Adalet değil kayırma
Hakem kararlarından herkes şikâyetçi. Sorsan herkes adalet ve fair play derdinde ama kimsenin gerçekten adaletin iki tarafı da keskin kılıcının vereceği hükme rıza gösterdiği yok. Kimsenin hakemlerin verdiği hatalı ve taraflı kararların tamamen ortadan kalkmasına yönelik bir talebi de yok. Onların derdi “fevkalade müsaadeye mazhar güzide kulübümüze” uygulanan üst düzey esnek muamelenin bir benzerinin kendileri için de uygulanması.
Önceki hafta Trabzon’un Gaziantep maçındaki hatalı kararı sonrasında düdük astırdığı hakemin bu kadar yüksek bir tepkiye maruz kalmasının altındaki temel sebep Trabzon’un Fenerbahçe maçında pozisyonun başlangıç fazında Onuachu’nun faulle topa hâkim olması ve devamında atılan golün iptal edilmesiydi. Çünkü fevkalade müsaadeye mazhar güzide kulübümüzün bütün futbolcuları bu ve benzeri sert ve yıldırıcı hareketleri her maç yapıyorlar ve fakat ne faul veriliyor ne de kart alıyorlardı. Onlar yaptığı zaman “mazur” görülen hareketler çifte standartla diğer takımlar yapınca cezalandırılınca işte böyle aykırı talepler de haklılık payı varmışçasına dile getirilebiliyor.
Peki ne oldu bu hafta da biz bu yazıyı yazıyoruz derseniz olan şu; Cumartesi akşamı İstanbul Olimpiyat Stadı’nda oynanan Karagümrük-Trabzon maçında Onuachu’nun formasının çekildiği iddiasıyla Trabzon lehine verilen “basit” penaltıya kimsenin sesi çıkmadı. Ne federasyon başkanı çıkıp Karagümrük’ün hakkı yendiği için açıklama yaptı, ne yerel belediye başkanı maç devam ederken twit attı, ne de futbol bürokrasisi teyakkuza geçti. Aslında olan Karagümrük’ün yediği bedavadan gol ve 3-3 bitecekken 4-3 kaybedilen maç ve ziyan olan 2 puandı.
Yani hakem hatalı kararı sizin lehinize verince “futbol bu olur böyle hatalar” deyip geçiştirirsiniz ama hakemin hatası sizin aleyhinize olunca hurra ortalık yangın yeri.
Hakkını yemeyelim sadece Fatih Tekke delikanlı gibi çıktı penaltı değildi diyebildi. Onun dışındaki etkili ve yetkili herkes derin bir suskunluğa büründü maçın ardından.
Futbol oyun kuralları ve hakem kararları enternasyonal bir standartta uygulanmıyor bizim ülkemizde maalesef uzun zamandır.
Güzide bir kulübümüz ve bunun futbol takımını destekleyen toplumumuzun önemli ve ciddi bir kesimi sistematik olarak yozlaştırılıyor. Yurt içi maçlarda rakibe üstünlük kurmak adına ayağa basmak, tekme ve dirsek atmak, itmek, çekmek, hakemi aldatmak için taklalar atmak bir kısım taraftar için artık olağanlaştırıldı. Kendi oyuncuları bunları yapıp netice aldığında “hakem yemeseydi” deyip çıkıyorlar.
Hak, hukuk, adalet gibi insanlığın ortak değerleri üç puan ve alınacak kupalar, olunacak şampiyonluklar adına göz ardı ediliyor. Daha üzücü olansa; diğer takımların da bundan öykünüp onları kayırdığınız gibi bizi de kayırın, onlara vermediğiniz faulleri biz yapınca da vermeyin, bizim ne günahımız var biz de insanız, biz de askerlik yaptık, biz de vergi veriyoruz diye galeyana gelmeleri oluyor.
Bu türden talepler bazen hemşericilik, bazen siyasi yatkınlık, bazen menfaat ortaklığı gibi gerekçelerle siyaset ve bürokrasi katmanlarında ma’kes bulunca da çifte standart oluyor üçlü-dörtlü standart.
Sonunda olan Türk futboluna oluyor ne yazık ki. Milli takım liyakatsiz kadro tercihleri yüzünden (bkz Can Uzun) İspanya’dan altı yiyor, Avrupa’da bizi temsil eden kulüplerimiz “mahalle/köy” takımlarına eleniyor ve adil şartlarda cereyan etmeyen lig yarışı yüzünden kazanılan başarılar Avrupa kantarında ber-hevâ olup gidiyor. Neyse unutmayalım ki adalet hepimize her zaman lazım.