Hamaney Nerede? İran’ın En Karanlık Haftası ve Fısıltı Koridorundaki İktidar Mücadelesi
İran’da bir haftadır süren sessizlik, savaşın gürültüsünden daha ürkütücü. İsrail ile çatışmaların en sert döneminde, ülkenin en kritik ismi Ali Hamaney’in ortadan kaybolması, Tahran’dan Beyrut’a, Washington’dan Moskova’ya kadar tüm koridorlarda aynı soruyu yankılatıyor:
“Hamaney nerede?”
Ve bu soru artık sadece bir merak değil; İran siyasetinin geleceğini belirleyecek bir kırılma eşiği haline geldi.
Sığınakta mı, hasta mı, hedefte mi?
İran devlet televizyonunda spikerin bile dayanamayarak “İnsanlar çok endişeli, yüce liderin durumu nedir?” diye sorması, aslında rejimin içindeki paniğin göstergesi. Verilen yanıt mı?
Sadece şu: “Hepimiz dua etmeliyiz.”
Dua çağrısının yapıldığı yerde genelde iki ihtimal vardır:
Ya durum çok ciddidir, ya da anlatılamayacak kadar karışıktır.
Üstüne bir de Hamaney’in “üç kişinin olası halef olarak görevlendirildiği” iddiası eklenince, İran’ın en güvenlikli kapılarının arkasında bir iktidar mücadelesi yaşandığı artık fısıltı olmaktan çıktı.
Siyasi elitler bile bilmiyor
Son bir hafta içinde üst düzey komutanlara ve bakanlara sorulan her soru, aynı duvara çarpıyor.
Görüştüler mi? Gözleriyle gördüler mi? Talimat mı aldılar?
Hepsinden gelen yanıt benzer: Kaçamak cümleler…
Bir ülkenin en tepesindeki isim ortadan kaybolur da generaller bile “görmedim” derse, ortada sıradan bir sağlık arası yoktur.
Bu sessizliğin anlamını İsrail tehdidiyle açıklayanlar da var. Devrim Muhafızları Komutanı Safavi’nin oğlu, “İsrail ateşkes sırasında bile suikast düzenleyebilir” diyerek güvenlik önlemlerinin artırıldığını doğruluyor.
Ama bu bile soruyu ortadan kaldırmıyor:
“Eğer sağlıklıysa neden tek bir kare bile vermiyor?”
İktidar koridorlarında savaş başladı bile
New York Times’ın kulis bilgilerine göre, Hamaney’in görünmezliği İran iç siyasetinde yeni bir kapı açtı. Siyasetçiler ve generaller, şimdiden ittifaklar kuruyor. Herkes, Hamaney sonrası İran’ın nasıl bir çizgi izleyeceğini şekillendirmeye çalışıyor.
Bir grup, İran’ın nükleer programı ve İsrail’le çatışma konusunda sertlik yanlısı.
Diğer grup ise daha pragmatik: Diplomasi, müzakere, ABD ile diyalog.
Bugün için öne çıkan kanadın diplomasi yanlıları olduğu söyleniyor. Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ve askeri kanattan Mousavi gibi isimler, devlet aklını “krizden çıkarmak” üzerine kuruyor.
Bu tabloyu değerlendiren bir analistin cümlesi çok çarpıcı:
“Hamaney yokken İran, kendi içinde sessiz bir liderlik savaşı yaşıyor.”
Hamaney’i göremezsek ne olur?
Chatham House’dan Sanam Vakil’in sözleri aslında tüm tabloyu özetliyor:
“Aşura’ya kadar Hamaney’i göremezsek bu kötüye işarettir.”
Aşura, temmuz başında. Yani İran’ın sadece birkaç günü kaldı.
İran gibi merkezi karar alan, tek bir kişinin imzası ve nefesiyle ayakta duran bir ülkede liderin kaybolması, sadece bir sağlık meselesi değildir; bir rejim meselesidir.
Cenaze mi, kriz mi, yeni dönem mi?
En çarpıcı açıklama, Khaneman gazetesi genel yayın yönetmeni Mohsen Khalifeh’ten geldi:
“Hamaney ölürse, cenazesi tarihin en büyük töreni olur.”
Bu cümle, İran’ın en üst kademesinin bile artık “en kötü ihtimali” düşünmeye başladığını gösteriyor. Çünkü Hamaney’in ölümü, sadece bir liderin ölümü değil; İran rejiminin yeniden şekillenmesi anlamına gelir.
Nükleer programdan bölgesel ittifaklara, ABD ile müzakerelerden Hizbullah’a kadar her başlık yeniden masaya yatırılır.
Bu sadece bir kaybolma değil, bir dönemin kırılması
İran bir haftadır liderini arıyor. Halk dua ediyor. Bürokratlar susuyor. Siyasetçiler bekliyor. Askerler alarmda.
Ve dünya şu soruyu soruyor:
“Eğer Hamaney çıkmazsa İran’ı kim yönetecek?”
Bu sorunun cevabı yalnızca İran’ı değil; Türkiye’yi, Ortadoğu’yu ve küresel siyaseti etkileyecek.
Sessizlik büyüyor. Ve her geçen gün, o sessizlik daha anlamlı hale geliyor.
Belki de İran, kendi Aşura’sına doğru ilerlerken yeni bir dönemin kapısı aralanıyor.