İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

TÜRK OLMAK! UNUTTUK TABİ...

YAYINLAMA:

Dilimizde halk tabiriyle “macır” olarak telaffuz edilen anlamını kaybetmiş fakat alt kimlik tarifi olarak işe yarayan bir kelime var. “Muhacir”in deforme olmuş hali. Yani hicret eden. Yani göç eden. Balkanlardan çeşitli tarihlerde acılarla gelen... Sonra Kafkaslardan… Muhacirlerimiz. Yerini yurdunu zulüm sebebiyle bırakıp yollara düşmek ve gitmek…

Nereye gitmek?

Bizim “macır”larımızın gelecek bir yerleri vardı. Geldiler… Hatta sonra Kuzey Irak’tan geldiler… Ve sonra Suriye’den… Orta Asya’dan gelenler olarak, bırakıp gelmeyi unuttuk biz. Çünkü asaletimizdendir, gelinen yeri, sadece kendimiz için değil, herkes için gelinebilen bir yer yaptık. Yine de geldikten sonra, buralı olmak bir süreçtir. Hele Suriye’den gelenler için çok daha zor bir süreç. Hatta onlara ne kadar iyi davranırsak davranalım, “buralı” olup olmayacaklarına dair bir kuşku vardır onlarda da, bizde de, çünkü bırakıp geldikleri yer, yanıp yıkılsa da belki dönebilme ihtimalleri olan yerdir, vatandır.

Bizim muhacirlerimiz dönmemek üzere geldiler. Suriyeliler ise ne olacağını bilmiyorlar. Bilmedikleri için, kimisi kamplarda, kimisi şehirlerin metruk evlerinde, kimisi yollarda çöp konteynırlarının dibinde, otobanlarda, boyunlarında “açız” levhasıyla, kimisi boğulmuş Aylan bebek, kimisi gelememiş Ümran çocuk… Bu şartlarda yaşamak! Dilini tam bilmediğin, yakınlık hissettiğin ama seni yurdundan çıkaran zalimin düşmanlık ve hainlik ettiği bir ülkede, “araf”ta yaşamak. Çoluk çocuğunla, bıraktıkların ve peşinden sürükleyebildiklerinle gece olunca uyuyabilmek. Uyunabilir mi? Uyku mudur o? Biz bu kavruk, perişan, donuk gözlü insanlara evet kucak açtık; fakat bir yandan tartışıp duruyoruz, ne olacaklar diye? Ne olacakları bir tarafa…

Onlar Allah’ın bir lütfu olarak bize bizim ne olacağımızı anlayalım diye geldiler. 15 Temmuz’da yapılanın karşısında anında uyanabilelim diye… Uyandıktan sonra bize ne yapmaya çalıştıklarını görebilelim diye… Ve şimdi ne yapmak zorunda olduğumuzu kavrayabilelim diye… Suriyeli kardeşlerimizin bu acısına bakıp acilen “Türk” olmalıyız. Zaten Türk değil miydik? Türk’tük ama bu vatanı vatan yapan atalarımızdan ne kadar uzaklaştığımızı 15 Temmuz gecesi anladık.

Abdülhamid’i yalnız bırakırken uzaklaşmıştık Türklükten… Menderes asılırken ne olduğumuzu nasıl tarif edebiliriz? Ve 12 Eylül’e giden yolda birbirimize kurşun sıkarken? “İyi ki olmuş” demek çok acı. Fakat kuklacının elindeki takkeli şarlatandan yediğimiz “şefkat tokat”ı (!) tarihe “Osmanlı tokadı” şiddetini armağan eden millet olduğumuzu hatırlattı bize.

Şimdi hepimizin ve dünyanın farkına varması gereken şu: Sabırlıyız evet ama bakın tanklarımız Suriye’de artık. Çünkü biz Türk’üz. Afgan kardeşlerimizle, Iraklı ve Suriyeli akrabalarımızla karıştırmayın… Bizim gidecek yerimiz yok. Ölecek yerimiz var. Anlatabildim mi? Yani bizim uyandığımız kadar, dünya da uyansa iyi olur. Birkaç yüz subayı ayıkladık diye Türkiye’nin gücünü sınamasın kimse… Çok milyon Türk’üz biz.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...