İstanbul
Açık
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Uhud mektebi

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Tarihin akışında ilim, irfan ve hikmet yuvası olan medreseler, zamanla dönüşmüş, önce mekteplere, sonra da çağın gereği olan okullara evrilmiştir. Bu değişimler hayatın tamamında görüldüğü gibi kurumlarında da şüphesiz medeniyet yolculuğumuzun kaçınılmaz duraklarıdır. Ancak, meselemiz bu isim ve bina değişikliğinden çok daha derindir; "mektep" mefhumu ile kastettiğimiz asıl mananın, yani ilim yolculuğunun temel felsefesini idrak etmektir.

Bizim kültür ve medeniyetimizin ruhunda yankılanan sarsılmaz bir düstur vardır: "Beşikten mezara kadar ilim öğrenin." Bu, sadece bir tavsiye değil, her bir ferdi sorumluluk altına alan ilahi bir hükümdür: "Kadın ve erkeğe ilim öğrenmek farzdır." İşte bu ulvi emir, ilim tahsilini bir ömür boyu sürecek kutsal bir vazifeye dönüştürür. Ailenin en küçüğünden, ömrünün son demlerine varmış en yaşlı ferdine kadar, her bireyin ölüm gelinceye değin ilimle, marifetle ve hikmetle hemhâl olması, medeniyetimizin ruh kökünü besleyen en büyük güçtür. Zira ilim, sadece zihinleri aydınlatmakla kalmaz; aynı zamanda kalpleri irfanla doldurur ve nihayetinde hayatı hikmetle donatarak bizi kâmil insan olmaya yöneltir. İlimle meşguliyet, bireyi olduğu kadar toplumu da ayakta tutan, geleceğe taşıyan sarsılmaz bir kültür mirası ve ebedi bir medeniyet meşalesidir. İslam tefekkürü açısından bir "Uhud Mektebi" oluşturmak istenilse “Okçular tepesi” nde yaşananlar bizlere neler söylemektedir? Uhud Gazvesi, zaferin hemen ardından gelen bir imtihan ve geçici bir hezimetle, insan doğasının, liderliğin ve ilahi iradenin en çarpıcı misallerini bizlere aktarmaktadır.

 

UHUD TEFEKKÜR MEKTEBİ

 

İmanın coğrafya ve mekânla kurduğu derin bağın önemi dikkatlerimize arz edilirken elbette vatan sevgisi ve inanç uğruna adanmışlık ile nöbet yerinde nöbet bekleyen askerin sadakatinin önemi gözlerimizin önüne serilmektedir. Buhârî ve Müslim'de kaydına rastladığımız, "Uhud bizi sever, biz de Uhud’u severiz" hadisiyle Uhud’u sevmenin de bir sadakati doğurduğunu dolayısıyla bütün dağların bizim için bir “Uhud Dağı” olduğu tefekkürünü de oluşturmaktadır.

Resûlullah (sav) ile beraber olma ve cihad ruhunda gevşeme göstermeden “Anam babam, malım mülküm, çoluk çocuğum ve canım sana feda olsun Ey Allah’ın Rasulü” ifadesini ömrümüzün düsturu yapmaktır. Bedir'e katılamayan gençlerin düşmanla şehir dışında savaşma ısrar ve heveslerinin getirdiği sonuçla ordunun boyun eğme mecburiyeti görülmektedir. Dolayısıyla liderin yani Hz. Peygamber (sav)’in Medine'de kalma düşüncesine rağmen, çoğunluğun (gençler ve bazı sahâbe) görüşüne uyarak karar almasını gerektirmiştir. Resûlullah düşmana nasıl karşılık verileceği hususunda sahâbîlerle istişare etmiştir. Çoğunluğun görüşüne uyularak karar verilmiştir. Bir peygamber zırhını giydikten sonra Allah onunla düşmanları arasında hüküm verinceye kadar çıkarmaz" buyurmak suretiyle sonradan pişmanlığın fayda vermediği görülmüştür.

MÜNAFIKLIK VE İHANET DERSİ

Çok kritik zamanlarda, safların tedirgin olması, omuz omuza yola koyulmuş olanların hafızaların vesveseye kapılar açması ne var ki münafıklık ve ihanet dersine önemli bir örneği Uhud gazvesinde yaşanıyor. Abdullah b. Übey'in ordudan ayrılması, imanı görünüşte taşıyanların en kritik anda saf değiştirebileceğini bizlere haber vermektedir. Abdullah b. Übey, 300 kişilik taraftarıyla birlikte ordudan ayrılıp Medine’ye döndüğü biliniyor. Devletler ve yönetimler çok kritik süreçlerde; içten sarsılmalara, saf değiştirmelere ve kaleyi terk ederek içten yıkılmalara sebebiyet verdikleri bilinir. Buradaki ayrılış, bizlere dikkatli olunması gerektiğini ve su uyur düşman uyumaz atasözünü aklımızda tutmamız gerektiğini hatırlatıyor. Benî Kaynuka kabilesinin ihaneti ve Kâ’b b. Eşref'in Mekkelileri teşviki, iç ve dış düşmanın daima iş birliği yapabileceğini hatırlatmaktadır. Yahudi liderlerinden Kâ’b b. Eşref, Mekkeliler’i Müslümanlardan intikam almaya teşvik etmiştir. Küfrün tek millet olduğu gerçeğini bizlere göstermiştir.

EMRE İTAAT

Ayneyn – Okçular Tepesi, zafer anında dahi verilen emre kesin olarak uyma zorunluluğunu bizlere hatırlatmaktadır. "Emir, emirdir" kaidesi asla çiğnenemez. Emre itaat meselesinin Kur’an ve sünnetteki yerini bir kez daha bizlere hatırlatmaktadır. Ayneyn tepesinde okçuların çoğu yerlerini terk ettiler. Kazanılmış olan gazvenin nice şehitlere sebebiyet verdiğini unutmamak icap eder. Peygamber emri, Allah’ın emri gibidir. Aslında Allah’ın emridir. Neden böyle söyledik? Çünkü Peygamber kendiliğinden bir şey söylemez. Bir emri vermişse o emre itaat etmek gerekir.

Geçici dünya malının – ganimetin, çarşı pazarın, nefsin istek ve arzularının cazibesinin, kalıcı büyük hedeften saptırma gösterdiğinin en önemli delilidir Okçular Tepesindeki nöbet. Kriz anında nefs-i emmareye uyma tehlikesi başımıza büyük musibetler açar. Dünyalık toplamak, daha çok kazanma hırsı cazip göstererek çok azı hariç nöbet yerini terk ettikleri biliniyor. İnsan bir an düşünmelidir: böylesi imtihanların bize ulaşma nedeni nedir? Bizler dünya hayatını yaşarken gaflete dalarak şeytan ve nefsin tuzaklarına düşerek kalemizi-ülkemizi perişan etmeyelim diye uyarılmaktayız.

İTAATSİZLİĞİN BEDELİ

Ganimete yönelmenin sonucu olarak Hz. Hamza'nın şehit edilmesi ve Peygamber'in yaralanması. Küçük bir hatanın büyük bir felakete yol açabileceği görülmüştür. Hz. Hamza, Vahşî b. Harb tarafından şehid edilmiştir. Hz. Peygamber’in miğferi ikiye bölünmüştür. En zor, en acı ve en tehlikeli anda dahi intikam hissi yerine merhamet ve hidayet duasında bulunmuştur Efendimiz. Resûlullah (as) kazılan çukurlardan birine düşmüş olmasına rağmen, Ey rabbim! Kavmime hidayet et, çünkü onlar gerçeği bilmiyorlar diye dua etmiştir. Liderin yaralanmasına rağmen meydanı terk etmeyip direnmesi, sebatın en büyük zafer olduğunu gösterir. Hz. Peygamber (sav) düşürülmesine ve yaralanmasına rağmen mücadeleye devam etmiştir. "Uhud Mektebi" tefekkürü, her anımızda karşılaştığımız dünya meşguliyetleri, liderlik sorumlulukları, kişisel zaaflarımız (ganimet sevgisi) ve kararlılık sınavları açısından bize ışık tutmaktadır. Ayneyn Tepesi (Okçular Tepesi), Uhud Gazvesi'nin sadece coğrafi bir noktası değil, aynı zamanda tarihin en büyük ahlaki ve psikolojik imtihan merkezlerinden biridir. Peygamber Efendimiz'in (sav) ve Ashâb'ın bu tecrübesi, özellikle zafer anındaki gafletin ne kadar büyük felaketlere yol açabileceğini gösteren evrensel bir derstir.

UHUD MEKTEBİ DERSİ

 İlim yolculuğu, yalnızca kitaplardan değil, hayatın ve tarihin en çetin imtihanlarından da yapılmaktadır. Uhud, bize zaferin koşulsuz itaatte ve kalbin safiyetinde gizli olduğunu apaçık ifade eder. Bu mektebin mezunları, dünyalık hırslara kapılmadan, liderlerine sadık kalarak ve sebatla, bir ömür boyu sürecek olan kâmil insan olma yolculuğunu başarıyla sürdürebilir. Tefekkür, daima dikkatli olmamızı, her anımızı bir nöbet şuuruyla yaşamamızı öğütleyen ebedi bir irfan yuvasıdır. Vesselam.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...