İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

DIŞTA İYİ DE , İÇERİDE?

YAYINLAMA:

Kavga dramatiktir, ilginçtir. Barış onun yanında yavan kalır. Komşuda karı koca dövüşüyorlarsa, kapılarına koşup kulak veren çok olur. Dargınken barışıyorlarsa, “Dinle bak, ne güzel sözler söylüyorlar” derseniz?…“Hı, iyi” diye baş sallar, aldırmazlar. Oysa fantezi türünden, “havai” bir kavram değildir barış. Her zaman somut yararı vardır. Issız adaya düşen iki kişi iyi geçinirlerse birlikte avlanır, meyve toplar, toprağa bir şeyler ekip karınlarını doyururlar. Ömürleri boğuşmakla geçerse aç kalırlar.

Ülkeler arasındaki ilişkilerde de geçerlidir bu. Bakın, kavgalı olduklarımızla uzlaşacağımızın açıklanması anında nasıl sevinç, rahatlama ve bereket yaratmaya başladı. Barışın lafı bile iksir oluyor. Dış ilişkilerimizden çıkan dersten iç ilişkilerimizde yararlanacak mıyız?

Neredeee!

Ülkemizde genel dalaş var. Kavga gerektirecek gerçek nedenler bulunsun bulunmasın, kişiler, gruplar, kesimler sürekli gırtlak gırtlağa. Cinneti durduracak, kutuplaşmayı geriletecek kültürel araçlar devletin elinde fazlasıyla mevcut ama kullanılmıyor. Tersine, gerginliklerin artırılmasına alet olunuyor. Uzak durmak istediğim halde içine çekildiğim bir durumu örnek göstereyim. Devlet Tiyatroları’nın usulsüz bir koordinasyon toplantısının İzmir’de yapılmasına çalışıldı. Rejisör Mehmet Ege davet edilmediği toplantıya “Beni yetiştiren, ömrümü adadığım ocağın içine düşürüldüğü duruma kayıtsız kalamam” diyerek bir sanatçı arkadaşıyla birlikte katıldı. Düşündüklerini Genel Müdür vekilinin yüzüne karşı açıkça söyleyerek onunla sertçe tartışmışlar. Sağlık durumu zaten iyi olmayan Ege başkente sinir içinde döndü, birkaç gün geçmeden hayatını kaybetti. Toplantıya ilişkin raporunu Cumhuriyet gazetesine vermeyi vaat etmiş. Gazete belgeyi bulup yayımladı.

Toplantıda Genel Müdür vekili olumlu icraat diye “Refik Erduran’ı ben görevden aldırdım” buyurmuş. Görev dediği Edebi Kurul üyeliği olacak. Kritik her şeyden habersiz ya, o üyelikten benim çoktan (sayın Topçu’nun bakanlığı sırasında) istifa etmiş olduğumu da bilmiyor. Asıl önemli rezalet o değil. Edebi Kurul üyelerini atama ve görevden alma yetkisi yalnız Kültür Bakanı’na aittir. “Aldırdım” ne demek? Bakanı emrinde mi görüyor? Duymuşsunuzdur: “Şecaat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler”. (Yiğitliğiyle övünürken Roman eri hırsızlığını anlatır). O hesap.

Söz konusu kişi kesin megalomaniden ve başka ruhsal rahatsızlıklardan mustarip olduğundan şaşmadım. Kendisi dünya çapında dalkavukluk ustası. Sırnaştığı kişilerin yüzünde tebessüm görürse onları dümen suyuna soktuğuna inanıveriyor. Bana da “Tayyip’i kafaya aldım” dediğini aylar önce birçok yerde yazıyla kamuoyuna duyurdum ya. Tekzip edilmedi. (Edilemez de. Mahkemede inkâr yoluna gider ve yeminden sonra kanıtlarla aksi sabit olursa hapse girer.)

Ey sayın eski ve yeni Kültür Bakanları! Aslında bütün bunlar lafügüzaf. Önemli olan Atatürk ve Muhsin Ertuğrul yadigârı bir büyük kurumun durumu. Sorumluluğunuzu müdrik misiniz? Bir hab-ı gaflette misiniz yoksa?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...