İstanbul
Açık
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Yapay zeka çağında sınıflar, sömürü ve orta çağ feodalizmi 2.0 - 1

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Yapay zekâ ve robotik, emekçi sınıfı ortadan kaldırmıyor; biçim değiştiriyor. Artı-değerin yanına artı-zamanı, artı-veriyi ve artı-öngörüyü ekleyen yeni bir sömürü rejimi doğuyor. Eğer bu düzen denetlenmezse, karşımıza ‘Orta Çağ Feodalizmi 2.0’ diyebileceğimiz dijital bir serflik düzeni çıkabilir.

Bu yazı benim YeniBirlik’te 700’üncü yazım. Zaman su gibi akıp geçiyor. Şunu söylemek isterim ki, bu platformda görüşlerimi özgürce yazabiliyorum. Siz sevgili okuyucularıma iktisadın sadece “faiz indi – döviz bindiden” ibaret olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Bana bu imkânı veren başta Genel Yayın Yönetmenimiz Okan Sarıkaya olmak üzere bütün YeniBirlik ailesine teşekkür ederim.

Bugünkü yazıyı tek bir metin olarak tasarladım ama konu konuyu açtı ve bazı teorik meseleleri tam olarak açıklamadan yazmak bana insafsızlık gibi geldi. Onun için yazıyı iki parçaya böldüm. Bugünkü yazı ilk kısmı oluşturacak ve Pazartesi günkü yazıda ikinci kısmı… Umarım beğenirsiniz…

1.GİRİŞ

Yapay zekâ ve robotik üzerine kaleme aldığım önceki üç yazıda, aslında aynı sorunun etrafında dolaştım. İlkinde, “Emek-Değer Teorisinden Yapay Zekâ Çağına İktisat Bilimi Nerede Yanıldı?” başlığı altında, klasik ve neoklasik iktisadın teknoloji ile emek arasındaki ilişkiyi nasıl indirgemeci gördüğünü sorguladım. İkincisinde, “Yapay Zekâ Çağında Emek: Zihni ve Fiziki Bileşenlere Ayrılan Emek Tanımı ve İnsan–Robot Eşgüdümünde Yeni Üretim” diyerek emeği zihinsel ve bedensel bileşenlerine ayırmaya çalıştım; üretimin insan–makine eşgüdümü içinde yeniden kurulduğunu anlattım. Üçüncü yazıda ise “Algoritma Yetmez: Öğrenmenin Motoru Kod mu, Muhakeme mi?” sorusunu ortaya atarak, kod ile muhakeme arasındaki farkın sadece teknik değil, aynı zamanda siyasal ve sınıfsal bir mesele olduğuna dikkat çektim.

Bu üç yazı, esasen iktisat düşüncesinin kör noktalarını gösteren bir hazırlık gibiydi. Fakat okurun zihninde kaçınılmaz bir soru beliriyor: Peki bütün bunlar sınıf yapısını nasıl dönüştürüyor? Yapay zekâ ve robotik, emekçiyi ortadan kaldıran bir teknoloji midir, yoksa emekçi sınıfı yeni biçimler altında yeniden mi üretmektedir? Ve daha can sıkıcı soru şu: Sömürü denen olgu, bu yeni teknik altyapı içinde nasıl bir kılığa bürünmektedir?

Bu ve bir sonraki yazıda, bu soruların ilk ayağı üzerinde durmak istiyorum. Önce yeni ekonomik yapıda ortaya çıkan sınıfları kabaca tanımlayacağım. Klasik burjuvazi–proletarya ikiliğinin hâlâ geçerli olduğunu, ama bu ikiliğin etrafında yeni halkalar oluştuğunu göreceğiz. Ardından bir sonraki yazıda, sömürünün değişen vasfını “artı-zaman, artı-veri ve artı-öngörü” kavramlarıyla tartışacağız ve oradan “Orta Çağ Feodalizmi 2.0” diye adlandırdığım bir distopya ihtimaline uzanacağız. Bu ilk yazıda, şimdilik sadece sınıf haritasını çıkarmaya çalışalım.

2. YENİ EKONOMİK YAPIDA SINIFLAR

2.1. EGEMEN SINIF: SERMAYE, VERİ VE ALGORİTMA BLOĞU

Sanayi kapitalizminin klasik burjuvazisi fabrikalara, makinelere ve finans sermayesine sahipti. Bugünün egemen sınıfı ise bunlara ek olarak üç kritik alanda yoğunlaşıyor: dijital platformlar, veri merkezleri ve büyük yapay zekâ modelleri. Artık sadece üretim araçlarının değil, aynı zamanda iletişim altyapısının, küresel ölçekli platform ekonomilerinin ve bunların üzerinde çalışan algoritmaların mülkiyeti de belirleyici.

Kısaca söylemek gerekirse: Egemen sınıf olan kapitalistler artık sadece fabrikaların değil aynı zamanda altyapı–platform–algoritma üçgenini elinde tutan dijital–finansal bir oligarşi hâline gelmiştir. Toprağın yerini veri tarlaları, fabrikanın yerini platformlar, ticaret yolunun yerini fiber hatlar ve bulut sunucuları almıştır. Emekçinin ürettiği artı-değerin yanı sıra, emekçinin ve tüketicinin davranışlarından süzülen artı-verinin ve geleceğe dair tahminlerden elde edilen artı-öngörünün nihai sahibi de bu sınıftır.

Bu egemen blok, sadece ekonomik güce değil, aynı zamanda siyasal ve hukuki güce de sahiptir. Vergi rejimlerinin, veri mevzuatının, rekabet yasalarının, fikrî mülkiyet düzenlemelerinin nasıl şekilleneceği üzerinde belirleyici bir lobi etkisi yaratır. Yani yeni egemen sınıf yeni oluşacak iktidarın da iplerini elinde tutmaktadır. Klasik anlamda “sermaye sınıfı” hâlâ vardır, ama artık bu sermaye, somut üretim araçları kadar görünmez dijital altyapı üzerinde de yoğunlaşmaktadır.

2.2.ÜST TEKNİK SINIF: KOD–MUHAKEME ELİTLERİ

Egemen sınıfın hemen altında, yeni bir ara sınıf yükseliyor: Üst teknik sınıf. Bunlar, yapay zekâ sistemlerini tasarlayan, veri mimarisini kuran, algoritmaları geliştiren, şirket stratejilerini metriklere ve koda tercüme eden mühendisler, veri bilimciler, ürün yöneticileri, finansal modelleyiciler ve benzeri yüksek vasıflı uzmanlardır.

Hukuki statüleri itibarıyla bunlar da emekçidir; kendi emek güçlerini ücret ve prim karşılığında satarlar. Ancak gelir düzeyleri, çalışma koşulları, kariyer imkânları ve sosyal statüleri, onları geniş emekçi sınıfın çok üzerinde konumlandırır. Tam da bu nedenle, sınıfsal konumları çelişkilidir: Bir yandan sisteme bağımlı ücretli emekçi, diğer yandan sömürü mekanizmasının mimarı ve taşıyıcısı.

Bu üst teknik sınıfın bir de ideolojik rolü vardır. Orta Çağ’da Kilise, hakikatin tek meşru yorumcusu olarak nasıl “dünya düzenini” teolojik bir dille açıklıyorsa, bugün de teknik uzmanlar “verimlilik”, “optimizasyon”, “tarafsız algoritma” gibi kavramlarla mevcut düzeni doğal ve kaçınılmaz gösterme işlevi görebilirler. Bilimsel bilginin kendisi değil, bu bilginin sermaye lehine paketlenip sunuluş biçimi, onları modern bir “epistemik otorite” konumuna taşır.

2.3.PLATFORM PROLETARYASI: ALGORİTMA GÖLGESİNDEKİ EMEKÇİLER

Klasik sanayi proletaryası, bant başında, fabrikada, görece görünür bir emek süreci içinde yer alıyordu. Bugün ise emekçiler giderek daha fazla dijital platformlar üzerinden çalışıyor: Kurye, sürücü, depo işçisi, çağrı merkezi çalışanı, içerik moderatörü, veri etiketleyici, mikro-iş (micro-task) yapanlar… Bu geniş kesimi “platform proletaryası” olarak adlandırmak yanlış olmaz.

Platform proletaryasının en belirgin özelliği, çalışma koşullarının doğrudan algoritma tarafından belirlenmesidir. Hangi işe ne kadar sürede yetişeceği, hangi rotayı izleyeceği, kaç saniyede cevap vereceği, molasını ne zaman kullanacağı, performansının nasıl puanlanacağı çoğu zaman insan yöneticiden çok, görünmeyen bir yazılımın kararına bırakılmıştır. Ücret, puan, prim ve ceza sistemi de bu algoritmik denetimin uzantısı olarak işler. Klasik sendikal örgütlenme biçimleri bu dağınık, bireyselleştirilmiş ve ekran üzerinden yönetilen emek için giderek yetersiz kalmaktadır.

Sanayi çağının bant işçisinin yerini, uygulamanın ritmine bağlanmış, harita ve bildirim ekranına kilitlenmiş yeni bir emekçi tipi almaktadır. Bu emekçiyi üretim sürecinden çıkarıp “hizmet” ya da “özgür girişimci” kategorisine sokmak, sömürünün ortadan kalktığı anlamına gelmez; sadece biçim değiştirdiğini gösterir.

2.4.VERİ TÜKETİCİLERİ VE DİJİTAL SERFLER

Yeni sınıf haritasının bir başka halkasını ise tüketiciler oluşturuyor. İlk bakışta tüketici, emek sürecine katılmayan, piyasanın “talep tarafı”nda yer alan bir figürdür. Oysa dijital ekonomide tüketici de sürekli veri üreten, bu verilerle şirketlerin pazarlama ve fiyatlama stratejilerini besleyen bir “veri üreticisi” hâline gelmiştir. Arama geçmişi, tıklamalar, beğeniler, izleme süreleri, lokasyon bilgileri ve sosyal ağ ilişkileri, devasa bir “müşteri profili” veri setine dönüşür.

Bir kişinin çoğu zaman hem emekçi hem tüketici olduğu düşünülürse, ortaya ilginç bir tablo çıkıyor: Aynı insan, gündüz platform proletaryasının bir üyesi olarak emek verisini, akşam evinde ekran başında otururken tüketim verisini sisteme sunmaktadır. Böylece hem ücretli emeğiyle hem de gündelik davranışlarıyla, farkında olmadan, dev bir “artı-veri” havuzunun doldurulmasına katkıda bulunur.

3. (ŞİMDİLİK) SONUÇ:

Bu nedenle, dijital çağın sıradan insanını, Orta Çağ’ın toprağa bağlı serflerine benzetmek abartılı olmayabilir. Serf toprağa, bugünün insanı ise çoğu zaman dijital platformlara, ekosistemlere, kredi ve abonelik ağlarına fiilen bağlıdır. Bu benzetmeyi, bir sonraki yazıda “Feodalizm 2.0” metaforu üzerinden daha ayrıntılı tartışacağım. Şimdilik sadece şunu not ederek bitireyim: Yapay zekâ ve robotik, emekçi sınıfı ortadan kaldırmıyor; onu farklı katmanlara ayırarak, yeni bir sınıfsal mimari içinde yeniden kuruyor.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...