Türkiye’ye “Savaş Bakanlığı” nasıl olur?
Son haftalarda uluslararası arenada yaşanan gelişmeler, dünya jeopolitiğinin yalnızca güç dengeleriyle değil, kullanılan kelimelerle de yeniden şekillendiğini gösteriyor. ABD’nin Savunma Bakanlığı’nı “Savaş Bakanlığı” olarak adlandırma kararı, sembolik bir revizyon olmanın çok ötesinde, yeni bir güvenlik çağının habercisi niteliğinde. Pentagon binasındaki tabelanın sökülüp yerine “Department of War” yazılı tabelanın asılması, küresel düzeyde savunma değil savaş odaklı bir zihniyetin güçlendiğini açıkça ortaya koyuyor. Bakan Hegseth’in “Sanayimizi savaş zamanı düzenine geçiriyoruz. Bu 1939 anı” sözleri, küresel sistemdeki alarm seviyesinin nerede durduğunu göstermesi bakımından son derece çarpıcı.
ALMANYA ZORUNLU ASKERLİĞİ GERİ ÇAĞIRIYOR
Bu değişimin yalnızca ABD ile sınırlı olmadığı Almanya örneğinde daha net görülüyor. Berlin yönetiminin 18 yaş üstü erkekleri askeri sağlık muayenesine çağırması ve zorunlu askerliği yeniden gündeme alması, kıtanın güvenlik anlayışının köklü bir dönüşümden geçtiğini gösteriyor. Avrupa’nın merkez ülkelerinden biri, artık savunmadan çok hazırlık dönemini konuşuyor. Soğuk Savaş’ın “savunma odaklı” yumuşak dili yerini “olağanüstü duruma hazırlık” söylemine bırakıyor.
TÜRKİYE BU YENİ DÖNEMDE NEREDE DURUYOR?
Bu tablo karşısında Türkiye’nin hâlâ “Savunma Bakanlığı” adını kullanması, yeni güvenlik paradigmasıyla uyumsuz bir görüntü oluşturabilir. Çünkü bakanlık isimleri sadece bürokratik etiketler değil; devletlerin kendilerini nasıl konumlandırdıklarını anlatan siyasi kimlik bildirileridir. Türkiye’nin coğrafi ve stratejik konumu, savunmanın ötesine geçen aktif bir caydırıcılık dilini gerektiriyor. Bu nedenle bakanlığın adının “Savaş Bakanlığı” olarak değiştirilmesi, hem zihniyet hem strateji bakımından Türkiye’nin yeni döneme kendisini hazırladığını gösteren güçlü bir işaret olabilir.
İSİM DEĞİŞİKLİĞİ BİR CESARET DEĞİL BİR GERÇEKLİK KABULÜDÜR
“Savaş Bakanlığı” ifadesi kulağa sert gelebilir; ancak bu sertlik, agresif bir tutumdan ziyade dünya gerçeklerinin kabul edilmesidir. Savunma kelimesi doğası gereği pasiftir; reaksiyon içerir. Savaş ise irade, hazırlık ve caydırıcılık demektir. Bir ülkenin bu terimi bakanlık adında tercih etmesi, savaşı meşrulaştırdığı anlamına gelmez; aksine olası bir çatışma ihtimaline karşı kapsamlı bir hazırlığın kurumsal çerçevesini işaret eder.
TÜRKİYE’NİN STRATEJİK DÖNÜŞÜMÜ İÇİN BİR FIRSAT
Böyle bir isim değişikliği, Türkiye’nin sanayi ve lojistik altyapısını da savaş zamanı senaryolarına göre yeniden düzenleme gerekliliğini gündeme getirebilir. Son yıllarda savunma sanayisinde gösterilen büyük atılım, bu dönüşümün zeminini güçlendiriyor. Aynı zamanda toplumsal bilinci güçlendirerek Türkiye’nin geleceğin güvenlik ortamına hazırlanması gerektiği fikrini daha geniş kesimlere taşır. Bu adım, barışı korumanın artık sadece savunma yapmakla değil, güçlü bir caydırıcılık dili ve kararlılığıyla mümkün olduğunu gösteren bir stratejik uyanış olur.
OLASI YAN ETKİLER YÖNETİLEBİLİR
Elbette böyle radikal bir değişimin eleştirileri olacaktır. Uluslararası alanda bazı aktörler, bu adımı agresif bir sinyal olarak değerlendirebilir. İç politikada ise savaş kelimesi, toplumun belirli kesimlerinde tedirginlik yaratabilir. Ayrıca isim değişikliğinin görüntüsel bir hamle olarak kalmaması için gerekli kurumsal hazırlıkların eş zamanlı yapılması şarttır. Fakat bu risklerin hiçbiri, dünyanın hızla girdiği yeni dönemin gereklilikleriyle kıyaslandığında caydırıcı büyüklükte değildir. En büyük risk, değişen çağın ruhunu okuyamamak ve hazırlıksız yakalanmaktır.
1939’UN GÖLGESİ
Türkiye, bölgesel güç mücadelelerinin, enerji koridorlarının ve jeopolitik fay hatlarının merkezinde yer alan bir ülke. Bugün dünya, giderek 1939 öncesine benzeyen bir atmosferin içine doğru sürükleniyor. Böyle bir dönemde yalnızca savunma perspektifiyle hareket etmek yetersizdir. Ülkenin kendisini, kurumlarını ve toplumunu yeni dönemin sert gerçeklerine göre yeniden konumlandırması kaçınılmazdır.
BARIŞI KORUMAK İÇİN BAZEN SAVAŞ KELİMESİNİN CİDDİYETİ GEREKİR
“Savaş Bakanlığı” önerisi, saldırgan bir duruşun değil, stratejik bir uyanışın çağrısıdır. İsim bir sembol olabilir; fakat semboller yön verir, dönem belirler ve zihniyet inşa eder. Türkiye için asıl mesele savaşmak değil; barışı korumaktır. Ve bazen barışı korumak, savaş kelimesinin hatırlattığı ciddiyete ve hazırlık gerektiren sorumluluk duygusuna ihtiyaç duyar.