İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

56 yıldır zirvede olan bir efsane: Erol Evgin

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Türk pop müziğinin gerek kişiliği gerekse hiç kimsede benzeri dahi olmayan ses rengi adeta mihenk taşı olmayı başaran Erol Evgin’le müziği konuştuk. Erol Evgin’e kaç yıl olduğu sorduğumda aldığım cevap tüylerimi ürpertiyor: “56 yıldır şarkı söylüyorum.1969 yılında ilk 45'lik plağımı yaptığım günden bu yana sayarsak 56 yıl olmuş.”.

ANNE İÇİN YAZILAN BİR ŞİİR

Anneler öpeyim de geçsin der. Biliyorsunuz anneler bir de çok severler. Öpünce geçer ve iyileşir yaralar. Benim şarkı sözü yazarım Dr. Selma, annesinin vefatında yazmış “Öpseydin Yaralarımdan” şarkısının şarkı sözünü. Çok etkiledi beni de. Ben de besteledim büyük bir zevkle. Firuz İsmailov aranjörüm çok güzel bir aranjman yaptı. Daha sonra şarkının bir de rock versiyonu yaptık.

“ÇİĞDEM & MELİH RUHUNU BOZMAMAK İÇİN BESTELERİMİ SAKLADIM”

Ben 1969 yılında ilk 45'lik yaptığım zaman, o zaman yabancı şarkılara Türkçe sözler yazma modası vardı. Ben de eski günlerde yazdım. Bir San Remo festivali şarkısına. “Eski günler” diye söz yazmıştım. Sonra arkasına da bir Fransızca şarkı vardı. Onu da “Sen” diye yazmıştım. Öyle birkaç tane 45'lik yaptım. Sonra besteler yapmaya başladım. Sabahattin Ali'den, Güzide Taranoğlu'ndan filan şiirleri bestelemeye başladım. Öyle bir dönemde geçti yani. O dönemde bestelerim vardı benim ama ünlü değildim. Sonra 1976 yılında Melih Kibar ile “İşte Öyle Bir Şey” ve “Sevdan Olmasa”yı yapınca birdenbire benim ünüm perçinlendi, birkaç kat arttı. O arada ben besteler yapıyordum ama onları özellikle çıkartmıyordum. Melih ve Çiğdem ile bir ekip ruhu yakalamıştık o ruhu bozmamak için bestelerimi hiç yayınlamadım. O atmosferi bozmamak için çıkartmıyordum o şarkıları. Sonra Çiğdem'in aramızdan ayrılışından sonra Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Önde Zeytin Ağaçları Arkasında Yar” şiirini bestelemiştim. Onu çıkarttım. Daha sonra ara ara besteler yaptım. “Ben imkânsız Aşklar İçin Yaratılmışım”ı yaptım.

ÇİĞDEM TALU İLE İLK ŞARKIMIZ: ŞOFÖR MEHMET

Ben önce Çiğdem Talu ile tanışmıştım. Çiğdem'in ağabeyi Erdem Bey ünlü bir mimardı. Benim eşim de mimar. Onun ofisinde çalışıyordu. Erdem Bey demiş ki “Ya biz Erol'la Çiğdem'i bir araya getirelim”. Ben mahcup bir çocuktum. Bir şarkı sözü yazarı bir söz yazar, ben bunu beğenmezsem bunu ona nasıl söylerim diye başka şarkı sözü yazarlarıyla çalışmıyordum. Ailemizde yüksek sesle şiir okunuyordu. Şiiri iyi bilirim. Çiğdem ile tanıştıktan sonra biz bir şarkı yaptık “Şoför Mehmet” diye. O şarkı çok tuttu, güzel oldu. Ondan sonra Çiğdem dedi ki “Bir arkadaşım var” dedi. “Onu tanıştırayım sana” Peki dedim. Melih Kibar geldi. Biz Melih'le kucaklaştık. Çünkü biz bu olaydan birkaç yıl önce İstanbul Yelken Kulübünde birlikte müzik yapıyorduk. O piyano çalıyordu, ben şarkı söylüyordum ve o zaman Melih'in bestelerini ben kasetlere kaydetmiştim. Ama söz yoktu. “İşte Öyle Bir Şey” adlı besteyi bana dinlettiler. Çok çok beğendim arka yüzüne ne koyalım diye düşünmeye başladım.

O şarkıyı yorumladıktan sonra artık arkasına bir aranjman eklemek istemedik. Ne ben istedim ne Çiğdem istedi ve plakçımıza ısrar ettik. Bu melodi vardı “Sevdan Olmasa”nın melodisi. Onu bir şekilde organize ettik. Melih de İngiltere'de idi o sırada master yapıyordu. Plağın arka yüzüne “Sevdan Olmasa”yı koyduk plak şirketine ısrar ettik ve plak ortaya çıktı.

“İşte Öyle Bir Şey” başarılı oldu ve bu seri 8 yıl devam etti yalnız onların bestelerini söyledim. Dediğim gibi yani kendi bestelerim de vardı ama onların haberleri bile olmadı. Şimdi de böyle bir dönem yaşıyoruz tabii.

MÜZİKLE ÖMRÜN SONUNA KADAR İYİ ŞARTLARDA YAŞANIR MI?

Müzik dünyası çok kaypak bir zemin. Bizden önceki büyük isimler, büyük sanatçılar, büyük çıkışlar yapmışlar. Sonra inmişler ve unutulmuşlar. Bazıları hayatları yalnızlık ve yoksulluk içinde sona ermiş. Dolayısıyla müzikle ömrünün sonuna kadar iyi şartlarda yaşamak, çalışmak olur mu olmaz mı bilemedim. Mimarlık da benim sevdiğim mesleğimdi. Eşim de mimar. Bir dönem çok yoğun sahne çalışmaları yaptım. Ama sonra eşimle birlikte bir ofis açtık ve yirmi yıl kadar mimarlık yaptık. Bayağı yoğun çalıştık. O dönemde sahnelerden çekildim. Çünkü arabesk çok egemendi sahnelerde. Bizim de artık birinci sınıf gazinolardan, Maksimlerden falan daha aşağılara inmemiz gerekiyordu. Arabesk çok egemen olmuştu. Onu da istemedik. Öyle olunca bir ofis açtık, mimarlık yaptık ama kendimi unutturmamak için televizyon şovları yaptım. Uzun soluklu şovlar oldu bunlar. Mesela TRT1'de Erol Evgin Show yaptım. “Süper Aile” adlı programı yaptım başka programlar yaptım filan. Onlar hep böyle uzun soluklu, ikişer üçer yıl süren şovlar oldu.

ALTIN DÜETLER 1 MİLYARDAN FAZLA İZLENDİ

2005 yılında Melih Kibar maalesef aramızdan ayrıldı. Ben o zaman bu bizim altın şarkılarımızı CD olarak yeniden çıkarmak istedim. 2005 ve 2006’da eski albümleri yayınladık. Bu yıl “Tüm bir yaşam” albümünün LP'sini de yaptık. Daha sonra 10 kadın sanatçıyla altın düetler yaptık. O proje de, o da çok iyi oldu.

Sıla ile yaptığımız “Ateşle Oynama” düeti iki yüz milyonun üzerinde izlendi. O altın düetler albümünün tamamı bir milyara yakın izlendi. Sonra bir tane daha yaptık, ikinciyi yaptık. Sonra pandemide “Sevdiklerim” diye bir projem var. Benim sevdiğim ama daha önce söyleyemediğim şarkılar. Hani böyle insan imrenir ya. Ay bu şarkıyı ben söyleseydim keşke falan diye. O şarkılardan iki albüm yaptım

 

DÜNYAYA AÇILMAK İÇİN İKİ ŞEY ÖNEMLİ

Yurt dışında çok konserler verdik. Birleşik Amerika'da, Avrupa'nın hemen hemen her ülkesinde, İran'da bile İslam Devrimi öncesi Şah döneminde İran da bile konserler yaptık. Yurt dışına açılmak için bir iki şey gerekiyor. Orada çok güçlü bir lobinizin olması lazım. Yani mesela Julio Iglesias’ın Amerika'daki başarısının sebebi orada müthiş bir Latin lobisinin olmasıdır.

 

Bizim de Almanya’da işçi kardeşlerimiz var. İyi bir lobimiz var ama onlar bizim müziğimize dönük. Yani Türk müziği biraz arabesk, biraz türküler falan. Bir de yurt dışında yaşamak lazım. Yabancı bir ülkede bir şey yapmak için oraya gideceksiniz, oraya kök salacaksınız, bir ağaç gibi orada yaşayacaksınız. Oranın basını, medyası, seyircisi ile hemhal olacaksınız. Böyle bir şey lazım. Yani böyle buradan uzaktan dışarıdan bir şarkı yapayım gideyim işte öyle bir şey değil yurt dışına açılmak.

“VARSA YOKSA SEN” SEYAHATTEYKEN ORTAYA ÇIKTI

Bir seyahatteydim. Önce melodi geldi, hemen kaydettim telefonuma. Sonra eve gelince karımla üzerinde çalışmaya başladık. Selma'ya yolladım. Selma çok güzel sözler yazdı ve “Varsa Yoksa Sen” adlı şarkı çıktı. Tabii bu süreçte hep bir diyalog oluyor. İşte ‘şurası şöyle mi yapalım, böyle mi yapalım?’ Bazen ben değiştiriyorum, bazen o kelimelerle oynuyor falan. Sonra bittikten sonra Firuz'u davet ediyorum ofisime. Aranjör olarak orada piyanom var, orada Firuz şarkıya bakıyor. Hiçbir zaman kısıtlama yapmam aranjörüme şu haftaya yetişecek, bugüne yetişecek gibi şeyler söylemem. O şarkıyı aldı ve başladı çalışmaya. O melodi ile yatıp kalkmaya, düşünmeye falan başladı. Sonra da stüdyoya girdik ve şarkıyı tamamladık.

“DİJİTALLEŞME İLE HERKESE ŞARKI SÖYLETEBİLİRSİNİZ”

Analog kayıtların müthiş derinliği vardı. Dijital kayıtlar öyle değil, daha yüzeysel. Ama tabii çok kolaylıkları var. Dijital kayıtlarda her şey ile oynayabiliyorsunuz. Hemen herkese iyi kötü şarkı söyletebilirsiniz dijital kayıtlarla. Analog öyle değildi ama dijitale de alıştık. Daha dinamik ve de daha parlak sesler sunuyor. Şimdi renkler de değişti biliyor musunuz? Yüzyıl önceki resimlere yağlıboya tablolara bakın. Daha pastel renkler vardır. Şimdi televizyonlar çıktıktan sonra dijital renkler daha parlak olmaya başladı. Günümüz sanatında herkes daha parlak renkler kullanıyor. Yani göz algısı bunu istiyor. Otomobillerin renkleri, çevre, kıyafetler falan hep buna dönüştü.

Pastelden daha parlak renklere doğru gitti her şey. Müzikte de böyle.

*** 

 

BURAY “DELİ KIZ”IN DEVAMINI YAYINLADI

 

Buray, “Deli Kız” ile kalplere dokunan hikayesini, şimdi ikinci bölümüyle sürdürüyor. “Kaçsana Bana (Deli Kız Part II)”, ilk görüşte aşkla başlayan bir hikayenin derinleştiği, duyguların yoğunlaştığı, çekimin giderek arttığı bir aşk öyküsü… Hem melodisiyle hem de sözleriyle içine dinleyeni içine çeken güçlü bir devam şarkısı.

Buray bu şarkısı için: “Deli Kız şarkısıyla başladı aslında serüvenimiz... İlk görüşte aşk! Evinin yakınlarında ama hayatının uzağında biri... Yıllardır tanıyor gibi, ama adını bile bilmiyor... "Komşu kızı aşkı" derler ya benzer bir hikaye. Ansız karşılaşmalar, hayaller, ortak zaman dilimlerinde buluşamama, araya giren başka engeller, bazen gizli kaçamaklar ve büyüdükçe büyüyen, imkansıza yaklaşan bir aşk… Biz bu şarkıyı Gözde Ançel ile senaryo yazar gibi ele aldık. Bu nedenle "Kaçsana Bana" yı dizimizin ikinci bölümü olarak düşünebilirsiniz” sözleriyle şarkısının neyi anlattığını ifade ediyor.

 

*** 

HER ŞARKISINA İKİ FARKLI SÖZ YAZIYOR

 

Nazan Öncel, suskunluğunu bir sonbahar şarkısı olan “Görmeyeli” ile bozdu.  Öncel hemen hemen her şarkıya en az iki farklı söz yazan sanatçı bu defa Pandoranın kutusundan Görmeyeli’yi su yüzüne çıkartıyor ve “Görmeyeli, “Olay Bitmiştir’in orijinalidir” diyor. Şarkıda günlerce görmediğiniz bir sevgiliye rastlama ihtimalinin ne kadar değerli olduğunu görsel bir şölene dönüştüren siyah - beyaz bir tane de klip çekildi.

 

*** 

TUAL KALİTESİNİ LEYLA’DA DA KORUDU

 

Tual grubunu çok severim. Çok kaliteli işlere imza atıyor. Az ve öz üretiyor benim onlarda en çok hoşuma giden şey dramatik müzik tarzları. Tual yine aynı tarzda güzel bir şarkı yapmış. Adı: “Leyla”. “Tiryakinim”, “Aylardan Kasım” ve “Canımın Ta İçisin Sen” gibi klasikleşen şarkılarla dikkatleri çeken ve özel bir kitle edinen Tual, “Leyla” şarkısında ayrılığın kaçınılmaz acısını ve geri dönüşsüz kayıpların ruhlarda bıraktığı boşluğu derin bir şekilde anlatıyor.

 

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...