İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

İŞİN TIBBİ TARAFI

YAYINLAMA:

Bizimki birçok bakımdan şanssız bir toplumdur. Ama büyük bir şansı da var: Düşmanları ahmak. Satranç zekâsı gerektiren yerde pişpirik oynuyor ve hep yeniliyorlar. Yenilmenin de ötesinde, rezil ve perişan oluyorlar. Savaşta harekât başarısı kazanmanın ilk şartı kurmayca hazırlanmaktır. Yani aradaki güç dengesini doğru hesaplamak, psikolojik ortamda ağır basmak (adamlarınız kendilerini “haklı tarafta” hissetmeli) ve -en önemlisi- iyi zamanlama yapmaktır. Nasıl olsa kazanırım diye paldır küldür kavgaya girerseniz fena dayak yersiniz. Darbe de bir çeşit harekâttır. Başarıya ulaşması kurmayca akıl gerektirir.

Bizde olana bakın. Durup dururken manyakça (kazanılamayacak) bir saldırı. Ve çabucak muazzam bir yenilgi. Tam bir cinnet tablosu. Neden böyle? Çok basit: Saldıranların mürşidi deli de ondan. Lafın gelişi söylemiyorum. Niyetim hakaret de değil (düşene vurmam). Ama gerçek gerçektir.

Söz konusu hazret yıllar önce -Pennsylvania sakini olmadan- beni Van’a davet edip oradaki okullarını gezdirdi. Düzgün yerlerde öğrenci kızlar bilgisayarlarla “modern eğitim” alıyorlardı. Altunizade’deki karargâhında iki kez görüştük. Çok nazik, çok mültefitti. Amacı da ne kadar milliyetçi olduğunu göstermekti (odasının duvarlarında Yavuz zırhlımızın, kanatları Türk bayraklarıyla süslü jet filolarımızın rengârenk posterleri vardı). Ama konuşmalarında bir tuhaflık da vardı. Düşüncelerin akışında yer yer kopukluk ve tutarsızlıklar oluyordu. İkinci görüşmemizden tedirgin ayrıldım. Orta Asya gezisine katılıp oradaki okulları da görme davetini kabul etmek gelmedi içimden. Sonra, bir gün, merak edip televizyon konuşmasını izledim. Ve birden kafamda jeton düştü. O nezaket timsali kişi ellerini ve gözlerini tavana kaldırmış, “Eviniz barkınız yıkılsın, ocağınıza ateş düşsün” diye beddua yağdırıyordu birilerine! Gücünü “dünyevî kaygılardan geçmiş, kendini ulvî konulara vermiş, başkalarının hayrına adamış bir bilge” diye bilinmesinden alan kişi -eğer akıl sağlığı yerindeyse- o ünü birkaç cümleyle dinamitler mi?

Hazretin pek çok akıllı, hatta aklıevvel kişiyi uzun yıllar boyunca nasıl kandırmış olduğuna şaşanlar var. Ben hiç şaşmıyorum. Başlangıçta ben de kanar gibi oldum. Karşısındakine “onun istediği kişi” numarasını başarıyla yapmak akıl hastaları arasında sık görülen bir hünerdir. Asıl şaşılacak şey bireylerin değil de akılcı eğitim almış grupların nasıl mürit haline getirildiğidir. Tutuklananlar arasındaki yüksek rütbeli subay bolluğuna bakın. Çoğu kurmay eğitimi almışlardır. Şimdi yapılması gereken de bunun nedenlerini araştırmak, bulmak ve gidermektir.

Kolay gele!

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...