O Geceyi Unutmamak: 15 Temmuz’un 9. Yılında Hâlâ Aynı Soruyu Soruyoruz: “Ya Millet Sokağa Çıkmasaydı?”
Dokuz yıl geçti… Ama 15 Temmuz 2016 gecesi, bu ülkenin hafızasında hâlâ taptaze duran bir acı, bir direniş ve bir uyanış olarak duruyor. O gece, sadece bir darbe girişimi bastırılmadı; millet bir devletin kaderini kendi elleriyle yeniden yazdı.
O yüzden bugün bu soruyu sormak hâlâ meşrudur:
“Ya millet sokağa çıkmasaydı?”
Cevap çok net: Türkiye, 16 Temmuz sabahına bambaşka bir ülke olarak uyanacaktı.
Gölge planlardan tankların gölgesine
FETÖ’nün devletin kılcal damarlarına nasıl sızdığını yıllarca gördük; ama o gecenin vahim planlarını okudukça insan yine de ürperiyor.
“Bir terör örgütü, ülkenin seçilmiş yönetimini devirmek için yıllarca hazırlık yapmış” cümlesi, hâlâ kulağa bir film senaryosu kadar karanlık geliyor.
MİT Başkanlığına yapılan ihbar, darbe saatinin erkene çekilmesi, Genelkurmay’ın kuşatılması, özel kuvvetlere pusu kurulması…
Her detay, örgütün nasıl gözünü kararttığını gösteriyor.
Ve unutmayalım:
İlk şehit Kara Kuvvetleri Komutanı Çolak’ın koruma astsubayı Bülent Aydın’dı.
Daha darbe bildirisi okunmadan, Türkiye’nin ilk kaybı verilmişti.
Milletin kaderi tek bir cümleyle değişti
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o meşhur çağrısını hatırlayalım:
“Milletimizi meydanlara davet ediyorum.”
İşte o cümle, o gece Türkiye’nin kırılma anıydı.
Tankların üzerine yürüyenler, köprüleri dolduranlar, bomba sesleri altında geri adım atmayanlar…
Bir millet, “Bu vatan bizim” diyerek, çıplak elleriyle darbe planının rotasını değiştirdi.
Bunu yaparken de şunu biliyorlardı:
“Belki dönmeyeceğiz… Ama dönerse ülke kalmayacak.”
Ömer Halisdemir: Bir ülkenin kaderini değiştiren tek kurşun
Saatler 02.14’ü gösterdiğinde Ömer Halisdemir, bir ülkede bir insanın neleri değiştirebileceğini gösteren o tarihi hamleyi yaptı.
Darbenin kritik isimlerinden Semih Terzi’yi etkisiz hale getirerek, darbe zincirindeki en önemli halkayı kırdı.
O gece Halisdemir’in attığı o kurşun, aslında tek bir generali değil; bir işgal planını durdurdu.
Bir ülkenin kaderini bazen bir kişi değiştirir.
O yüzden bugün hâlâ aynı cümleyi kuruyoruz:
“Halisdemir sadece bir asker değil, bir çağ dönümüdür.”
Meclis bombalandı: Demokrasi tarihindeki en kara an
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez TBMM bombalandı.
Bu cümleyi her kurduğumda içimde bir şey acır.
F-16’ların attığı bombalar yalnızca duvarları değil; Türkiye’nin demokrasi sınavını da yıktı, yeniden yaptı.
O gece Meclis’te yaralananlar, dakikalar içinde toplanıp tekrar kürsüye çıkan vekiller…
Bu direniş, dünyada eşi olmayan bir sahnedir.
21 saatlik destan
Darbe girişimi tam 21 saatte bastırıldı.
Bu süre, bir ülkenin hem ölüm-kalım savaşı verdiği hem de yeniden doğduğu bir zaman dilimiydi.
Sokaklarda millet, kışlalarda vatansever askerler, devletin tüm kurumlarında direnen kamu görevlileri tek bir ortak cümlede buluştu:
“Bu vatan teslim edilemez.”
253 şehit…
Binlerce yaralı…
Ama sonunda kazanan bir millet oldu.
Fetullah Gülen öldü, ama bıraktığı karanlık hesap kapanmadı
15 Temmuz’un planlayıcısı olarak uluslararası hukukun peşine düştüğü Fetullah Gülen, 2024’te Pensilvanya’da öldü.
Ama bu, davanın kapandığı anlamına gelmiyor.
Çünkü 15 Temmuz’un bıraktığı travma, sadece bir terörist başının ölümüyle bitmez.
Gerçek hesap, milletin hafızasında kapanır.
Ve bu millet, hafızasını kolay kolay kaybetmez.
15 Temmuz’u unutmak, geleceği unutmaktır
Bugün 15 Temmuz’un 9. yılı.
Kimi için resmî tatil, kimi için tören, kimi için sadece bir gün…
Ama bu ülke şunu asla unutamaz:
“15 Temmuz bir gecelik bir kalkışma değil; bir nesillik bir uyarıdır.”
O gece tankların önüne yatanlar, sabaha kadar direnenler, “Devlet benim” diyenler olmasaydı bugün bambaşka bir ülkede yaşıyor olacaktık.
Bu yüzden o geceyi hatırlarken sadece geçmişi değil, geleceğimizi de koruyoruz.
Ve yine aynı cümleyi kuruyoruz:
“15 Temmuz’u unutursak, 16 Temmuz’u yaşayamayız.”