İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

ŞAŞIRMAYIN! NE YAPACAĞIZ ŞİMDİ?

YAYINLAMA:

“Aman birlik beraberlik havası bozulmasın” diye dayatılmış bir sahte sağduyu dürtüsüyle yutkunmaya devam mı edeceğiz? Hani iki-üç eşkıya köyü basıp erkekleri meydana toplamış. Sıraya dizmiş. Sonra birer birer öldürmeye başlamış. Arkalardan bir genç önündeki ihtiyara, “Dayı” demiş, “Yahu hepimizi teker teker öldürüyorlar. Hep birlikte çullansak üzerlerine, üç-beş ölürüz ama çoğumuz kurtuluruz” deyince, ihtiyar kızmış, “Sıranı bozma. Anarşi çıkarma!” diye fırçalamış ya…

Fıkra; evet… Halimize uyan bir fıkraydı bugüne kadar. Yine o fıkraya geri mi döneceğiz. Yoksa “Ulan meydana inip destan yazan halk, hadsiz bir takım kalemşorların, bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam diye hakaret ettiği halktır” diyebilecek miyiz?

Demeliyiz.

Olan bitenin tarifini kimi zaman canımız yanarak, kimi zaman gurur duyarak, kimi zaman risklere göğüs gererek yapamazsak, yine birileri fırsat kollamaya başlayacak. Hoşgörü, diyalog, barış, kardeşlik… Tamam. Köküne kadar. Hem dinim emrediyor hem örfüm… Ama kime hoşgörü? Kime barış? Kim kardeş? Gözleri yuvalarının içine kaçmış halde hala Türk milletine hakaret eden Pensilvanya manyağının peşinden gidenleri, kardeşlik adına uyansınlar diye omuzlarından tutup duvara çarpmalı ve hatta tokatlamalıyız.

Hangi partiden, inançtan, mezhepten olursa olsun, devletini ve milletini Can Dündar gibi sağa sola şikâyet edenleri ve onun gibi alçakları savunanları “etkisiz” hale getirmeliyiz. Bu ülkenin en ayrıcalıklı, en yüksek makamı 15 Temmuz itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, olabilmektir.

Profesör, gazeteci, siyasetçi, estek, köstek fark etmez… O kamyon süren ablam… Tankın önüne atlayan dayım… Hain generalin alnına sıkan astsubayım… Havaalanında kuleye baskın düzenleyen büfeci kardeşim… Genelkurmay karargâhına koşan delikanlı komşum… Bu ülkenin profesöründen, generalinden daha yüksek rütbeli yetişmiş insanlarımızdır… Eşim başörtülü diye bir zamanlar bizi ailece Askeri Müze’nin kapısından döndüren alçak zihniyet 15 Temmuz itibarıyla, din tüccarlarıyla, Atatürk tüccarlarıyla, kripto çağdaşlarla birlikte “Hainler Mezarlığı”na gömülmüştür.

Biz bu ülkenin asli unsurları olarak yeni bir merhaledeyiz. Bizi nasıl tarif ederseniz edin. Fark etmez. Belki kuşbaşı aldığınız kasabız… Belki bahçenize bakan bahçıvan. Belki kapı komşunuz. Belki daha önce tanışmadığınız bir genel müdür, şirket sahibi, tesisatçı, mühendis, muhasebeci… Dedim ya fark etmez. Sokağa indiğimizde tanırsınız ama. Tankın namlusunda poz veren adam hani… Veya ön safta köprüde ölen… Sessiz, sakin, sağduyulu ve sabırlı Türk milleti… Yüz verdiğimiz çocuk şımardı. Tokadı hak etti. Hepsi bu. Başa dönelim. “Birlik beraberlik havası bozulmasın” teranesi geçersizdir. Biz zaten sessiz bir “birlik- beraberlik” olarak sabrettik hep. Ama bitti. Bizden biri Cumhurbaşkanı olur, sabah ezanı okur, şaşırmayın… Bu ülke bizim çünkü.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...