Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Açık
18°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Bugün Vatan için ne yaptın?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Beni bilen bir vatan sevdalısı olduğumu bilir. Ruh köklerimiz Türk töresidir. Türk töresi ise İslamiyet’le taçlanmış zirve yapmış ve tüm aleme nam salmış Kızılelma/İllayıkelimetullah ülküsünden ayrılmamış bir şuurdur. Kim ne derse desin bugün tüm dünya mazlumları için tek çıkış yolu olan ayyıldızlı bayraktır. İşte bu hepimiz için büyük sorumluluktur. Sadece hükümet recalinin değil. Senin, benim, onun tüm Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan vatan sevdalısının bir sorumluluğudur bu. Ayyıldızlı bayrağı ile gurur duyan, gördüğünde heyecan duyan ancak vatanseverdir. Bana ne ondan bundan şundan deyip geçiştiriyorsa bir aynaya baksın kendini yoklasın.

Uyanır uyanmaz

Bir Türk uyanır uyanmaz veya şöyle diyeyim Ayyıldızlı bayrak altında yaşayan herkes uyandığı andan itibaren küfür değil övgü ile ayağa kalkmalıdır. Yaşadığı için, uzuvları çalıştığı için, lezzet alabildiği için ve bir vatana sahip olduğu için övünmelidir. O yüzden da yapılması gerekenler vardır. Bu vatanın insanı olarak nasıl hareket etmeli nasıl düşünmeli nasıl iletişim kurmalı? Bunların hepsi ayyıldızlı bayrak altında yaşayan herkesin görevidir. Ama en çok da Müslüman Türk’ün görevidir. Çünkü inancımız gereği Müslüman insanı kamil olmakla görevlidir. Yani insan olmayı en üst mertebe taşımak için gayretle vazifelidir. O yüzden ben Müslümanım ibadetimi yapar gerisine de bakamam diyemeyiz. Müslüman kendinden dışa doğru herkesi uyandırmakla yükümlüdür. Hele bir de Türküm diye iddia ediyorsan üstüne bir de tarihi sorumluluk yükleniyor.

Sahip çık

Bir vatansever öncelikle vatanına bütünüyle sahip çıkar. Yarım yamalak yarım ağız sevgi olmaz nihayetinde. Sevgi bir yere de dayandırılmaz. Sevgi ideolojik olmaz. Vicdan ideoloji ile çalışmaz. Bu vatan topraklarında yaşayan herkes ama herkes; tipini, kıyafetini, duruşunu beğen beğenme iletişim kurmasını bilmek zorundayız. Bakınız zorundasın diyorum. Israrla diyorum. Amma istisnalar elbette var. Ama ben istisnaları pozitif anlamda ele alayım. Başta benim de bam telim olan gençlere her şekilde sahip çıkma sorumluluğunu hepimiz taşımalıyız. Gençlik hepimizin sorumluluğundadır. Devleti, eğitim sistemini veya aileleri, sokağı, hukuk sistemini, sosyal medya bağımlılığını her neyse hiç bahane arkasına sığınamayız. En çok sahip çıkılmayı hakkeden gençlerdir. Çünkü onlara bugün biz sahip çıkarsak işte yarın da onlar vatana sahip çıkacaklar. Yoksa öyle uzaktan hamasetten sözlerle yürümüyor bu işler.

Her gün için

Her gün için ufak, tefek demeden vatan için bir şey yap. Mesleğini ahlakiyle yap. Gülümse. Selam ver. Öğretmensen öğretmenlikte kendinle yarış. Her meslek alanı için bunu geliştirebilirsin. Bir annesindir, ev hanımısındır ya da mesleğin bile olmayabilir bir Türk evladının ferdisindir. Her gün sokakta yere saçılmış çöpleri toplayabilirsin. Herkes kendi kabiliyetince bir şey yapabilir. Kimseden bir vazife talimatı beklemen gerekmiyor. Boş boş TV izleme mesela bu bile başlangıçta önce kendin için sonrasında da başakları için yapacağın şeylere dönüşecektir. Ama en önemlisi de ne olur vatan için hayır konuşalım. Bağnaz fikirler, ezbere tarih kayıtları ve her bizi kilitleyen kafamızı dumura uğratan düşüncelerden sıyrılmaya çalışalım. Önce bizler örnek olup vatan için bir şeyler yapacağız. Hadi al eline bir kağıt kalem. As buzdolabına ve her gün bugün vatan için ne yaptım sorusuna cevap ver.

Artı Eksi

Artı

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı

Geçtiğimiz günlerde bir ailemizin İzmir’de ormanda yaşadığına dair haberler ortaya atılmıştı. Tabi sosyal medya marifetiyle de bu haber hızla yayılmıştı. Olay Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına intikal etti. O ailenin ormanda yaşamadığı ama ev sahipleri tarafından evden çıkarıldığı bilgisi verildi. Aile öncelikle otele yerleştirildi. Akabinde de yeni bir ev kiralama çalışması yürütüldüğü ve bu aileye yeni bir yaşam alanı oluşturmak için gerekli eşyaların da temin edilmesiyle birlikte yeni bir süreç başlatıldığı bilgisi basına duyuruldu. Ankara abisi olarak bilinen bir yardım kuruluşu da geçenlerde Ankara’da bodrum katında yaşayan bir kadınla görüşmüştü. Bu da sosyal medyaya aksetti. O hanım için de ilgili bakanlığımız harekete geçip gereğini yapacakları konusunda bir süreç başlatmışlardı. Türk insanı ve başta devleti diğer ülkelerdeki gibi milletini sokakta bırakacak tıynette değildir. Gönül ister ki hiç kimse zorda darda kalmasın ama neoliberal politikaların getirdiği yeni toplum düzeninde maalesef herkes orta halli değil. Devletimiz vakıflarıyla ve de milletimiz sivil toplum örgütlenmeleriyle de milletinin yanındadır. Bu dayanışma ruhu yayılsın dilerim.

Eksi

Gençleri kırmayın

Bir film festivali. Hadi yine bağcıyı dövmeyeyim o yüzden adını vermiyorum ama bir haksızlığa imza atıldı. ODTÜ’den iki gencimiz aynı zamanda kendi kurdukları müzikal topluluğa da gelir elde etmek için para kazanmaya çalışıyorlar. Bu minvalde de o söz konusu film festivali bu iki gencimize filmlerin tercüme işlerini teklif etmiş. Tabii bu aylar öncesine dayanan bir mevzu. Temmuz ayında sizinle çalışacağız diye de haber vermişler. Aradan aylar geçiyor. Kasım ayına geliyoruz. Bu çocukların okul zamanı sınav zamanı neyse yine de işi planlarına almışlar ve elbette ki normal olarak da bir sözleşme rica etmişler. Öyle ya babanın oğlu bile olsa insanız. İşte tam o noktada iş kopmuş. Gençler planlamaya aldıkları halde hatta işe başladıkları halde sözleşme konusunu bir iki kez dillendirince bu film festivali komitesi başka birileriyle çalışacaklarını söyleyip özür dilemek için de iki tane festivalden bedava bilet hediye etmiş. Yapmayın bunu yapmayın şöyle. Peki şimdi bu gençlerin umutlarını zedelemediniz mi? Yaşadıkları ülkeye dair inançlarını sorgulatmadınız mı? Ama yeri gelince sayın film festivali komitesi hak, adalet filan falan diye bu ülkede mangalda kül bırakmazsınız. Solcuyuz, emek hakkı der durursunuz. Gençleri hele ki ODTÜ gençliği dendi mi iyice sizin kalenize laf ettirmezsiniz ama iş paraya geldi mi anında yan çizersiniz. İşte bu tür olaylar gençleri soğutuyor. Ülkelerine vatanlarına inançları kalmıyor. Sağcısı da solcusu da böyle bu ülkede yaşanmaz dedirtiyorsunuz gençlere. Gönül kırmak kazanacağınız o iki kuruşun bereketini alıp götürecektir.

Dış Dünyadan

Letonya İstanbul Sözleşmesi’nden çekiliyor mu?

Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ne imza atan ilk ülkelerden biriydi. 2012 yılında TBMM’sinde bu sözleşmeyi kabul eden ilk ülkelerden oldu. İlerleyen yıllarda birçok maddesi tartışma konusu oldu ve 2021 yılında Türkiye sözleşmeden ayrıldı. İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan “toplumsal cinsiyet” kavramının ucu açık olması nereye dayandırıldığı konusunda net kavramlar olmaması beni daha ilk yıllarda rahatsız etmişti. Hatta defalarca bilenler bilir bu sayfalarda bu konu hakkında çok yazdım. Yanlış yapıldığını söyledim. Sonra birileri duymuş olmalı ki bu sözleşmeden çıkıldı. Şimdi aynı nedenlerle Letonya da bu anlaşmadan çıkmaya hazırlanıyor. Kadına şiddetle hiçbir alakası olmayan ‘siyasi bir pazarlama’ diyen Letonya kendi kanunlarının kadını korumada yeterli olduğunu söyleyerek anlaşmadan çekilmeye hazırlandıklarını bildirdi. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu Taraflar Komitesi olarak adlandırılan ve İstanbul Sözleşmesi'ne Taraf Devletlerin temsilcilerinden oluşan siyasi yapı Grevio’nun acil durumlarda ülkeye müdahale durumuna da izin veriyor. Söz konusu sözleşme kadına şiddeti önleme görüntüsünü vitrin yapıp aslında LGBT haklarını teşvik etmeyi biolojik çeşitlilik adı altında kemikleşmesine yol açtığı vurgulanıyor. Son yıllarda bu tartışmaları dile getiren farklı ülkeler de var. Bunlar Macaristan, Çekya, Litvanya, Slovakya. Bu bahsettiğimiz nedenlerle sözleşmeye karşı çıkıyorlar. Letonya’nın kararı Cumhurbaşkanları tarafından onaylanırsa AB ülkeleri arasında zincirleme reaksiyon oluşacağı tahmin ediliyor. Yani İstanbul Sözleşmesi’nin geleceği tehlike altında.

16 Satır

Yakın mıdır o kavuşma?

Oku yüreğimi kitap, oku. Bak bakalım, kim kimi okuyor? Ben mi seni, sen mi beni? Hangi yük ağır? Taşıdığın harfler, kelimeler ya da cümleler mi? Yoksa benim yüreğim mi daha ağır? Kaldır yükümü kitap. Benim yüreğime sığmıyor artık bunca hesap. Sığınağım en derinimi bilen dert ortağım hangi yol daha aydınlık dersin? Sözlerin sayfa sayfa önümde ışık, ancak yüreğim bunu göremeyecek kadar yorgun ve durgun. Bir kelime lazım bana, beni diriltecek ve yola koyacak. Sen de var mı o kelime? Satır satır ayıkladım cümleleri kelimelerden yine de bulamadım beni avutacak tek bir kelime. Belki henüz yazılmamıştır. Belki henüz kalbe düşmemiştir. Sen oku beni, bıkma beni okumaktan ey kitap. Vazgeçme benden, bıkma sitemimden. Bazen bir kelimeye sığar, bazen sayfalar dolusu kitaba sığmayan ama yüreğimin yükünden ağrıyan kalbimle soruyorum; “bana ne zaman vakit gelir”? Mevla ile buluşma hangi sayfada? Kitabın hangi sayfasında sonsuzluğa açılan yolu okurum? Yüreğimdeki yükler hangi sayfada dökülür birer birer? Söyle ey kaderimi yazan. Yakın mıdır o kavuşma?

Editör

15 Aralık Dünya Türk Dili Ailesi Günü

UNESCO, 15 Aralık’ı “Dünya Türk Dili Ailesi Günü” olarak kabul etti.

Gerçi bu kurumun bugünü ilan edip etmemesi çok önemli olmayabilir. Ancak Türk dünyasındaki gelişmeleri de göz ardı edemedikleri gerçeği apaçık ortadadır.

Bu karara giden yol, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk devletlerinin büyük çabalarla hazırladığı diplomatik bir girişimdir. Bu teklif, ortak dil hazinemizi koruma ve gelecek nesillere canlı, zengin ve güçlü bir şekilde aktarma azminin katlayarak artırması bakımından tüm dünyaya da duyurulması nedeniyle önemlidir. Zira bu da bir politikadır. UNESCO’nun 3 Kasım 2025 tarihinde düzenlenen 43. Genel Konferansı’nda alınan kararla 15 Aralık’ın resmen “Dünya Türk Dili Ailesi Günü” olarak ilan edilmesi, dilimizin geleceği için atılan çok önemli bir adım olmuştur.

15 Aralık, Türk dilinin tarihî gücünün âdeta bir sembolüdür. Bilindiği gibi, Danimarkalı dil bilimci Thomsen, 1893 yılında Türkçenin köklü tarihine ışık tutan “Orhun Yazıtları”nı çözerek tüm dünyaya 15 Aralık’ta duyurmuştur. “Dünya Türk Dili Ailesi Günü”nün bugüne denk gelmesi de dikkat çekicidir.

Geçtiğimiz 2024 senesinin eylül ayında da ortak alfabe için Türk devletleri teşkilatı karar aldı. Ortak alfabe 34 harften oluşuyor. Bu minvalde de geçtiğimiz Ekim ayında Azerbaycan’da gerçekleşen Türk Devletleri Teşkilatı 12. Dönem toplantısında Türkiye ortak dil modelinin geliştirilmesine hız vermek için ilk adımı atmıştı. Bu minvalde Cengiz Aytmatov'u anlatan bir eser ile Oğuznameleri ortak alfabeyle basılması için gereken adımlar Türkiye Cumhuriyeti tarafından atıldığı duyuruldu.

Öte yandan tüm bu takdire şayan gelişmelerin yanı sıra şu yıllanan eleştiriyi de yapmak durumundayız. Hala ülkemizde kanayan bir yara olan yabancı dille eğitim meselesi de bir kangrendir. Rahmetli Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu hayatta olsaydı bu gelişmelere sevinirken bu uyarıyı da eminim ki yapardı. Evet yabancı dil mutlaka öğrenilmeli bu zaruriyettir. Ancak tüm eğitimin bir başka yabancı dille verilmesinin pedagojik, psikolojik, sosyolojik açıdan olumsuz yönleri yıllardır anlatılıyor. Bu anlamda bir adım atılırsa Ortak Türkçe Alfabesi ve ortak dille hedeflenen ortak bilinç şiarına tam manasıyla ulaşılacaktır.

Periskop

Simülasyon ve metafizik tartışmalar

Özellikle son dönem metafizik spiritüel düşünürler tarafından evrenin bir simülasyon olduğuna dair birtakım kitleleri etkilemeye çalışan hoca mı desem ne desem bilemedim.. Birtakım kişiler var diyelim. Bunlar İslam adına da konuşuyorlar. Özellikle de gerçeklik algısına vurgu yaparak aslında bir simülasyon dünyasında yaşadığımızı türlü türlü delilerle anlatmaya çalışıyorlar. Kimi zaman da kendilerini fazla zorluyorlar. İbnül Arabi gibi olağanüstü metafizik alimlerinin insan rüyada olduğu sözü elbette Kuranı Kerimle de örtüşüyor. Bir taraftan da dünyayı simülasyona evirip çevirip olayları büyülü bir zemine çekmeye çalışanlar olduğunu söyleyen ve kuralcı hareket edilmesi yani bir nevi fıkıh babından bakan ilahiyat okumuşlar tartışmaya dahil oluyorlar. Şimdi bu tartışma çok su götürür ancak benim sunacağım perspektif başka. İster gerçeklik algısını tartışalım. İstersek olaylara bakış açımızla değiştirtme gücümüzün olduğunu iddia edelim veya diğerlerinin dediği gibi simülasyon dendiğinde aslında bizlerin bir gerçeğin içinde değil de provasını yaptığımız bir evrende yaşadığımızı ısrarla anlatmaya çalışanlar olsa da burada değişmeyen tek şey var. İnsan oluşumuz ve insan olarak sorumluluklarımız. Yaşadığımız yerin simülasyon olduğunu ısrarla anlatmaya çalıştığımız zaman o durumda da şu ortaya çıkar “o zaman ben adam öldürürüm ama bu gerçek değil simülasyondayız çünkü”. Bu bir tehlike. İkisi arasında denge mutlaka olmalı. İnsan olarak sorumluluklarımız ancak bu dünyanın da ister adına simülasyon diyelim isterse rüya sonuçta gelip geçici olduğu gerçeğidir. Ve biz nereye gidersek gidelim bu sorumluluklarımızın getirdiği bir gerçeklik bizi tekamüle taşıyacaktır. 

Çok yönlü bir insan olmayı düşündünüz mü? (DOÇ. DR. IŞIL İLKNUR SERT)

Günümüz insanı teknoloji ile her yönden kuşatılırken bir yandan becerilerini geliştirmek ve bir yandan da yeni nesil iş anlayışlarının arasında kalarak kendini sıkışık bir konumda buluveriyor. Çok yönlü olmak, bu noktada yeni nesil için olduğu kadar yaşı ilerlemiş hatta emekli olmuş bireyler için de bir kurtuluş gibi düşünülebilir. Kişinin sadece meslek olarak seçtiği alanda değil, değişik türde bilgi alanlarında yetkinlik geliştirmesi, bu alanlar arasında bağlantı kurarak daha geniş bir bakış açısına sahip olması kaynaklarda çok yönlülük olarak tanımlanıyor. Bir banka memuru iken marangozlukla ve genetikle aynı anda ilgilenmemizi kim engelleyebilir? Bir sıhhi tesisatçı kendini geliştirerek yarın karşımıza bir yazar olarak çıkamaz mı? Tek alanla sınırlı kalmayıp başka disiplinlerde de bilgi ve fikir sahibi olmak, farklı yetkinlikler kazanmak sadece yeni meslekler edinmek için değil, kişisel sağlığımız için de çok faydalı olabiliyor. Özellikle emeklilik çağındaki kişiler için ileri yaşla beraber gelen demans gibi rahatsızlıklar çok yönlü gelişim çabaları ile engellenebiliyor. İş yaşamında çok yönlü bir insan olarak kendini geliştirenler, yenilikçi bakış açılarıyla, çalıştıkları ya da ilgi duydukları alanlarda daha çok katkı sunabiliyor, kişisel gelişimleri açısından da güzel hedeflere ulaşabiliyorlar.

Çok yönlülük, her şeyle ilgilenmek ve var olan yaşam enerjisini parçalayarak hiçbir sonuç elde edememek şeklinde anlaşılmamalıdır. Bir kişi, temel uzmanlık alanında derin bilgilere sahip olabilir. Ancak buna ek olarak, çevresini anlamayı kolaylaştıracak ve yeni fikirler üretebilmesini sağlayacak farklı ilgi alanlarını da takip edebilir. Bu sayede insan hem kendine hem de topluma daha fazla katkı sağlayabilecektir. Çünkü bilgi, yalnızca tek bir perspektiften incelendiğinde sınırlayıcı olabilir. Farklı disiplinlerden elde edilen birikimler, insanın düşünme şekline esneklik kazandırır. Örnek olarak fen bilimleri alanında eğitim almış biri psikolojiye ilgi duyarsa, problem çözme süreçlerinde çok daha insanî ve bütünsel bir yaklaşım geliştirebilir. Farklı alanlarla ilgilenmenin böylesi geliştirici etkileri bulunmaktadır.

Çok yönlü olmanın en önemli bileşenlerinden biri merak duygusudur. Merak eden insan, bilmediği konularla karşılaştığında geri adım atmak yerine onları anlamaya çalışır. Merak, zihni canlı tutar ve kişinin yaşadığı dünyayı daha derin bir şekilde anlamasını sağlar.

Bu konuda bir başka önemli nokta ise esnek bakış açısına sahip olmaktır. Çok yönlü insanlar, tek bir bakış açısına takılıp kalmazlar. Farklı fikirleri dinlemeye, anlamaya ve gerektiğinde kendi düşüncelerini yeniden değerlendirmeye açıktırlar. Bu esneklik, özellikle modern iş hayatında büyük bir avantaj sağlar. Çünkü günümüzde iş dünyası, sadece teknik bilgiye değil, aynı zamanda iletişim becerilerine, ekip çalışmasına ve problem çözme yeteneğine de büyük önem verir. Farklı alanlardan beslenen insanlar, bu tür durumlarda daha yaratıcı çözümler üretebilirler. Eleştirel düşünceye açık olurlar.

Çok yönlü olmanın sosyal boyutu da oldukça önemlidir. Kendini farklı alanlarda geliştirmiş kişiler, çeşitli gruplarla daha kolay iletişim kurabilir, geniş sosyal ağlar oluşturabilir ve farklı topluluklarda etkin bir şekilde yer alabilir. Ayrıca çok yönlülük, kişinin kendine olan güvenini de artırır. Çünkü bu sayede insan, hayat karşısında kendini daha hazırlıklı ve esnek hisseder. Beklenmedik durumlarla başa çıkabilecek donanıma sahip olduğunu bilir.

Bütün bu ön bilgiler ışığında son günlerde kamuoyunu meşgul eden iki soruyla konuyu bağdaştırmak istiyorum: "Üniversite okumak gerçekten gerekli mi?" sorusu bize mesleki eğitimin önemini bir kez daha vurgularken insanın kendini çok yönlü yetiştirmesi için de çeşitli fırsatların olduğunu fısıldar gibi. İkinci üniversitesini okuyanlar olduğu kadar çeşitli kurslarla kendini geliştirenler de var. Bu bakış açısı, "üniversite okumak sadece meslek edinmek için midir?" sorusunu akla getiriyor. Yine günümüzde bir meslek grubunun mensup oldukları mesleği kutsal sayması ya da saymaması konuşuluyor. Bu sırada ise "kutsal meslek var mıdır, yoksa bütün meslekler kutsal mıdır?" sorusu akıllara geliyor. Ne olursa olsun modern dünyada hemen her birimiz bir meslek sahibi olmak durumundayız. İster üniversite okuyarak isterse farklı eğitimlerle edineceğimiz meslekte takılı kalmamak gerekiyor. Aslında bu tür popüler yaklaşımları da bırakarak popüler tartışmaları mesleğe aidiyet hissinin nasıl edinilmesi gerektiğine hatta o meslekle birlikte çok yönlü yetişmenin nasıl gerçekleşeceği konusuna yönlendirmek gerekmiyor mu?

Günümüz insanı, dünyadaki tüm bu değişime kendini çok yönlü geliştirerek ayak uydurabilecek gibi görünüyor. Çok yönlü insan dediğimiz bu kişilerin kendini geliştirmek için elektronik bilgi kaynaklarını, yapay zekâyı, teknolojik cihazları kullanmak kadar kitap kulüpleri ile sosyalleşerek kendilerini geliştirdikleri, kütüphanelere üye olarak doğru bilgi kaynaklarına güvenilir şekilde eriştikleri, müzeleri ziyaret ederek geçmiş ve gelecek arasında bağlantı kurdukları ve arşivler ile bilgi taşıyıcısı olan doğru belgelere iç rahatlığı ile ulaştıkları gözlemlenmektedir. Sanat galerileri, tiyatrolar, müzik konserleri, spor karşılaşmaları onların çok yönlü gelişimine katkı sunan unsurlardır. Onlar bu sayede yalnızca uzmanlık alanlarında başarılı olmakla kalmaz; sosyal ilişkiler, sanat, teknoloji, problem çözme ve iletişim gibi pek çok alanda da etkin bir şekilde varlık gösterebilirler.

Çok yönlü bir insan olmayı düşünmek, yalnızca çağdaş dünyanın gereği değil, aynı zamanda insanın kendisini daha iyi tanımasının, sınırlarını keşfetmesinin ve potansiyelini açığa çıkarmasının bir yoludur. Çok yönlü bir insan olmak, başarıyı yanında getireceği gibi aynı zamanda daha anlamlı ve dolu dolu bir hayatı da yaşamamızı sağlar. İnsan olmak da Allah'ın yarattığı bu çeşitliliğin farkına varmak, şükretmek ve bu çeşitliliği anlamaya çalışmakla ilgili değil midir?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...