İstanbul
Açık
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Brezilya’dan Türkiye’ye mesajlar

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 30. Taraflar Konferansı (COP30) öncesi duyurulan ve COP30'da üst düzey katılımla genişletilen "Belem 4X İnisiyatifi" ile sürdürülebilir yakıtların kullanımı 2035'e kadar geçen yıla göre 4 katına çıkarılacak.

Giriş cümlesi, Anadolu Ajansı’na ait. Tam 30 yıldır, Birleşmiş Milletler, iklim krizi ve buna bağlı sorunlara çözüm arıyor. Sürdürülebilirlik başlığının altını dolduruyor. Çözüme yönelik iş birlikleri, uygulamalar üretiliyor. Finansı başlı başın bir çözüm alanı oluşturuyor.

İki sözden biri enerjiye, sürdürülebilir yakıtlara, elektriğe bağlanıyor. Çünkü enerji, yaklaşık yüzde 72’lik pay ile atmosferde oluşan sera gazının en büyük sorumlusu. Karbonsuzlaşma, yani net sıfır hedefinin birincil eylem alanı, işte bu yüzden enerji. Fosil yakıtlar yoluyla salınan karbon endüstri devriminden bu yana verdiğimiz zararın ana sebebi. İklim krizini, sadece son 10 yılda sebep olduğu maddi zarar, 2.3 trilyon doların üzerinde. Seller, orman yangınları vs ile yitirilen canlar, doğanın tahribi ortada. İşte bu perspektiften bakınca, “sürdürülebilir yakıt” dendiğinde durup anlamak gerekiyor.

Sıvı biyoyakıtlar, biyogaz, sentetik yakıtlar ve hidrojen ile türevlerinin kullanımını artırmayı hedefleyen Belem 4X İnisiyatifi, 14 Ekim'de COP30 başlamadan önce düzenlenen ve COP30'a hazırlık niteliği taşıyan bakanlar düzeyindeki ön toplantıda duyurulmuştu.

COP30'da, hükümetler, şirketler ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katılımıyla, Belem 4X İnisiyatifinin uygulanmasını ilerletmek amacıyla üst düzey toplantı düzenlendi.

Belem 4X İnisiyatifi, iklim değişikliğiyle mücadelede fosil yakıtlara bağımlılığı azaltıp sürdürülebilir enerji kullanımını artırmayı hedefleyen bir taahhüt olarak duyuruldu.

Böylece ulaşım ve enerji sektörlerinde karbon emisyonları düşürülerek küresel sera gazı emisyonlarının azaltılmasına katkı sağlanacak.

Yani, anılan alanlardaki fosil yakıtların yerine, karbon emisyonu üretmeyen alternatifler geçilecek.

Ayrıca söz konusu adımla, ülkeler ve özel sektör arasında iş birliği teşvik edilerek, sürdürülebilir yakıt altyapısının geliştirilmesi ve yeşil enerjiye geçişin hızlanması destekleniyor.

Bu anlamda Belem 4X,

İklim hedeflerine ulaşmada somut bir stratejik araç olarak konumlandırılıyor.

2035'e kadar sürdürülebilir yakıtların üretimini ve kullanımını 2024 seviyesinin en az 4 katına çıkarma taahhüdünü içeriyor.

Enerji dönüşümünü desteklemek için uluslararası iş birliği ve politik taahhütler geliştirme hedefi bulunuyor.

Sürdürülebilir yakıtların ölçek ekonomisiyle rekabetçi fiyatlarla üretilmesi hedefleniyor, böylece fosil yakıtların yerini alabilmeleri amaçlanıyor.

Bu süreç, müthiş bir dönüşümün resmi başlangıcı gibi. Artık bir seçenek değil zorunluluk haline gelen “yeşil dönüşüm” en güçlü ivmeyi enerjide sağlamak zorunda. Yeşil hidrojen bu alandaki en kıymetli ürünlerden biri. Gerek AB tedarikçisi gerekse sanayimizin ihtiyacını karşılamak için üzerimize düşeni zaman kaybetmeden gerçekleştirmeliyiz.

Son 10 yılda, enerji ithalatına yaklaşık 1 trilyon dolar verdiğimizi bizzat Maliye bakanımız Mehmet Şimşek açıklamıştı. Temiz enerji potansiyelimizi değerlendirmek çok yönlü kazanımı getirecek.

 

COP30’DA YEŞİL HİDROJEN

Brezilya’da COP30 Belem Yeşil Sanayileşme Deklarasyonu, önemli başlıklar içeriyordu. Buna göre

1) COP30 Belem, yeşil sanayileşmeyi COP tarihinde ilk kez ayrı bir “sanayi diplomasisi” alanı haline getirdi. Bu, sadece emisyon azaltımını değil, ekonomik rekabeti ve endüstriyel değer zincirlerini de COP sürecinin merkezine çekiyordu. Çünkü sanayi artık enerji kadar kritik.

2) Fosil yakıtlardan çıkış yok! Bu en büyük boşluk olarak saptandı.

Deklarasyon, ağır sanayinin dönüşümü için temiz teknolojileri desteklese de fosil yakıtlardan çıkış kelimesini özellikle kullanmıyordu. Bu, politik baskının göstergesi olarak yorumlandı.

3) Yeşil hidrojen, belge boyunca “sözsüz kilit aktör” olarak kabul edildi.

Hidrojen, özellikle çelik ve kimya sektörlerinin karbonsuzlaşmasında tek uygulanabilir çözüm olduğundan, deklarasyon onu anahtar teknoloji olarak işaret ediyor.

Söz edilmemesi ise bilinçli bir diplomatik tercih oldu. Hidrojen konusunda küresel standartlar (renk kodu, sertifikasyon, karbon hesaplama) üzerinde ülkeler hâlâ ayrışıyor.

Türkiye COP31 ev sahibi olduğu için bu sekretaryanın kurulmasına yön verebilecek avantajlı bir konumda. Çünkü gelişmekte olan ülkeler (Türkiye dahil) için fırsatlar genişlemiş göründü:

Yeni nesil sanayi yatırımlarını çekme,

Hidrojen tedarik zincirinde bölgesel merkez olma,

AB CBAM ve küresel rekabet baskısına uyum sağlama.

Türkiye bu deklarasyona imza atan 9–10 ülkeden biri olduğu için yeşil hidrojen, çelik dönüşümü, batarya, kritik mineraller gibi alanlarda güçlü diplomatik pozisyon elde ediyor.

Yenilenebilir enerji üretimi ve küresel hidrojen tedarik zincirinin standartlaşması şart. Belem’de bu söylendi. Biz de her zamanki gibi, Türkiye’nin de ilgili bakanlıklar nezdinde öncelikle hidrojen özel bir otorite atanmasını devamında da mevzuatın hızla tamamlanmasını bekliyoruz.

 

***

 

DERBİYE GİDERKEN

 

Son yıllarda futbolun iki ana lokomotifi Galatasaray ve Fenerbahçe oldu. Ne yazık ki bahis skandalıyla biraz daha çirkinleşen futbolumuz, “Bizim Çocuklar” sayesinde başını dik tutuyor. TFF, türlü açıklama ve eylemlere, çözümden çok daha fazla soru işareti ürettiği günler getiriyor. Hakemler, isimler değişse de güven erozyonuna dur diyemiyor. Aynı hakem, 1 hafta arayla karbon kopya gibi pozisyonlardan birine devam diğerine kırmızı kart diyebiliyor. Üstelik bu durum, aslında çok uzun yıllardır süregidiyor.

NE olursa olsun kazan, diyenler, bu durumlardan şikayetçi olmuyor. Haftaya Kadıköy’deki derbiye giderken yabancı hakem, yabancı VAR olmayacak muhtemelen. Zaten bu talepler genellikle palyatif çareler olarak gündeme geliyordu, yarın da gelecektir.

Özünde, ligin yayıncısı ne kadar yetkinlikten uzak, tatmin etmeyen yayıncılık yapsa da, gelirler büyüyor, gelir kalemleri gelişiyor, kulüpler zenginleşiyor.

Dünya zaten bambaşka bir trend içinde. Son olarak, milli maç arasında Real Madrid, sadece stat kirasından 10 milyon Euro civarında bir gelir elde edebildi. Bir NFL (Amerikan Futbol Ligi) maçı oynandı, Bernabeu’daki gün onlarca milyon Euro’luk bütçe/gelir üretti.

Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde sonuç ne olursa olsun, psikolojik baskı dışında şampiyonluğa büyük etkisi olmayacak. Ama günlerce haftalarca konuşulacak. Biz de, kısır kavgaların arasında taraftar şarkıları dinleyeceğiz, aile arasında duyulmayacak sözlerle… Ne yazık!

 

***

FAIR PLAY’İN 44 YILI

TMOK Fair Play Komisyonu, kuruluşunun 44. yılını kutladı. Fair Play bilincinin Türkiye’deki serüveni, geçmişten bugüne yürütülen çalışmalar ışığında, gelecekte atılacak adımları planlayarak gelişti ve tüm dünyanın takdirini kazandı. 1981 yılında kurulan komisyonun o yıldan bu yana sürdürdüğü değerli çalışmaların yeni kuşaklara aktarılmasını ve Fair Play ruhunu Türk gençliğine kazandırmayı amaç edindi. 17 Kasım 1981’de Turgut Atakol başkanlığında kuruldu. Komisyonun ilk üyeleri Dr. Tarık Özerengin, Av. Merih Sezen, Doğan Koloğlu, Ruhi Sarıalp ve Ahmet Cömert oldu. Türkiye’nin ilk Fair Play Ödülü, 1982’de Balkan Yelken Şampiyonası’nda rakibini uyaran sağır ve dilsiz yelkenci Varol Hepağuşlar’a verildi. 1983’te kaleci İsmet Karababa, golü doğrulamasıyla uluslararası Fair Play’in en büyük ödülü Baron Pierre de Coubertin ile onurlandırıldı. 1993’te hazırlanan yeni statüyle Türkiye Fair Play Konseyi kuruldu; Erdoğan Arıpınar başkan, Türkay Peker asbaşkan oldu. 1994’te Türkiye, Avrupa Fair Play Birliği’nin (EFPM) kurucu ülkeleri arasında yer aldı ve Arıpınar, EFPM’nin ikinci başkanı seçildi. Bu dönemden itibaren Türkiye hem ulusal ödüllerle Fair Play kültürünü yaygınlaştırdı hem de uluslararası hareketin içinde güçlü bir konuma yükseldi.

Ben de, TMOK çatısı altında bu değerli ailenin bir parçası olarak hizmet verme onurunu yaşadım. Halen üniversitelerde derslerde anlatıyor, çocuklarımı ve çevremi Fair Play bilincine yönlendirmeye çabalıyorum. O komisyonda yer almasa da Atilla Gökçe gibi meslek büyüklerimizden gördüğümüz öğretiye uymaya çalışıyoruz. Kişisel hasletleri ile TMOK ya da türlü spor yapılarında yönetimlerde yer tutanlar ile savaşmıyoruz. Çabamızda cesur olmanın gücüyle var oluyoruz. Ve elbette ömür boyu Fair Play meşalesini elinden bırakmayan onursal başkan Erdoğan Arıpınar’ı ayakta alkışlıyoruz. Nice yıllara.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...