İstanbul
Açık
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Hidrojende yeni oyuncu: Birleşik Krallık

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Birleşmiş Milletler Afet Riskinin Azaltılması Ofisi (UNNDR – UN Office For Reduction Risk Disaster) bu yıl Mayıs ayı sonunda yayımladığı Küresel Değerlendirme raporunda çarpıcı veriler paylaşmıştı. Buna göre, iklim krizine bağlı felaketlerin yıllık ortalama bütçesi 2.3 trilyon dolar. Bu olağanüstü maliyet, başlı başına büyük bir çalışmayı gerektiriyor. Dünyanın göğüslediği bu büyük maliyetin ana sebebi karbon salımı. Enerji, toplam karbon salımında en büyük paya sahip sektör.

Enerji – %73,2

Tarım, Ormancılık ve Arazi Kullanımı – %18,4

Sanayi (doğrudan endüstriyel süreçler) – %5,2

Atık – %3,2

Karbon emisyonu, fosil yakıtlar, iklim krizi, felaketlerin bütçesi, enerjinin toplam payı, bir yapbozun ana parçaları olarak karşımızda duruyor. Çözüm arayışlarında yeşil dönüşümün öncelikli alanı, tam da bu yüzden enerji olarak görülüyor. 

Enerjideki çok önemli bir dönüşüm yaşanıyor. Bir yandan temiz enerji kaynaklarına yönelim yükseliyor, bir yandan da fosil yakıtlardan çıkış zorunlu görünüyor.

Ama daha öncelikli bir başlık oluşuyor: Elektrifikasyon.

Dünya Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Dr Fatih Birol, yapay zekâ, buna bağlı olarak veri merkezleri, iklim krizi kaynaklı iklim artışı ve elektrikli araçların artışını rakamlarla değerlendirmişti.

Buna göre; IEA gibi IRENA da benzer içerikle raporlama yaptı ve “enerji dönüşümünün “asıl sahnesi” artık elektrik” cümlesi kuruldu.

Hem IRENA hem IEA, önümüzdeki on yıllarda büyüyen talebin neredeyse tamamının elektrikte yoğunlaşacağını; fosil yakıtların ise giderek “sıfıra gitmeyen ama küçülen” bir rol oynayacağını söylüyor. IRENA diyor ki; 2050’de toplam nihai enerji tüketiminin yüzde 50’sinden fazlasını elektrik oluşturacak. İşte bu resim, Türkiye’ye müthiş bir potansiyel sunuyor.

Çünkü yenilenebilir enerjinin toplam nihai tüketimde 2020’de yüzde 18 olan payı, 2050’de yüzde 82’ye çıkıyor.

Bunun yüzde 37’si güneş, yüzde 36’sı rüzgârdan sağlanacak.

Coğrafya zenginliktir, yaklaşımı, Türkiye’nin temiz enerji potansiyeli ile ekonomik değere dönüşüyor.

Yeşil hidrojen, temiz enerji alanının katma değerli ürünüdür. Güneş ve rüzgar zenginliğimizi doğru değerlendirebiliriz. Hidrojeni hem enerji aracı hem de depolayıcı olarak kullanabiliriz.

RePowerEU ile 20 milyon ton yeşil hidrojen ithalatını karara bağlayan AB için en değerli tedarikçi olabiliriz. Bunu, amonyaka dönüştürerek deniz yoluyla ya da Avrupa Hidrojen Omurgası olarak (EHB – European Hydrogen Back Bone) adlandırılan sisteme dahli olarak, boru hattıyla, molekül olarak taşıyabiliriz. Ama önce üretmemiz gerek. Bunun için de önce mevzuatın tamamlanması gerek.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı kadar Sanayi ve Teknoloji, Ticaret, Hazine Maliye, Çevre Şehircilik, Tarım ve Orman, hatta Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, hidrojen eko sistemi içinde gerek mevzuat gerekse işleyişte yer alacaktır. Hidrojene özel bir otorite atanması gerek.

Yeşil Hidrojen Özel Üretim Bölgeleri ilan edilmesi, gibi teşvik mekanizmaları oluşturulabilir.

Hidrojen hem bir temiz enerji kaynağı hem de enerji depolayıcı. Çevresel faydası, net sıfır hedefinin en güçlü destekçilerinden birine dönüştürüyor.

Almanya öncülüğünde AB ile yaşanan güçlü süreç, Birleşik Krallık’ın bu alana dahil olması ile daha da zenginleşiyor. Yeşil hidrojen gelecektir mottosu, giderek yaklaşan bir tarihe işaret ediyor.

***

DEMİRYOLUYLA BAŞLAYAN İŞ BİRLİĞİ

Ankara’da, Birleşik Krallık ev sahipliğinde geçekleşen bir forum, her ne kadar demiryolu taşımacılığı içerikli görünse de yeşil hidrojen eko sistemi için son derece önemli mesajları taşıyordu.

2025 Birleşik Krallık-Türkiye Demiryolu Forumu, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ve özel sektör temsilcilerinin katıldığı güçlü bir platforma dönüştü.

Birleşik Krallık Türkiye Büyükelçisi Jill Morris, forumun açılış konuşmasında, UK–Türkiye demiryolu iş birliğinin ve daha geniş kapsamda güvenlik, enerji, ticaret, ulaşım gibi alanlarda süregelen ortaklığın altını çizdi.

Müthiş bir ritimle, 26 paydaşa söz verilen etkinlik, aynı zamanda BK-Türkiye Hidrojenli Demiryolu Taşımacılığı için bir iyi niyet anlaşması imzalanmasıyla başladı. 

Büyükelçi Jill Morris, müthiş ev sahipliğini, büyükelçilik konutundaki akşam buluşmasında da sergiledi; hemen hemen tüm konuklarıyla sohbet etti ve iş birliği arayışlarına somut öneriler, yönlendirmeler sundu. Birleşik Krallık Ticaret Departmanı temsilcileri de tüm sorulara sıcak yaklaşımla yanıt aradı, destek verdiler.

Birleşik Krallık–Türkiye Demiryolu Forumu sadece ev sahibi tarafın değil, Türkiye’nin de kendini anlattığı bir zemin oldu. T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürü Yalçın Eyigün, Türkiye’nin demiryolu mirasını, Çin–Londra hattındaki stratejik konumunu ve özellikle yeni hızlı tren projelerinin durumunu anlattı. Zaten etkinliğin öne çıkan başlığı hidrojenli tren iş birliği oldu.

Süreç, iki ülke arasında bir diyalog mekanizması kurulmasıyla devam edecek. Türkiye’de hidrojenle çalışan trenlerin üretimine yönelik bir yol haritası hazırlanacak. Bu kapsamda taraflar ortak çalışmalar ve istişareler yürütecek; yani sadece iyi niyet metni değil, teknik-stratejik ortak çalışma zemini de oluşturuluyor.

27 Eylül’de Stockton ve Darlington arasında gerçekleştirilen dünyanın ilk demiryolu yolculuğunun (1825) 200. yıldönümü geride kaldı. Gelişim, sanayi devrimi ile birlikte başlamıştı. Şimdi yeni bir dönüm noktasındayız. Artık iş birliğini, temiz enerji, yeşil dönüşüm kapsamında düşlüyor, planlıyoruz.

İklim krizi, net sıfır hedefleri buna mecbur kılıyor. Bu mecburiyet, Türkiye için olduğu kadar tüm paydaşlara faydaya dönüşebilir. Hidrojenli tren için ortak çalışmalar üretmek n kadar değerli, daha doğru anlaşılabiliyor.

Ember, temiz enerji geçişini hızlandırmak için veri ve politika kullanan bağımsız bir küresel enerji düşünce kuruluşu.

Ember 2025 verisine göre 2024’te küresel elektriğin yüzde 40’ı yenilenebilirlerden, talep artışının neredeyse yüzde 75’i yenilenebilir ve nükleerle karşılanmış durumda. Yani, enerji sisteminin “büyüme hikâyesi” artık fosil yakıt üretimine bağlı değil.

Bu dönüşümde, AB’nin dışında yer alan Birleşik Krallık da güçlü oyuncu olmaya kararlı. Türkiye ile iş birliğinden her iki taraf da kazançlı çıkacaktır. Kaybedeni olmayan yarış için teşekkürler…

***

“BİZİM ÇOCUKLAR” GURURU

Tarih 29 Şubat 2012. A Milli Futbol takımımız, Abdullah Avcı yönetiminde ilk maçına çıkmaya hazırlanıyordu. İstanbul’da 3-0 kaybedilen Hırvatistan maçının rövanşı, Zagrep’te 0-0 bitince Euro 2012’ye gidememiştik. Guus Hiddink, 15,5 ay sonra gönderildiğinde, sonuçlardan ziyade, oyunuyla tatmin etmeyen bir takımımız vardı. Abdullah Avcı, potansiyeli yüksek ama başarısız sonuçlarla gelen bir süreci devralmıştı. Milli takım soğuktu. Tribünler ya boş ya da sadece tepkiliydi. Oysa, formayı giyen isimler, yüzler değişse de bunlar bizim çocuklardı. Milli takım, bizim çocuklarımızı kucakladığımız yer olmalıydı. O maçın yayıncı kuruluşu ATV’de ve kardeş kanalı A Haber’de, milli maç tanıtımlar, ‘Bizim Çocuklar’ sahaya çıkıyor… sözleriyle başlıyordu. O günlerin TFF Pazarlama Direktörü, ‘bizim ekip sizin sloganı çok beğendi. Kullanmak istiyoruz. Çalışacağız üzerine. Sakıncası var mı’ diye sorduğunda dünyalar benim olmuştu. Kimilerinin tartıştığı sloganım, kabul görmüştü. Şimdi her milli maçta, TV’de ya da sosyal medyada, bu sloganı, hatta TFF’nin resmi SM hesaplarında gördükçe gururlanırım. Tam da yeri gelmişken; tebrikler Bizim Çocuklar, play-off’ta başarılar dilerim. Yolumuz Dünya Kupası olsun…

 

***

VAR MISIN BAHSE?

‘Wetten Das’ diye bir Alman TV programı vardı yıllar önce. İyilik için iddiaya tutuşan kentlerin yarışmasıydı. İçecek kasalarından en hızlı şekilde köprü yapana itfaiye arabası hediye edilirdi mesela. Bahis işi hayatın parçası. Ama hayatın en büyük sosyal olgusu ahlaktır. Sorumluluk, toplum yaşamında kişisel kararları dizginler. İlkeler, kurallar, yasalar, bunun için vardır. Ahlak normları, değişken olabilir; ama vardır. Etik kodlar bu nedenle önemlidir. Kayırmaya başlayınca, çürüme körüklenir. Bunları yazmak zorunda kalmak bile ne acı! İlkesizlik öncelikle çok büyük ayıp. Ama suç teşkil edecek durumlar da var. Ayırmaksızın; bahis skandalında adı geçen herkes hak ettiği cezayı almalı.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...