İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Gazze ve tebliğ

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Tebliğ kelimesini duyduğumuzda bizde ilk çağrıştıran dini kavramlardır. İslam ve tebliğ kelimeleri dini literatürde sıkça geçen hatta başlı başına büyük bir konu olması bakımından dikkat çekicidir. Günümüzde de hala bu konuda çeşitli başlıklar altında tartışmalar yürütülmektedir. Aslında hiç girmek istemediğim ancak bazen de girmek zorunda olduğumuz meseleler bunlar. Mesela kadına tebliğ farz mıdır? Ya da kadın tebliği umuma açık yerde yapabilir mi gibi birtakım tartışmalar ortalıkta dolaşabiliyor. Başlangıçta şunu söylemeliyim ki tebliğ aslında tamamen iletişimin, iletişim psikolojisinin konusudur. Ayrıca tebliğ ederken bunu hedef kitlelere göre diye de ayırmak zorundayız. Çünkü sosyolojik olarak herkesi bir tutamayız. Anlama kapasitesinden tutun da görgü ve gelenek yani kültürel etkileri de değerlendirme dahilinde tebliğ mekanizmasını çalıştırmalıyız. Bunun içine bir insanın yaşı da giriyor. Çocuğa tebliğ etme biçimi ile yetişkine tebliğ etme biçimi aynı olmayacaktır.

İYİYİ DOĞRUYU GÜZELİ ANLATMAK

İnsan özü itibariyle temiz bir ruhla yaratılmıştır. Ancak onu şekillendiren ve sonradan hayatına giren şartlar ve koşullar mayasını bozabilir. Eğilimleri ve yatkınlıkları eğitilmez, törpülenmezse hem kendine hem de etrafına zarar verici bir hal alabilir. İnsanın dünyaya gelmekten maksadı sadece dünyanın nimetlerinden faydalanmak değildir. İnsanı huzura kavuşturan ruhunu besleyen şeyler ancak manevi hazlarda gizlidir. Bir muhtaca yardım etmek, bir yetimin elinden tutmak hatta en basitinden tebessüm etmek bile insanı manevi açıdan zenginleştirir. Ancak bu söz konusu ettiğimiz, insanı ruhi zenginliğe taşıyan hasletler, kendinden kendine değil kendinden etrafına yayılan hasletlerdir. Bu nedenle de insan alemi anlamak, hayret etmek, onca çeşitlilik içinde yüce Allah’ı tanımak için buradadır. Bu büyük bir serüvendir. Çok büyük ve heyecan verici. Heyecanın devamlılığı için şartlar bellidir; iyi, doğru ve güzel olana doğru çekilmeyi arzu etmek ve bunun için çabalamak.

TEBLİĞ KOLLEKTİFTİR

Tebliğ yani iyiyi, güzeli ve doğruyu bildirirken kötüyü engellediğimizin bilincindeyiz. Bu yüzden tebliğ ediyoruz. Kendi nefsini ıslah eden insan sadece bunu kendisiyle sınırlı bırakamaz. Çünkü İslam kollektif bir eylemdir. Herkesi ilgilendirir. Dindaş veya farklı inançtan ya da inançsız olandan ayırt etmeksizin İslam’ı tebliğ ederiz. Bazen sadece çocuğumuza tebliğ ederken yeri gelir sokakta herkesin içinde tebliğ edebiliriz. Tebliğin yeri, zamanı, şartı, cinsiyeti veya araçları zamanın ruhuna göre değişkenlik gösterir.

GAZZE TEBLİĞ EDİYOR

Peki Gazze bugün ne yapıyor? Hepsi bir ağızdan ayetleri okuyarak, hamd ederek o imrenilen duruşlarıyla tebliğ etmiyor mu? Bu devirde bu zamanda hal ile tebliğ etmek bu olsa gerek. Gazze’de yaşam hakkı tanımayan siyonistler tarafından kalleşçe katledilen Müslümanların ölürken bize ders vermeleri tebliğ değildir de nedir? Gazze’deki insanların şehadete yükselirken bizlere verdiği mesaj zamanın da ötesinde bir şeydir. Bir halin davetidir. İslam’a davettir. Dünyanın bir tarafında manevi açlık çekenlere hal diliyle kurtuluşun yolunu halleriyle göstermiyorlar mı? Tüm bu olan biten salt bir anlatımdan bir okumadan daha etkili değil midir? Gazze’de yaşananlar Kuran’ın vücut giymiş hali değil de nedir? Gazze’nin son 2 yıldır dünyaya üflediği ruh Allah’ın dini İslam’ı tebliğ etmek değildir de nedir? Yıllardır batının misyonerlik için harcadıkları para, insan gücü, zamanı bir anda yok eden topyekûn insanları İslam’a 2 yılda davet eden Gazze halkının bu hali, tebliğ değil de nedir? Bu güçlü daveti okumak, anlamak hepimizin boyunun borcudur. Hiç mi imrenmiyorsunuz Gazellilerin haline? Tebliğ etmenin kuru kuru şunu yap bunu yap demek olmadığını derinden sarsarak gösteren Gazze halkının kutlu yolculuğu, bizi İslam’a yeniden davetten başka bir şey değildir. Allah’ın türlü türlü davet şekillerinden belki de hatta kesinkes en sarsıcı olanı budur. Bizleri gördüklerimizle mesul tutan Yüce Allah, tebliği halimizle yapmamız gerektiğini ve bunun hepimizin üzerine farz olduğunu da böylelikle gösteriyor.

16 Satır 

Masumiyet kazanacak

Ey insan! Helak olmaktasın helaka sebep olmaktasın. İnsanlığın sonunu getirmek için elinden geleni yapan bir akla teslim olmuşsun. Yeniden ama yeniden her şeyi yıkıp mı yapmalı yoksa bu yıkıntının üzerine mi yükselmeli insanlık? Hepimiz çocuktuk. Çocukken düşündüklerini hatırla. Güzel bir dünyaydı, bulutlarla oyun oynardık uçurtma yapardık. Güneş ısıtırdı, deniz kum bizi çağırırdı. Dondurmayı severdik, terleyene kadar koşturmalar bizim hayatımızdı. Ey İnsan! Sen bu oyunları oynamadın mı? Bu çocuğun dünyasından geçmedin mi? Peki niye? Neden? Tüm çocukları öldürmekle ömrünü helak ediyorsun. İnsanlığı bitiriyorsun? Kim insanlığı bu hale getirdi? Kim? Janjanlı paketlere sarılmış sahte şekerlerle kandırılmışsın. Çocuğun gözlerindeki aleme uzansan; huzur ve masumiyet ile sevgi sonsuzluğuna dalsan. Çok mu zor? Ne yapmalı o zaman? Biz bu dünyayı senin elinden nasıl kurtaracağız, ey kötülük? Yeniden dal şu gözlere bir çocuğun gözlerinde ara kaybettiğini. Son bir umut sana sesleniyoruz ey İnsan! Sen yapsan da yapmasan da biz iyiler vazgeçmeyeceğiz. Masumiyetimizi kurtaracağız pençenden.

Artı Eksi

Su tasarrufu

Artı

Su israfına yol açmamak için kişisel önlemler alanlar da var. Belki bunu cimrilik diye görebiliriz ama bunu bu zamanda suyu dikkatli kullanmak olarak görmek daha doğru olacaktır. Hatta eşyanın hakikatine en uygun davranış onu çarçur etmemek yerinde ve hakkaniyetle kullanmak demektir. Yerleri sildiğiniz suyu tuvalete dökmek. Sebze, meyve yıkadığınız suları boşa akıtmayıp çiçekleri sulamak gibi çoğaltabileceğimiz örnekler sayabiliriz. Çocukluğumuzdan beri söylenen dış fırçalarken suyu boşa akıtmamak gibi önemli alışkanlıklar kazanmalıyız. Bunu yapanlar var ve su faturalarının da ciddi miktarda düştüğünü de söylüyorlar. Örnek olsun istiyoruz. Bunun bir bilince dönüşmesin için herkes üzerine düşeni yapmalı.

Eksi

Her konuda olduğu gibi suyu da israf etmek haramdır. Bu noktada başta hükümetin ilgili mercileri gerekli önlemleri almalıdır. Nerede kaçak var? Hatalı su kullanımı varsa bunların çözülmesi gerekiyor. Eski apartmanların birçoğunda eski tesisatlardan kaynaklanan boşa harcanan su problemi var. Bunların hepsini dikkate aldığınızda ciddi bir yekûn tutacağını görmek zor değil. Ev sahiplerinin insafına bırakıldığı için gerekli önemler alınamıyor. Ancak hükümetin ya da belediyelerin bu sorunların üzerine gitmeli ya da hükümet bazında yönetmelikler çıkarılmalı ya da belediye inisiyatif alıp bunu bir memleket meselesi olarak görmeli, elini taşın altına koymalıdır. Beş daireli bir apartmanda yaşanan boşa akan su meselesini gündemimize defalarca aktardık. Çağrılan tesisatçıların hepsi ev sahibini işaret ederek bütün evin kombi ve tesisatının yenilenmesini söylüyorlar. Ancak ev sahibine bunu yaptıracak ne yazık ki bir kuvveti kudret yok. İSKİ büyükşehir belediyesi zabıtaya, orası ilçe belediye zabıtasına orası da sonunda kiracıyı mahkemeye kat mülkiyeti kanununa başvurması için yönlendiriyor. On yıldır kiracı bu problemi çözemiyor. Su boşa akıyor, doğalgaz boşa yanıyor. Bu satırları gören bir ilgili Allah aşkına, vatan aşkına el atar diye duacıyız.

Dış Dünyadan 

Nobel Barış Ödülü ve tüm diğerleri

Güya barış ve demokrasiye adanan bir ödül olarak bilinen Nobel ödülünü bu yıl Venezuelalı siyasetçi Maria Corina Machado’ya verildi. Maria Corina Machado’ya verilen ödülü, jüri açıklama komitesi şu şekilde ifade etmiş; “Amerika'da son zamanlarda cesaretin en "olağanüstü örneklerinden" birini gösterdiği için Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü. Bu hanım Trump’a da teşekkür etmiş ödülde payı varmış. Ne ilginç? Oysa Trump ne çok istemişti bu ödülü. Neyse hanımefendinin ödülü almasındaki detayları çok da umurumda değil. Artık batı halkı da gitgide bu yalanlara kanmıyor. Barış ödülü verdiğini söyleyenler en acımasız katliamları yapanlar çıkıyor. Bilim adına ödül verdiğini söyleyenler, insanları ilaçlar ve aşılar ile topyekûn kendilerine bağımlı yapanlar çıkıyor. Güzellik ve estetik adına ödül verenler en azılı sapkın ve fuhuş bağlantılı örgütlerin mensubu çıkıyor. En yardım sever olduklarını söyledikleri uluslararası sivil toplum kurumları, çocuk ve kadın kaçıranlar çıkıyor. En iyi niyet elçisi olduklarını söyleyenler en kötü niyetlilerin arka bahçesini sulayan piyonlar oldukları ortaya çıkıyor. Dünyayı ekonomik açıdan en müreffeh yapacaklarını söyleyerek fon dağıtan kurumlar en tefeci ve en sömürücü organizasyonlar olarak ortaya çıkıyorlar. Savaşları önlemek için kurulduklarını söyleyen en savaş karşıtı örgütler en çok silah satıp savaş çıkaran ülkeler olduklarını görüyoruz. Daha yazayım mı? Kral çıplak ve batı halkı bu çıplaklığı gördü ve İsrail bu ateşkesi işte bir bakıma bu yüzden de yapmak zorunda kaldı. Her şey yeni başlıyor. Batının bütün kurumları iflas etti. Bunu yakın zamanda fiili olarak da göreceğiz.

Editör 

NextSosyal

Kendi ürünümüz olan NSosyal medya platformunu desteklemeye çağırıyorum. Burası yeni ve en güvenilir cephe. Malum şu şeytan iki hafta önce yeni cephelerin sosyal medya platformunda açıldığını ve oralara yükleneceklerini açıkladı. Etkilerini de görüyoruz. Benim aktif instagram hesabıma tam 1 yıllığına canlı yayın yasağı getirildi. O yüzden NSosyal platformu çok önemli. Bugünden yarına buranın dünyanın en güçlü platformu olmasını beklemiyoruz. Ancak açılmış olması çok önemli ve asla kapanmamalı. O yüzden de bize bu cephe lazım olacak. Hepimizin bu cepheye ağırlık vermemiz gerekiyor. Nasıl Meta’nın ve Elon Musk’ın sosyal medya platformlarında yıllar önce hesaplar açtıysak ve buraları güçlendirdiysek aynısını ve daha fazlasını NSosyal için de yapmalıyız. Şu an önemsiz gereksiz gibi görünebilir ama orta vadede önemini daha iyi anlayacağız. Umarım bunu anlamak için acı bir tecrübe yaşamayız. Bir savaş veya başka bir saldırı olmadan kendi yerli hesabımıza geçmeliyiz.

Periskop

Yardımları görünür kılmak

Öyle bir devirdeyiz ki herkes ispat peşinde. Ya da ispatı olmadığı şeye inanmıyor. Birçok sivil toplum kurumu çeşitli yardım faaliyetleri ile yurt içinde ve dışında faaliyetler yürütüyorlar. İnsanlar güvendikleri sivil toplum kurumlarına para gönderip yardım faaliyetlerine destek oluyorlar. Hele günümüzde Gazze’de yaşanan soykırım nedeniyle insanımızın güvenilir STK’larla yardıma koştuğunu biliyoruz. Yeni öğrendiğim bir durum var. Aslında var olan bir şeyi ben sadece STK kendi yaptıklarını afişe etmek veya teşvik etmek için uyguladıklarını sandığım şey başka bir amaç içinmiş. Sivil toplum kurumları vasıtasıyla para gönderenler aslında isimlerini görmek veya işte yaptıkları hayra inanmak için videolu sunum alıyorlar. Sosyal medyada çok rastlıyoruz. Özellikle Afrika’daki yardımlarda kurban kesimlerinde isim söylenerek videoya aktarılıp gönderilmesi artık yardım faaliyetlerinin bir parçası olmuş durumda. Yani görüntü çağında güven ancak görüntüye dayalı gelişiyor. Bu da ayrı bir iş kolunu oluşturmuş beraberinde. Bu şuna benziyor inandığın güvendiğin birine parasını verip kurbanı kesmesini istiyorsun ve arkasından da ama bana kesim anında lütfen videosunu gönder diyorsun. Bana sevdiğim biri bunu dese alınırım. Güvendiğim kurumdan da bunu beklemem açıkçası. Ama demek ki insanlarım kimseye güveni kalmamış olmalı ki kurumlar bunu hizmet altında kendilerini yapmak zorunda hissediyorlar. Hatta bu artık normal bir hizmet. Dışarıdan çok normal gibi görünse de altında yatan farklı bir psikoloji var maalesef.

Açık Erişim Haftası ve düşündürdükleri   (Doç. dr. ışıl ilknur sert)      

İçinde bulunduğumuz hafta, bilim insanları için olduğu kadar bilgi toplumunu oluşturacak tüm insanlar için de oldukça önemsenmesi gereken bir dizi etkinliği barındırıyor. Açık Erişim Haftası başlığı ile idrak edilen bu tarih aralığı, "bunu neden bilmeliyim, bilsem ne işime yarayacak?" dediğimiz bilgilerin ortaya konduğu; aslında bütün hayatımızı ilgilendiren araştırmaların herkese açık olması gerektiğini savunan bir zaman dilimi. Bilimsel ve teknolojik anlamda olsun, eğitim ve kültür alanlarıyla olsun her yönüyle tüm hayatla yakından ilgili bir hafta. Hayatınızı kolaylaştıran hemen her ürünün bilimsel arka planının olduğu bir gerçek. 

Ekonomi ile siyaset ile ilgili kararlar da bilim alanlarını ilgilendiriyor; spor, güzel sanatlar, hatta sosyal medyanın, bilgisayar oyunlarının bile arka planında hep bilimle ilgili gelişmeler var. Bilimsel gelişim süreci hayatın her alanında bizi adeta kucaklıyor. Biz farkında olsak da olmasak da... Bilimsel araştırma sonuçlarının açık ve erişilebilir olmasının kime ne faydası var diyebilirsiniz. İnanın ki her birimize direkt ya da dolaylı olarak faydası mevcut. Evinizdeki buzdolabından fırına, elinizdeki cep telefonundan diz üstü bilgisayara; vücudunuzun sağlığından soluduğunuz havanın temizliğine; canınız sıkıldığında sosyal medyada paylaştığınız metinlerin alt yapısından yiyip içtiğiniz ürünlere dek üzerinde bilimin emek vermediği hiçbir şey yok gibi. 

Bizi bu kadar ilgilendiren konuların bizimle anlayabileceğimiz şekilde paylaşılması kadar, bilim insanları arasında da bilimin birikimli olarak ilerleyebilmesi için bilgilerin bedelsiz bir şekilde eşitlikçi bir anlayışla paylaşılması oldukça önemli. Bilimsel literatürün internet aracılığıyla finansal, yasal ve teknik bariyerler olmaksızın erişilebilir, okunabilir, kaydedilebilir, kopyalanabilir, yazdırılabilir, taranabilir, tam metne bağlantı verilebilir, dizinlenebilir, yazılıma veri olarak aktarılabilir ve her türlü yasal amaç için kullanılabilir olmasına açık erişim diyoruz. Konu ile ilgili acikerisim.org web sitesinden aldığımız bu tanım, bilimsel bilginin para ile satın alınması yerine açık olarak paylaşılmasını öngörüyor. Ayrıca açık erişimin alt metninde bilgiyi, kaynağını gösterecek şekilde etik paylaşım ilkesi var. 

Bu durum önce bilimin ana üretim merkezi sayabileceğimiz üniversiteler ve üniversite kütüphanelerini sonrasında tüm bilgi kurumlarını ve aslında eş zamanlı olarak hepimizi ilgilendiriyor. İnternette paylaşılan güvenilir bilgilere bir anda erişemediğinizi düşünün. Veya bir anda bu bilgilerin tümü ücretli hale gelmiş olsun. Buna sevdiğiniz videolar, arkadaşlarınızla yazışmalarınız da dahil edilsin. Ne hissedersiniz? Birdenbire oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi kalakalmaz mıydık çoğumuz? İşte düşünün ki bilimin bu kadar ilerlemesini sağlayan etkileşim ve ulaşım kolaylığı bir anda kesildiği ve tamamen ücretli hale geldiğinde bilim de bu kadar kolay ilerleyemeyecektir. Balık, içinde bulunduğu denizin kıymetini denizden çıkınca anlar misali, içinde yaşadığımız bilgi denizinin kıymetinin kaçımız farkında bilmiyorum. Ama bu deniz kurursa, eleştirel düşünmeden öğrenmeyi öğrenmeye dek çok konuda yara alacağımız kesin. Bunu dert eder miyiz, biraz da bunu düşünmek gerek belki.

 Böylesi bir durumda hayatımızla direkt alakası olan bilimsel çalışmaların özellikle sağlık konulu araştırmaların kesilmesi sanırım bizi en çok kendimize getiren şey olacaktır. Bu durumu pandemi döneminde yoğun bir şekilde yaşadığımızı hatırlatmak isterim. O dönem hastalıkla ilgili araştırmalar hızla halk ile paylaşılmıştı ve bunun en önemli yardımcıları arasında açık erişim kavramı vardı. Bu bakış açısıyla bilim insanları arasında olduğu kadar halk içinde de yaygınlaştırılmaya çalışılan Açık Erişim Haftası etkinlikleri, dünya çapında bireyler, kurumlar ve kuruluşlar tarafından organize edilmektedir. Tüm düzenlemeyi ise uluslararası çapta bir danışma komitesi yapmaktadır. Geniş bilgiyi acikerisim.org sitesinden almak mümkün. Bu etkinlik için her yıl bir tema belirlenmesi de söz konusudur. Bu yılın teması, içinde bulunduğumuz dönemde toplulukların ürettikleri bilgi üzerindeki kontrolü nasıl yeniden sağlayabilecekleri hakkında çarpıcı bir soru soruyor.

 Tema: "Bilgimizin Sahibi Kim?" başlığını taşımakta. Bu soru ayrıca bizi, yalnızca eğitim ve araştırmaya kimin erişebildiğini değil, aynı zamanda bilginin nasıl oluşturulup paylaşıldığını, nereden geldiğini ve kimlerin sesinin, araştırmasının, üretiminin tanınıp değer gördüğünü de düşünmeye davet ediyor. Ticarileştirme Yerine Toplumsal Fayda başlığı, 2024 ve 2023 yılı ana temasıydı. İklim Adaleti İçin Açıklık ise 2022 teması olarak belirlenmişti. Bilgiye Erişimde Yapısal Eşitliği İnşa Etmek de 2021 yılı temasıydı. Görülüyor ki tüm insanlığı ilgilendiren başlıklar ortak tema olarak seçilmiş. Burada amaç insanlığı bilgi toplumu düzeyine çıkarmaya yönelik çabaları desteklemek olduğu kadar, insanların yaşadığı çevre koşullarının düzeltilmesinden onların bireysel olarak gelişimine dek her noktada bilginin açık bir şekilde eşitlikçi bir anlayışla paylaşılması gerektiğinin altının çizilmesi. Yapılan etkinlikler de bu farkındalığı arttırmaya yönelik çabalar şeklinde göze çarpıyor. 

Adı geçen web sitesinde Türkiye'deki çalışmalara ulaşabilirsiniz. Bu konudaki uluslararası openaccessweek.org adresi aracılığıyla ise dünya çapındaki etkinliklerle ilgili fikir sahibi olmak mümkün.   Bilginin de bir meta gibi alınıp satıldığı günümüzde, açık erişimi desteklemek fazla idealist bir çaba gibi görünebilir. Bilmenin, öğrenmenin, kendini geliştirmenin insan hayatındaki yeri ve önemini bilenler için bilginin açık erişimi büyük bir nimet. Teknolojik, kültürel, sanatsal ve eğitim hayatındaki zaferlerin bu idealist bakış açılarıyla gerçekleşebileceğinin bir kez daha altını çiziyoruz. Ülkemiz insanı, bu zaferleri sonuna dek hak ediyor. Yeter ki insanımız da bilgi toplumu olma yolunda atılan bu adımları görsün ve bu zaferleri kazanmak için biraz daha çaba göstersin.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...