İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Enflasyon beklentileri neden ayrışıyor?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Hükümet ve TCMB vatandaşı enflasyonun düşeceğine neden ikna edemiyor?

GİRİŞ

Sevgili okuyucularım, bugün hepimiz için önemli, önemli olduğu kadar iç sıkıcı bir konu hakkında yazacağım: Enflasyon ve enflasyon beklentileri. Ülkemizde resmen 2023 yılı Haziran ayından, fiilen 2024 yılı Nisan ayından itibaren bir dezenflasyon programı uygulanmaktadır. Hükümet ve Merkez Bankası bu resmen 2,5, fiilen 1,5 yıllık programla %70’lerdeki enflasyonu %33-34 bandına indirebilmiştir. Bu mutlak olarak bir başarı olarak gösterilebilir. Ancak gerek iktisat biliminin verileri gerekse de sokakta hepimizin tecrübe ettiği olgulara bakılırsa çok da memnun olunacak bir manzara değildir. 2024 yılından itibaren hemen hemen herkesin hemfikir olduğu bir nokta aylık enflasyonun %2’nin altına indirilmesi gerektiği, bu gerçekleşmezse dezenflasyon programının hedeflerinin tutmayacağıydı. Nitekim aradan geçen 1,5 seneden sonra hala daha aylık enflasyonu %2’nin altına indirebilmek çok zor gözükmektedir. Son olarak Eylül 2025 aylık enflasyonu %3,38 olarak açıklanmıştır.

Bir programın başarısını veya başarısızlığını belirleyen ana etken koyduğu hedeflere ulaşıp ulaşmamasıdır. 2023’ten bu yana, TCMB’nin enflasyon hedeflerini tutturduğunu söyleyemeyiz. Hedefler tutmayınca hedefleri güncel enflasyona uyarlayarak değiştirmek doğal bir uygulama haline gelmiştir. Bu da yüksek enflasyonla mücadelede en önemli etkenlerden biri olan enflasyon beklentilerini aşağıya çekmeyi zorlaştırmaktadır.

Enflasyon beklentisi niçin önemlidir? Türkiye’de enflasyon sadece bugünün fiyat artışlarıyla ölçülen bir olgu değil; geleceğe dair beklentilerle de belirleniyor. Çünkü şirketler fiyatlarını belirlerken, hanehalkı tüketim kararlarını alırken, yatırımcılar portföylerini düzenlerken gelecekteki enflasyonu tahmin etmeye çalışıyorlar. Bu nedenle beklentiler, en az gerçekleşen enflasyon kadar kritik.

Ancak elimizde dikkat çekici bir tablo var: piyasa profesyonelleri 12 ay sonrası için enflasyonu yaklaşık %22, reel kesim %36–37, hanehalkı ise %53 civarında bekliyor. Merkez Bankası’nın yılsonu hedefi ise %24. Yani herkes farklı bir dünyada yaşıyor. Bu tablo bize tek bir şey söylüyor: Hükümet, vatandaşı enflasyon hedeflerine ikna edemiyor.

Peki neden? İşte beş temel sebep:

1. FARKLI GRUPLARIN FARKLI BEKLENTİLERİ

Öncelikle enflasyonu herkes kendi gözlüğüyle görüyor. Burada hanehalkı, reel kesim ve piyasa profesyonellerinin gözlüğüyle bakmaya çalışalım:

Hanehalkı gıda, kira ve ulaştırma fiyatlarına odaklanıyor. Çarşı pazardaki artış, benzine gelen zam veya ev sahibinin yaptığı kira zammı vatandaş için “gerçek enflasyon” oluyor. Bu nedenle beklentileri genellikle daha yüksek. Örnek olarak verirsek, düşük ve orta gelir düzeyindeki milyonlarca vatandaşımız için öncelik, günlük gıda harcamaları, konut harcamaları, çocuklarının eğitim harcamaları ve ulaştırma giderleridir. Doğal olarak bu mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artışların oranı hane halklarının enflasyonunu belirleyen ana kriterlerdir. Ehh, bu fiyatların da %50 üzerinde arttığını hepimiz bilmekteyiz.

Reel kesim, yani iş dünyası, maliyetlere bakıyor: enerji, ücret, finansman giderleri, tedarik zinciri. Onlar için enflasyon, üretim maliyetleriyle eş anlamlı. Nispeten döviz kurları ve ücretlerin reel olarak düşük tutulduğu bu süreçte iş dünyasının enflasyon algısının hane halklarına göre daha düşük olacağını söyleyebiliriz.

Piyasa profesyonelleri ise modeller, çekirdek göstergeler, para politikası ve kur tahminleriyle hareket ediyor. Onların beklentisi daha düşük ama toplumsal ağırlığı sınırlı. Bu yüzden piyasa profesyonellerinin enflasyon beklentilerinin en düşük düzeyde olması da şaşırtıcı değil.

Sonuçta üç farklı grup, üç farklı enflasyon hikâyesi anlatıyor. Bu da ortak bir enflasyon algısının oluşmasını engelliyor. Bir dezenflasyon programının başarılı olabilmesi için bu grupların her birinin enflasyon beklentilerinin birbirine ve hükümetin hedefine yakın olması gerekir.

2. NET BİR PROGRAMIN OLMAMASI

İkinci sebep, hükümetin ve Merkez Bankası’nın programının net olmaması. Bir yandan “enflasyon hedefi” açıklanıyor, bir yandan da “tahmin aralıkları” sunuluyor. Hedefler tutmadığında yeni hedefler devreye giriyor, buna da “ara hedef” adı veriliyor.

Vatandaşın gözünde bu durum bir kafa karışıklığı yaratıyor. Hedefin ne olduğu, kime ne kadar güvenileceği belirsizleşiyor. Üstelik ileriye dönük bir para ve maliye politikası takvimi de kamuoyuyla paylaşılmıyor. Piyasa profesyonelleri bu belirsizlikleri biraz tolere edebiliyor; ama sıradan vatandaş, hedeflerin sürekli değiştiğini gördükçe “demek ki bu hedefler zaten tutmayacak” diyor.

Güven kaybı işte böyle başlıyor.

3. NİSPİ FİYAT DENGESİZLİĞİ

Üçüncü ve en kritik sorun, nispi fiyatlardaki bozulma. Türkiye 2021–22 yıllarında sert bir enflasyon şoku yaşadı. O dönemde sadece genel fiyat seviyesi yükselmedi; mallar arasındaki fiyat dengeleri de dağıldı.

Gıda ve kira çok daha hızlı arttı.

Hizmet fiyatları geriden geldi ama kalıcı biçimde yüksek seyretti.

Ücretler reel olarak eridi.

Kâr marjları ve rant gelirleri ise görece korundu.

Bugün hâlâ bu dengesizlikler düzelmiş değil. Ücretliler, kayıplarının telafi edilmediğini hissediyor. İşçiler için “enflasyon hedefi %24 olacak” denilmesi inandırıcı gelmiyor, çünkü yaşadıkları gerçek farklı: Ev kirası %100 artmışken, maaş artışı %40’ta kalıyor.

Bu dengesizlik ortadayken ileriye dönük hedeflerden bahsetmek, vatandaş için soyut bir iddia olmaktan öteye geçmiyor.

4. UYARLAMALI VE RASYONEL BEKLENTİLERİN ÇATIŞMASI

Dördüncü sebep, beklentilerin oluşma biçimiyle ilgili.

Geniş halk kitleleri uyarlamalı (adaptive) beklentilere sahip: Geçmişte yaşadıkları enflasyonu alıp geleceğe yansıtıyorlar. Eğer geçen sene fiyatlar %60 arttıysa, gelecek sene de benzer bir artış bekliyorlar.

Reel kesim ve piyasa profesyonelleri ise daha çok rasyonel (rational) beklentilere dayanıyor: Para politikasının sıkılığına, kur tahminlerine, emtia fiyatlarına bakıyorlar.

Bu psikolojik fark büyük önem taşıyor. Çünkü hükümet ne kadar hedef açıklarsa açıklasın, halk kendi deneyiminden yola çıkarak “benim enflasyonum daha yüksek” diyorsa, beklentileri aşağı çekmek mümkün olmuyor. İktisat politikalarının toplumun farklı kesimlerinde farklı algılanmasının nedeni işte bu beklenti oluşum biçimleridir.

5. KAMU HARCAMALARINDA ÇİFTE STANDART

Beşinci sebep ise kamu otoritesinin davranışında gizli. Hükümet herkesten tasarruf istiyor, ücret artışlarını sınırlamak istiyor. Ama aynı zamanda kendi harcamalarını kısıtlamıyor.

Kamu fiyatları (elektrik, doğal gaz, ulaştırma, vergiler) genellikle geçmiş enflasyon + ek katkı ile artırılıyor.

Buna karşılık maaşlar “hedef enflasyona” göre sınırlı tutuluyor.

Vatandaş açısından bu apaçık bir çifte standarttır. Devlet kendi gelirlerini artırırken geçmişe bakıyor, vatandaşın gelirini artırırken gelecekteki hedeflere atıf yapıyor. Bu da toplumsal ikna mekanizmasını zayıflatıyor.

Kısacası, enflasyon beklentilerinde güven sorununun en çıplak hali burada yatıyor.

SONUÇ: GÜVEN SORUNU

Bütün bu beş sebep, tek bir noktada birleşiyor: güven eksikliği.

Gruplar arasında farklı beklentiler,

Net bir programın olmayışı,

Nispi fiyat bozukluğu,

Halkın uyarlamalı beklentileri,

Ve kamu harcamalarındaki çifte standart…

Tüm bunlar birleşince, enflasyon hedefleri toplumsal olarak inandırıcılığını kaybediyor. Hedeflerin tutması bir yana, vatandaş zaten baştan “tutmayacak” gözüyle bakıyor.

Oysa enflasyonla mücadele yalnızca faiz artırmak ya da maliye politikasını sıkılaştırmak değildir. En az bunlar kadar önemli olan, toplumun farklı kesimlerini aynı enflasyon hedefine inandırabilmektir. Bu da güvenilir, net, adil ve tutarlı bir programla mümkün olur.

Pazartesi günkü yazımda şu soruya odaklanmamız gerekiyor: Bugünden başlasak nasıl bir dezenflasyon programı geliştirebiliriz? Para, maliye ve gelirler politikasının hangi ayaklarıyla bu güven boşluğunu doldurabiliriz? Çünkü güven olmadan hiçbir program başarılı olamaz.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...