İstanbul
Açık
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Londra Büyükelçiliğimizden bir diplomasi hikâyesi: “Kadını öldürdük” çığlığı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

“... Koşa koşa Büyükelçime gittim. Hıçkıra hıçkıra “kadını öldürdük” anlamında bir şeyler söylediğimi hatırlıyorum. Büyükelçim beni teselli etmeye çalıştı. Olmadı.”

Emekli Büyükelçi Kaya Türkmen'in T.C. Londra Büyükelçiliğinde 2. Kâtip olduğu günlerden, anektod..

Anının tamamı aşağıda; öncesinde, görünmez diplomasi dünyasının kapısını aralayalım..

Diplomasiyi dışarıdan izleyenler için her şey çoğu zaman resmî cümleler, protokol kuralları ve kuru haberleşme metinlerinden ibaret görünür. Oysa o metinlerin satır aralarında, bir ülkenin yönünü olduğu kadar, tek tek insanların kaderini de değiştiren küçük sarsıntılar gezinir.

Global İlişkiler Forumu’nun, emekli büyükelçilerin anılarını bir araya getirdiği 2021 basımı “Açık Telgraf” ve ardından geçtiğimiz yıl tam da bugünlerde gelen “E-Yazı” kitaplarını elime aldığımda, tam da bu sarsıntıların izini sürüyorum aslında.

Devletin diliyle yazılmış gibi duran bu metinlerde, bir anda insanın dili, insanın kalbi öne çıkıyor.

Kitabın başındaki açıklayıcı not, dışişlerinde haberleşmenin ne kadar hayati olabildiğini hatırlatıyor:

“Açık telgraf”lar, “şifreli yazı”lar, merkezle temsilcilikler arasındaki bilgi akışı… Kâğıt üzerinde teknik görünen bu ayrımlar, gerçekte bazen bir hayatın seyrini, bir kariyerin yönünü, bir insanın vicdan yükünü belirliyor. Bir kripto satırının zamanında ulaşması, bir açık telgrafın “zararsız” sayılması, sadece bürokratik bir sınıflandırma değil; ardında uykusuz geceler, titreyen eller, kolay kolay unutulmayan anlar var.

Emekli diplomatların yıllar sonra dönüp yazdıkları satırlar, o yüzden bana “resmî tarihin gayriresmî kalp atışları” gibi gelmiştir hep.

Bazı sayfalarda, bir cümlenin altını ister istemez kalın kalın çizmek gerekiyor. Genç bir diplomatın, görev yerinde yaşadığı birkaç günün ağırlığı satır aralarından sızıyor; kelimeler, bir anda görev tanımını aşıp insan kırılganlığına dönüşüyor.

O satırları okurken, meselenin sadece protokol ve liste yönetimi değil, insanın kendi içiyle mücadelesi olduğunu düşündürüyor.

Tam da böyle bir duygunun içinden geçen bir anı, emekli büyükelçi Kaya Türkmen’in kaleminden gelen o satırlar..

Ve bir dönemi doğru anlamak yönünden de bir bakış açısı:

"1986 yılının şubat ayında Başbakan Turgut Özal İngiltere’ye resmi bir ziyarette bulundu. 12 Eylül darbesinden sonra ilk kez bir Türk Başbakanı bir Batı ülkesini ziyaret edecekti.

İngiltere’yi Türkiye Başbakanı olarak en son 1952 yılında Adnan Menderes ziyaret etmişti. Biraz da Türkiye ile ekonomik ilişkileri geliştirmeyi hedefleyen ve bu çerçevede Türkiye’deki çeşitli devlet ihalelerine ilgi duyan İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’in yardımıyla gerçekleşecek ziyaret bu nedenlerle büyük önem taşıyordu.

İki ülke makamları ziyaret tarihini kararlaştırır kararlaştırmaz büyükelçilik olarak hazırlıklara başladık. Bana büyükelçiliğin en kıdemsiz memuru olarak ziyaretin protokole ilişkin düzenlemeleri verildi.

Özal’a Milli Savunma Bakanı Zeki Yavuztürk ve bazı milletvekilleri refakat edecek, Başbakan daha önce gerçekleştirdiği Uzak Doğu ülkelerini ziyaretlerinde olduğu gibi Londra’ya da kalabalık bir iş insanı heyetiyle gelecekti.

Programda Başbakan Thatcher’e ilaveten bazı bakanlarla görüşmeler, Avam Kamarası’nı ziyaret ve Londra’da yaşayan Türk toplumuyla bir araya gelinmesi dışında iki önemli akşam yemeği yer alıyordu.

Bunlardan birincisi Başbakan Thatcher’in Downing Street 10 numarada vereceği yemek, diğeri ise 19 Şubat akşamı Lord Mayor’un Guildhall’da vereceği ve yaklaşık 500 kişinin davetli olacağı yemekti.

Lord Mayor of London, Londra’nın tarihi merkezi olan City of London’un belediye başkanı ve ülkenin aynı zamanda finans merkezi olan City’yi yöneten meclisin başkanıdır.

City’nin özel bir statüsü ve yüzyıllardan kalma gelenekleri vardır. Örneğin hükümdar, City sınırlarına girmek için Lord Mayor’dan izin almak zorundadır.

Lord Mayor’un çalışma ofisinin de yer aldığı tarihi Guildhall binasında verilen ziyafetler büyük törensellik taşırlar ve konuk devlet adamlarına burada yemek verilmesi ilişkilere atfedilen önemi gösterir.

Başbakan Özal’a Lord Mayor tarafından yemek verileceği kesinleşince Büyükelçim rahmetli Rahmi Gümrükçüoğlu beni Guildhall’a göndererek kendimi tanıtmam ve oranın protokolünden sorumlu kişiyle görüşmem talimatını verdi.

Guildhall’un Protokol Şefi Bayan Robinson’u ziyaret ettim. Birlikte o muhteşem binayı gezdikten sonra odasına geçtik ve bana 19 Şubat akşamı verilecek yemeğin düzenlemeleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler verdi.

Yemekte Türk tarafına 200 kişilik bir kontenjan verileceğini, bizim tarafımızdan kararlaştırılacak 200 ismi kendilerine en geç yemekten bir ay önce, yani 19 Ocak’ta bildirmemizi beklediklerini, isim kartlarının kaligrafi ustaları tarafından özel parşömen kâğıtlara yazılacağını, masa planı, davetli listesi ve menünün haftalar önce matbaaya verilmesi gerektiğini anlattı. Tüm bunların yüzyıllardır süregelen gelenekler olduğunun altını çizdi.

Bayan Robinson’la görüşmemizin ertesi günü büyükelçilikte haftalık koordinasyon toplantısı vardı. Bu toplantıya büyükelçilik meslek memurları, diğer bakanlıklara mensup müşavirler, KKTC Londra temsilcisi ve Londra Başkonsolosumuz katılırdı.

Hepsi benden kıdemli olan diğer katılımcılardan sonra Büyükelçi sözü bana verdi. Ben de bir gün önce Lord Mayor’un Protokol Şefi’yle aramızda geçen görüşmeyi naklettim.

200 ismi 19 Ocak tarihine kadar kendilerine bildirmemiz gerektiğini söyleyince, Başbakan Özal’ın danışmanlığını yaptıktan sonra, kısa bir süre önce Londra Başkonsolosluğuna atanmış olan rahmetli Nabi Şensoy “Başbakan’la birçok dış geziye katıldım. Heyet listesinin bir ay öncesinden belli olması mümkün değildir.” dedi. “O liste gelmeyecek, sen de kendini üzme.” diye ilave etti.

19 Ocak sabahı geldi çattı.

Büyükelçiliğe gelir gelmez, daha paltomu çıkarmamışken telefon geldi.

Bayan Robinson. “Günaydın Mr. Türkmen, faks numaramızı biliyorsunuz değil mi?” falan.

“Yes, mes, kem, küm”, o günü atlattık.

20 Ocak sabahı yine Bayan Robinson. 21 Ocak yine o.

Bizim ısrarlı taleplerimiz üzerine Bakanlığımızdan arada sırada bazı listeler alıyoruz. Ben onları heyecanla Robinson’a gönderiyorum. O günü kurtarıyoruz.

Ertesi gün yine telefonlar.

Ziyaret iyice yaklaştı. Bayan Robinson, ağlamaklı, 16. yüzyıldan bu yana ilk defa yemeğin tertiplenmesinde alışılagelmiş geleneklerden bazı tavizler vermek zorunda kaldıklarını ve isim kartlarıyla masa planlarını parşömene değil de beyaz kartonlara basacaklarını söyledi.

Ne diyecektik?

Başbakanımızın gelişine bir hafta kadar kalmıştı. Bayan Robinson’u aradım sabah. “Listeden Ahmet’i çıkar Mehmet’i koy” falan diyecektim.

Telefonu açan “Mr. Türkmen, bugün bizi aramayın” dedi. 

“Neden? Mrs Robinson’a isimler vereceğim” diyecek oldum. 

Mrs Robinson’u kaybettik” dedi.

“Nedenini de tahmin edersiniz.” diye ekledi…

Telefonu kapattıktan sonra koşa koşa Büyükelçime gittim. Hıçkıra hıçkıra “kadını öldürdük” anlamında bir şeyler söylediğimi hatırlıyorum.

Büyükelçim beni teselli etmeye çalıştı. Olmadı.

Başbakan Özal’ın Londra heyetinin her gün değişen listesinin bildirildiği kriptolar bir klasörü doldurdu.

Son kripto Başbakan ve heyetini Londra’ya getiren uçaktan bir saat sonra geldi. Oradaki liste ile uçaktan çıkanlar da tutmuyordu.

“Memleketin çivisi çıktı” diye düşünmüştük o zaman.

Meğer daha neler görecekmişiz ilerleyen yıllarda. O yemeğe beni de davet etmişlerdi İngilizler. Ama son dakikada yerimi bir iş adamımıza vermek zorunda kaldım. Guildhall personeli beni mutfakta kendi masalarına davet etti. Orada yedik hep birlikte. Ve inanın çok keyifli bir akşam geçirdim.

Aradan 34 yıl geçti. Bayan Robinson hala rüyalarıma giriyor zaman zaman…"

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...