve yaz ayları aidiyet hissini derinden yaşatan festivallerle dopdolu geçti. Hatta Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Yolu Festivali etkinlikleri halen devam ediyor. Başlarken bu kadar coşkulu olacağı ve bu kadar fayda sağlayacağı düşünülüyor muydu bilmiyorum ama bu festivaller, özellikle devlet eliyle desteklendiği için bu topraklara aidiyet duygusunu daha da perçinliyor ve düşünüldüğünden daha çok işe yarıyor bence. Mesela programlar hazırlanırken işin içine çok sayıda kültürel unsur katılmış. Sadece söyleşi ve konserler değil, katılımcılara farklı deneyimler de yaşatılmak istenmiş. Bu yıl Nisan- Kasım ayları arasında 20 ilde yapılan ve yapılacak olan etkinlikler, aidiyet duygusunu en derinden yaşatacak nitelikte ve çeşitlilikte ele alınmış.
İnternet üzerinde kulturyolufestivali.com adresinden ayrıntılı bilgi alabileceğiniz bu çalışmalar belki bugüne dek adını duymadığımız kültür unsurları hakkında size bilgiler sunabilir. Kutnu kumaşı atölyesi, zembil dünyası atölyesi, ahşap baskı yazmacılık atölyesi, nefir ve çimon çalgı atölyesi gibi aktiviteler günlük hayatta çok az duyduğumuz belki de hiç duymadığımız nesneler hakkında fikir sahibi olmamızı, kültürümüze daha da yakınlaşmamızı sağlıyor. Bu topraklarda doğan ve bu topraklarda yaşayan insanlar olarak ortak değerlerimizi bilmek ve bunlara saygı duymak açısından da önemli olan, birbirimizi daha yakından tanımamızı sağlayan bu çalışmalar, 2021 yılından bu yana yapılmakta. Yerel anlamda Türkiye illerinin marka değerlerini arttırmanın yanı sıra global anlamda ülkemizin uluslararası marka değerini de arttırmak amaçlanıyor. Bütün bu faydalarının yanı sıra insanımızda bu topraklara aidiyet hissini de pekiştiriyor.
Kültür Yolu Festivali'nin bence en kıymetli yanlarından biri de kütüphaneleri ön plana çıkarıyor olması. Hemen her ilde festival kapsamında kütüphanelerde de etkinlikler düzenlenmiş. Kayseri İl Halk Kütüphanesi'nde Okur Yolu Şenliği, Çanakkale Lapseki İlçe Halk Kütüphanesi'nde Dönüşüm Atölyesi, Adana İl Halk Kütüphanesi Kusursuz Casus Yoktur ve Gece Açan Çiçekler söyleşileri, Van İpekyolu İlçe Halk Kütüphanesi'nde Ben de Çiziyorum ve Kızıl Kaptan ile Karşılaşma aktiviteleri, Van İl Halk Kütüphanesi'nde Yaşar Kemal'in İzinde Yaratıcı Drama çalışması bu etkinliklerden sadece birkaç tanesi. Kültür Yolu Festivali içinde kütüphanelerin yer alması, onların yaşayan mekanlar olduğu, çevrelerine uyum sağlayan bir yapıda bulundukları gerçeğini ispatlıyor adeta. Kütüphaneler dışında müzelerde, kültür ve sanat merkezlerinde, meydanlarda dopdolu geçen bu etkinliklerde konserler, söyleşiler, atölye çalışmaları ile beraber şarkı ve türkü söyleyen, beraber kültürel deneyim kazanan, beraber üreten insanların bu topraklara aidiyeti daha da sağlamlaşıyor. Turist olarak etkinliklere katılan yabancı ülkelerden insanların da farklı kültürleri deneyimlemesi ve aynı dünya üzerinde olmanın getirdiği aidiyet duygusunu hissetmesi sağlanıyor.
Kökleri ve topraklarına aidiyet duygusunu kaybeden nesillerin heba olup gittiği bir dönem içindeyiz. Bu duygu yerel olarak ne kadar yaşanırsa, global olarak çeşitliliğin getirdiği zenginlik ve birbirini anlama çabası da o denli sağlanacaktır. Yapıları gereği kütüphane ve müzeler, insanı yaşadığı topraklara ait hissettiren kültürel eserlerle doludur. Önemli olan bu eserleri, eser sahiplerini, eserlerin faydalarını ve hayatımıza katkılarını vurgulayan çalışmalarla bu kültür kurumlarını ön plana çıkarmaktır. Kültür Yolu Festivali'nin bu anlamda çok faydalı olduğunu ve gelecek yıllarda 81 ili de kapsayacak şekilde coşku dolu geçeceğini umuyorum. Son derecede karmaşık ve yoğun gündemin içinde bu faydalı çalışmalar da göz ardı edilmesin ki aidiyet duygusunu derinden yaşayan insanlar artsın. Bu sayede gündemin bu kadar karmaşık ve yoğun olmasına izin vermesinler; kültürle, sanatla, eğitimle ve kendini geliştirmekle ilgilenerek dünyayı daha yaşanır bir hale getirsinler. Bu da bizim hayalimiz olsun, ne dersiniz?