Elgiz Müzesi
İstanbul’un gökdelenlerle dolu iş merkezi Maslak’ın kalbinde konumlanan Elgiz Müzesi, çağdaş sanatın Türkiye’de kurumsallaşması yolunda atılmış cesur bir adımı simgelemektedir. Koleksiyonerlere ait bir özel müze olma niteliğiyle başlayan bu yolculuk, günümüzde genç sanatçılar için bir üretim alanı ve ziyaretçiler için ilham veren bir kültür merkezi hâline gelmiş durumdadır.
PROJE4L İSTANBUL MÜZESİ
Elgiz Müzesi’nin hikâyesi, 2001 yılında Sevda ve Can Elgiz çiftinin inisiyatifiyle başlar. O dönemde Türkiye’de resmî ya da vakıf temelli çağdaş sanat müzeleri yok denecek kadar azdır. İşte bu boşluğu hisseden Elgiz ailesi, sanat koleksiyonlarını topluma açmayı amaçlayan ve kâr amacı gütmeyen bir kurum kurmaya karar verir. Başlangıçta “Proje4L İstanbul Müzesi” adı verilen bu yapı zamanla genç Türk sanatçılara ve küratörlere deneysel bir platform haline gelir.
2005 yılında, sanat dünyasındaki kurumsallaşma süreci hızlanırken Proje4L, Elgiz Koleksiyonu’nu kalıcı olarak sergileyeceği özel bir koleksiyon müzesine dönüşür ve “Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi” adını alır. Zaman içinde koleksiyonun genişlemesiyle, daha büyük bir mekâna taşınma ihtiyacı doğar. Elgiz çifti, İstanbul’un iş bölgesi olan Maslak’ta yaklaşık 2.000 m²’lik modern bir bina inşa eder ve burayı uçuşan gökdelenler arasında sanat için özgür bir adaya dönüştürür.
2012 yılında müze, çatı terasını heykel ve land-art projelerine açar. Bu alan, “Teras Sergileri” adı altında her yıl çağrıya çıkarak büyük ölçekli dış mekân heykellerine mekân sunar. Bu hamle, Elgiz Müzesi’ni bir iç mekân sergi mekânı olmaktan çıkarıp kentin göğe uzanan, sanatsal ifadeyle kurduğu ilişkiyi somutlaştıran bir platform haline getirir.
ELGİZ KOLEKSİYONU
Elgiz Koleksiyonu 1980’lerden itibaren şekillenmeye başlamış, zaman içinde yerli ve uluslararası sanatçıları kapsayan eklektik bir yapıya bürünmüştür. Koleksiyonda Tracey Emin, Andy Warhol, Barbara Kruger, Cindy Sherman, Gilbert & George ve Julian Schnabel gibi dünya çapında tanınmış sanatçılar yer alırken; öte yandan Ömer Uluç, Abdurrahman Öztoprak, Kezban Arca Batıbeki, Gülsün Karamustafa, Azade Köker ve Hale Tenger gibi Türk sanatçıların yapıtları da öne çıkmaktadır.
Müze mekânı yapı bakımından da işlevselliğiyle dikkat çeker: Ana salon, iki proje odası, açık arşiv alanı ve konferans salonu bulunmaktadır. Proje odaları özellikle genç sanatçılara ayrılmış olup bu odalarda ilk sergilerini açan isimler olmuştur. Açık arşiv odası ise galleristler, koleksiyon meraklıları ve sanatseverlerin sanatçılara ait dosyaları inceleyebileceği, portfolyalarla doğrudan buluşabileceği bir köprü işlevi görmektedir.
Sanatsal programda hâkim bir başka unsur teras sergileridir. Yıldan yıla değişen temalarla düzenlenen çağrıların neticesinde yerli ve uluslararası heykel ve land-art projeleri mekâna yerleşmiştir. Bu uygulama Elgiz Müzesi’ni İstanbul’da açık hava heykeli için özgün bir arayüz haline getirmiş, terasın şehrin panoramik silüetiyle kurduğu etkileşim sanat eserlerine fiziksel olduğu kadar mecazi bir yerleştirme de kazandırmıştır.
Müzenin sanat programında geçici sergiler, küratöryel projeler, eğitim programları, konferanslar ve genç sanatçı destek projeleriyle sürekli dinamizm yakalamıştır. Bu yönüyle Elgiz, sanatı bir izleme alanının çok daha ötesinde, üretim ve paylaşım alanı olarak görmemize olanak sağlamıştır.
KÂR AMACI GÜTMEYEN BİR KURUM
Elgiz Müzesi, günümüzde Türkiye’nin çağdaş sanat ekosisteminde belirgin bir mihenk taşıdır. Kuruluş felsefesi, genç sanatçılara görünürlük sağlamak, onları uluslararası platformlarla buluşturmak ve koleksiyon kültürünü yaygınlaştırmaktır. Koleksiyonerlere ait pek çok özel koleksiyon varken, Elgiz’in bu açılımı kâr amacı gütmeyen bir kurum modelinin sürdürülebilirliği açısından da ilham vericidir.
Uluslararası arenada da tanınan bir yapı olarak, Elgiz Müzesi Global Private Museum Network’ün kurucularındandır ve Uluslararası Müzeler Konseyi (ICOM) üyesidir. Ayrıca, 2013 yılında IFEMA Amigos de ARCO Madrid tarafından “International Collecting Award” ile ödüllendirilmiş, 2014’te ise Çağdaş Sanatlar Vakfı onur ödülüne layık görülmüştür. Bu başarılar Elgiz Koleksiyonu’nun ve müzenin ulusal/küresel ölçekte tanınırlığını göstermektedir.
Elgiz Müzesi’nin topluma açık, ücretsiz erişim imkânı sunması da toplumsal olarak önemli bir rol üstlenmesini sağlar. Ziyaret günleri ve sergi saatleri, halka genişçe açılan bir sanat alanı yaratmak üzere tasarlanmıştır. Bu bağlamda müze, sanatın geniş bir kesime ulaşabileceğinin somut bir örneğini teşkil eder.
Teras Sergileri programı, sanatın mekânla ilişkisini yeniden düşünürken, büyük ölçekli heykelleri kent içindeki yüksekliklere taşıma olanağı sağlar. Bu program, Türkiye’de açık hava heykeli alanında az bulunan büyük ölçekli platformlardan birini inşa eder. Bu yönüyle Elgiz, mekânsal sınırları zorlayan sanatçılara, kentin göğe uzanan yapılarına entegre olabilecek çalışmalar sunma imkânı verir.
SONUÇ OLARAK
Elgiz Müzesi, Türkiye’nin çağdaş sanat tarihine denk düşen bir dönemde, vizyoner koleksiyoncuların iradesiyle filizlenmiş bir kurum olduğundan dolayı kuruluşunun ilk yıllarında verdiği sözleri, kurumsallaşma sürecinde somut işlevlere dönüştürerek yerine getirmiştir. Yapı mimarisi, sergi mekanları ve eğitim/kamu erişimi bileşenleriyle, sanat kurumculuğuna özgün bir yaklaşım göstermiştir.
Ayrıca koleksiyon çeşitliliği, sanat tarihinin farklı akımlarını bir araya getirerek ziyaretçiye bir zaman yolculuğu hissi yaşatırken esasında teras sergileri gibi özgün projeler ise mekân ve sanat arasındaki sınırların yeniden kurulmasına imkân tanımıştır.