İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

'NEKBE' FİLİSTİN'İN KADERİ MİYDİ?

YAYINLAMA:

Yıllardan 1948, aylardan Mayıs..

Yafa'daki evimiz Hayy İrşeyd’de yani İrşeyd mahallesindeydi.. Abu Leben caddesi üzerindeydi, denize yakındı, o gün akşamüstü kumsalda vakit geçirmiştik. Sabaha karşıydı, derin uykumuzdan kapımıza vurulan sert dipçik sesleriyle uyandık. Gün ağarmak üzereydi, havada hafif bir serinlik ufka doğru nem bulutları asılıydı, camdan görebiliyordum. Özellikle Menşiyye mahallesi yönünde sokaklara giderek artan bir uğultu ve bağırışlar hakim oluyordu. Amcam, dedem döşeğinden fırladığı gibi telaşla kapıya koştu. Kapıdaki askerler evden derhal çıkmamızı istiyor, sorulan sorulara yanıt vermiyordu. Evden çıktık, komşularımız gibi kapı önüne dizildik, neler olacağını artan bir kaygıyla izlemeye başladık.

Zaten aylardır Siyonist milislerin Arap köylerini bastığını, kadın çocuk bebek demeden masum insanları öldürdüklerini duyuyorduk. Üstelik bir ay önce yani 9 Nisan 1948’de Irgun ve Lehi adlı Yahudi terör guruplarının Deyr Yasin adlı köyü basarak aralarında bebeklerin de olduğu yüzlerce silahsız masumu evlerine bomba atıp silahla tarayarak katlettiklerini biliyorduk. Bu saldırı şimdiye kadar yapılanların en kalleşçe olanıydı. O kadar ki, geleneksel inançlı Yahudiler bu durumdan utanç duyup Rabbileri aracılığıyla Ürdün kralı Abdullah’a özür dileyen bir mektup gönderdiler. Evden son çıkışımızdı. Geri dönüp ceket dahi almamıza izin verilmedi. Dedem kilitlemesine dahi izin verilmeyen evinin anahtarlarını elinde sımsıkı tutarak bastonuna yaslandı. Guruplar halinde toplanma kamplarına gönderildik ve o günden sonra hayatımız asla eskisi gibi olmadı.

On binlerce Filistinlinin topraklarından, evlerinden sökülüp atıldığı, bir daha dönemediği ‘Nekbe – Felaket’ olarak her yıl anılan zorunlu göçü böyle anlattı Abu İbrahim. Geçkin yaşına rağmen anıları dün gibi tazeydi. Yıllar sonra gidebildiği mahallesinde ellerinden zorla alınan evlerinin yerine yenileri yapılmış veya aynı evler Yahudiler tarafından işgal edilmiş. Bu yılın sonuna doğru Başı Şeria’da Filistinlilerin topraklarından atılması ve çektikleri acıları konu alan bir müze açılacak. Filistinli yetkililerce 17 milyon dolara mal olacak müzenin bölgede bir ilk olacağı söyleniyor.

Evlerinden 1948’te atılan ve çoğunluğu Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısır gibi civar ülkelere göçmek zorunda bırakılan Filistinlilerin artık topraklarına geri dönme ve evlerini geri alma şansı yok. Geçmişte İsrail ile yapılan pazarlıkların önemli bir alanını oluşturan bu Filistinlilerin durumu, kendi yetkililerinin de kabul etmesiyle şuan görüşmelerin tümüyle dışında. Oysa, bu Filistinliler yani ‘1948 Zorunlu Göçerleri’, Ürdün hariç sığındıkları her ülkede hala ‘haymatlos’ yani ‘vatansız’ statüsündeler. Hala kamplarda yaşıyorlar, hala devlet dairelerinde kariyer yapamıyor ve diğer devlet işlerinde çalışamıyor, hala özgürce seyahat edemiyorlar.

Bu kampların adları geçen on yıllar süresince artan nüfus ve daha yerleşik hayata geçen Filistinliler sayesinde artık birer kasaba büyüklüğünde olmalarına rağmen hala ‘muhayyem’. Lübnan’da Sabra ve Şatila (bu iki kamptaki katliamlara daha sonraki yazılarımızda özellikle değineceğiz) kampları ile Ürdün’ün başkenti Amman’da Suveyleh’ten Cereş’e giderken geçeceğiniz Bak’a kampları bu duruma en iyi örnekler. Ürdün’ü diğer civar ülkelerden bu Filistinliler konusunda ayıran en önemli özellik, topraklarından zorla sökülüp atılan ve bu ülkeye sığınmak zorunda kalan Filistinlilerin her birini nüfusuna alıp vatandaşlık vermesi. Bu sayede Ürdün’deki Filistinliler, yerel halk ile aynı vatandaşlık ve insani haklara sahip. Hatta şuan Ürdün nüfusunun yarıdan fazlası Filistin kökenli.

Son söz: Nekbe mağduru Filistinliler evlerinin anahtarlarını hala ellerinde sımsıkı tutuyorlar. Sabra ve Şatila kamplarında defalarca ziyaret ettiğim dostlarım için O anahtar hala yaşam güçleri, katlanmak zorunda kaldıkları tüm adaletsizliklerin ve ihanetlerin sembolü.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...