Yeni sezon dizilerine hızlı ve eleştirel bir bakış
Uzun süreli sessizliğimi yeni sezon dizileriyle bozuyorum. Sırf size yazabilmek için, altyapısız konuşmak istemediğimden oturdum yeni sezon dizilerinin neredeyse hepsine göz attım. Bazılarını birkaç bölümdür izliyorum bazılarını aşırı önyargılı davranarak sadece fragman üzerinden değerlendirdim ve kendimce notunu verdim. Dost meclisi içinden duyduklarım, aldığım izleyici yorumları ve benim kendi değerlendirmelerimi bir araya getirdim ve şimdi sizinle sohbet edercesine yazıya döküyorum.
Öncelikle geçen sezonun dizilerinden birkaçının ne denli iddialı başladığını ve denli hızlı söndüğünü hatırlatmak isterim; bakınız Kral Kaybederse, bakınız Şakir Paşa Ailesi. İkisi de sezon başında inanılmaz reytinglerle bir anlık göz bebeği oldular, 2., 3. sezonunda olan dizileri bile solladılar ve birkaç hafta sonra birinin sonu hızlı final oldu diğerininki ise finalden de hazin; dijital platforma satılmak oldu.
Bu sezon da bence adından söz ettiren birkaç dizi var, umarım sonları benzemez. Sosyal medyada kendine sıklıkla yer bulan, üzerine konuşulan, editleri yapılan, fanları olan diziler... Mesela; bakınız Kıskanmak, bakınız Sahtekarlar, bakınız geçen sezonun enlerinden olan Eşref Rüya..
Benim de dikkatimi çeken, merakla bi’ göz attığım diziler var.
Kıskanmak, Nahid Sırrı Örik’in aynı adlı romanından uyarlanmış olmasıyla beni cezbetmişti açıkçası; (Demirkubuz’un aynı adlı filmini de yeri gelmişken hatırlatmak lazım, o da bu kitabın uyarlamasıydı) yeni yazılmış bir senaryodansa roman uyarlamalarını daha başarılı buluyorum ben Türk dizi sektöründe. Yaprak Dökümü, Aşk-ı Memnu, Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe hatta daha da geriye gidersek Sıdıka... Hepsi döneminin en çok sevilen ve izlenen dizilerinden. Neden olduğunu bilmediğim bir şekilde kitaplardan uyarlandığında diziler daha izlenilebilir geliyor belli ki izleyiciye ya da belki de senaristlerimiz, yönetmenlerimiz hatta oyuncularımız kitap uyarlamaları üzerinde ilerlediklerinde daha aktif bir rol oynayabiliyorlar; başka bir yazıda tartışılabilir bi’ dinamik ama bugünün konusu bu değil. Dizi çok mu farklı, çok mu izlenebilir, çok mu aman aman bir şey derseniz; hayır ama yalan yok hem başarılı müzik seçimleri hem de senaryo kurgusunun hızlı akması izlemeye teşvik ediyor. Ayrıca Özgü Namal’ı izlemeyi de bir hayli özlemişiz.
İlk bölümünü yarıda kapattığım ama sonra ‘Burçin Terzioğlu başrolü kabul ederken ne düşündü acaba belki de ben fazla hızlı yargıladım’ diye kendi kendime hayıflanıp birkaç bölümüne zar zor dayandığım yeni sezon dizimiz; Ben Leman. Adı önce Güzelkoy olarak açıklanan dizimizin yetkilileri marjinal bir değişiklik yaparak, küçük bir latife, dizinin ismini Ben Leman olarak güncellediler. Daha önce televizyonda gördüğümüz 2-3 ayrı yapımın birleşiminden yeni bir senaryo çıkardıkları hissini veren bu dizinin Şebnem Sönmez’i izliyor olmamızdan başka güzel bir yanı yok, üzgünüm.
Özge Özpirinçci ve Salih Bademli’yi uyumlarıyla adından sıkça bahsettiğimiz İlk ve Son dizisinden sonra bir kez daha yan yana göreceğimiz için heveslendiğim, henüz başlamamasına rağmen merakla beklediğim bir diğer dizi; Sakıncalı. E gelsin de izleyelim, dediğim dizinin fragmanından anladığım kadarıyla çocuğunu kaybetmiş bir annenin adalet ve intikam mücadelesini izleyeceğiz. Eğer sevgili senaristlerimiz ‘dram da dram’ diye tutturmazsa güzel bir iş çıkabilir umudu taşıyorum.
Dürüst olacağım inanılmaz ön yargılı olduğum iki dizi var. İkisi de bana fragmanlarıyla bile hitap etmedi üstelik biri sadece bana değil sosyal medyada yediği lince bakılırsa kimseye hitap ediyor gibi görünmüyor; Halef ve Taşacak Bu Deniz.
Halef; konusuyla, fragmanıyla beni öyle bir itti ki kendinden, 1 bölüm dahî izlemedim. Artık içinde kan davası ve ağalık geçen senaryolara, Urfa’yı Dallas’a çeviren senaristlere ve ne yazık ki 2 kadınla aynı anda evlenmesi gereken ‘doktor’ başrolüne ayıracak vaktim yok, teşekkürler.
Taşacak Bu Deniz için ön yargım sadece izleyenler ve eleştirenler yüzünden oluştu çünkü ben yorumları görmeden önce diziden bi haberdim. Ancak sosyal medyanın gücü yadsınamaz, oyunculara oyunculuk dersi verenler mi dersiniz, senaristlere Karadeniz ağzını öğreten mi dersiniz, eleştiren eleştirene... Uzmanı olmadığım konularda konuşmayı sevmem o yüzden ben yorum yapmıyorum sadece bu dizi özelinde yapılan yorumlardan etkilendiğimi dile getiriyorum.
İrite olduğum diziler listesinin içine bile almak istemediğim bir dizi var ama sebebi dizi değil, başrolleri: Aşk ve Gözyaşı. Artık gerçekten yeter diye bağırmak istediğim bir ikiliye dönüşen Hande Erçel ve Barış Arduç’un yeni işi olan bu diziye şans bile vermediğimi itiraf etmeliyim. Ne oldu da bu ikiliye bu denli yükseldik, bu sezon yaptıkları 700. iş olarak bu senaryoyu da bu ikiliye vermek kimin fikriydi bilmiyorum ama artık bence yeter. Tamamen kişisel yorumum olarak şunu eklemek isterim ki; kimyaları tut-mu-yor, kabullensek mi? Ha bir de senaryonun Kore dizisinin uyarlaması olması da, o güzelim senaryonun bu ikilinin uyumsuzluğuna harcanması da beni mahvediyor... Hande Erçel’e verilen her başrolün sosyal medyada linç edilmek üzere özel bir PR çalışmasına tabî tutulduğuna inandığımı da eklemek isterim.