2026’da Türkiye ekonomisi: Dezenflasyon sürecinde yapısal riskler ve fırsatlar
2026 yılına girerken Türkiye ekonomisi, yüksek enflasyon döneminden “dezenflasyon” sürecine geçişin ilk somut sonuçlarını almaya başladı.
Bugünkü yazımda, fiyat istikrarı, büyüme dinamikleri, finansal sektör görünümü, yapısal dönüşüm alanları, iç ve dış riskler ile 2026’ya ilişkin genel beklentiler kapsamlı şekilde ele alınmaktadır.
1. DEZENFLASYON SÜRECİNİN SEYRİ
2024–2025 döneminde Türkiye, yıllık enflasyon oranlarında belirgin bir düşüş sürecine girdi. Yüksek enflasyonla mücadele politikalarının etkisiyle genel fiyat artışları kademeli olarak kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Merkez Bankası’nın ve kamu politikalarının ortak çabaları bu süreci destekliyor.
Bu dezenflasyon eğilimi, önceki yılın yüksek enflasyon baskısının bir miktar hafiflemesi ve ekonomik aktörlerin beklentilerinin daha stabil bir zemine oturması ile ilişkilendiriliyor. Ancak hâlâ fiyat istikrarının tam anlamıyla sağlandığını söylemek için erken olduğu görüşü yaygın.
2. BÜYÜME BEKLENTİLERİ VE MAKROEKONOMİK GÖRÜNÜM
2.1 Büyüme Tahminleri
2026’ya ilişkin büyüme beklentileri çeşitli uluslararası kuruluşlar ve resmi kaynaklar tarafından üç ila dört civarında pozitif bir oran olarak tahmin edilmektedir:
Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri, 2026 ekonomisinin %3,8 civarında büyüyeceğini öngörüyor.
Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s ise %3,4’lük büyüme tahmini sunuyor.
OECD projeksiyonlarına göre büyüme oranı daha yüksek, yaklaşık %3,9’a kadar çıkabilir.
IMF de tahminlerinde yükseltilmiş bir ekonomik büyüme öngörüsü paylaşıyor. Bu veriler, Türkiye’nin 2026’da istikrarlı ancak hızlı olmayan bir büyüme rotasında ilerleyeceğine işaret ediyor.
2.2 Büyüme Kaynakları
2026 büyümesini destekleyecek temel alanlar şunlar olabilir:
İhracat odaklı üretim sektörü, özellikle otomotiv ve imalat sanayi ihracatı gibi alanlarda artan kapasite. Örneğin Bursa’daki otomotiv üretimi Avrupa pazarına güçlü ihracatla katkı sunuyor.
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin finansmana erişiminin artırılması planları, ekonomide mikro-dinamizmi güçlendirebilir.
3. FİNANSAL SEKTÖR VE ENFLASYON DİNAMİKLERİ
Bankacılık sektöründeki ortam, büyüme adımlarını doğrudan etkileyen bir diğer başlıktır. Büyük bankalar, yüksek kredi maliyetleri, enflasyona göre düşük kredi büyümesi ve sıkı para politikası gibi faktörlerle mücadele etmeye devam ediyorlar.
Enflasyonun adet olarak düşüş eğiliminde olduğu bir ekonomik dönemde bile reel faiz oranlarının yüksek seyretmesi, yatırımcı kararlarını ve bankacılık kredilerinin hacmini sınırlayabiliyor.
4. YAPISAL VE SOSYAL FAKTÖRLER
4.1 Eşitsizlik ve Yaşam Maliyeti
Ekonomideki iyileşme işaretlerine rağmen, konut fiyatları, taşıt maliyetleri ve günlük yaşam giderleri gibi kalemlerde sokaktaki vatandaşı doğrudan etkileyen yükler sürüyor. Bu durum, ekonomik istikrar çabaları ile refah artışı arasında hâlen önemli bir fark olduğunu gösteriyor.
4.2 Su ve Doğal Kaynak Sorunları
2025’te yaşanan ciddi su kıtlığı ve kuraklık, tarım sektörünü olumsuz etkileyen bir çevresel risk unsuru olarak ortaya çıkmış durumda. Bu tür yapısal riskler, ekonomik planlamada su güvenliği ve sürdürülebilir doğal kaynak yönetimini öncelikli hale getiriyor.
5. İÇ VE DIŞ RİSKLER
5.1 Para Politikası ve Küresel Koşullar
Türkiye’nin 2026’da izleyeceği para politikası ve küresel faiz ortamı, büyüme performansı üzerinde kritik rol oynuyor. Fed ile TCMB politika uyumu gibi dış faktörler, sermaye akışları ve döviz kurları üzerinden ekonomi üzerinde baskı oluşturabilir.
5.2 Küresel Ekonomik Aktivite
Dünya ekonomisinin 2026’da geleneksel anlamda dengeli büyüme göstereceği; ancak jeopolitik riskler, ticaret politikaları ve enerji fiyatlarındaki belirsizliklerin riskleri artırdığı tahmin ediliyor. Bu dış görünüm, Türkiye’nin ihracat performansı ve dış talep dinamikleri için önemli bir çerçeve sunar.
6. YAPISAL REFORM VE YATIRIM İHTİYAÇLARI
2026’da Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme rotasını sağlamlaştırması için:
Yatırım iklimini iyileştirmek,
Finansal ürünlere erişimi genişletmek,
Dijital dönüşüm, yeşil enerji, yenilikçi sektörlere ağırlık vermek,
Enflasyon beklentilerini kalıcı olarak kontrol altına almak gibi yapısal adımlar atması gerekmektedir.
OECD ve IMF gibi kuruluşlar, yapısal reformların ekonomik potansiyeli artıracağı konusunda hemfikir.
7. SONUÇ: BİR DÖNEM DÖNÜŞÜMÜ
2026, Türkiye ekonomisi için tam anlamıyla bir kırılma veya stabilizasyon yılı olabilir. Enflasyonla mücadelede ilerleme ve büyüme potansiyelinin yeniden güç kazanması avantaj sağlarken, yüksek maliyetler, sosyal eşitsizlik, finansal sektördeki baskılar ve küresel belirsizlikler gibi riskler süreci karmaşıklaştırıyor.
Özetle:
Türkiye büyüme ivmesini koruma potansiyeline sahip,
Enflasyon baskısı zamanla azalabilir,
Finansal ve yapısal riskler dikkatle yönetilmelidir,
2026 fırsatlar ve riskler arasında kritik bir eşik yılı niteliğindedir.