İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

BAZI BIÇAKLAR KESMEZ!

YAYINLAMA:

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak, her insanın düştüğü bir tuzak. Sonra o fikri, yanlışlığı, komikliği, acısı veya utancı bize ait değilmiş gibi cami kapısına bırakıp kaçıyoruz. Bırakıp kaçtığımızdan kurtulmuyoruz aslında; vaka bizi ilmek ilmek dönüştürüyor. Genetik illiyetin peşimize düşecek olması ise ayrı bir felaket.

Hatasızlık mümkün değil. Ama azaltmak lazım. En büyük engel de, insanın işine gelen hataları kabul edip, belki de gerçek hatalarını ısrarla örtmeye veya sürdürmeye çalışması. Kabulünde sakınca görmediğimiz hatalar önemli bir fasıl. Çünkü onları zaman zaman seslendirerek, olgunluğumuzu ve özeleştirimizi sergileme fırsatı buluruz. Böyle bir “sahtekârca hata kabulü” insanın kendisini kandırmasından ibarettir.

Neyse. Bilgiye dönelim. Bilgi sahibi olmak, fikir sahibi olmak için ilk adım. Bu şart. Ötesi var. Bilgiyle sizi rezil etmeyecek fikirler edinebilirsiniz. Fakat işe yarayacak fikirler üretmek için “hikmet” sahibi olmak gerekiyor. Hikmet nedir peki?

Buna cevap vermeden önce şunun altını çizelim ki, bilgiye tapanların en büyük zaafı, bilginin aciz kaldığı yerleri “çıkmaz sokak” levhalarıyla donatmalarıdır. Mesela beyin… Bilim bütün sırlarına vakıf değil. Otoban haricine çıkmayınız! E bize tam da orası lazım… Ne yapacağız… Başa sararsınız… Milyonlarca sene önce büyük bir patlama vs…

Sudan karaya sıçrayan canlı organizmalar safsatasıyla başlarsanız inanmaya, ebemizin un elediği elekle ayıklar gibi adını koyamadığınız her şeyi “bilimsel değil” diye yaftalar, kafanızı vurup yardığınızda ancak “taş serttir” bilimsel sonucuna varabilirsiniz. Hikmetin ilk merhalesi, kafanızı yarmadan ve hatta taşı ellemeden sertliğini anlayabilmektir.

Hikmet nedir peki? Elbette cevabını veremeyeceğim. Çünkü “aşk” gibi tarifsiz veya bütün tariflerin uyduğu derin ve sınırsız bir kavram. Cevap vermeye kalkışmak, “hikmet ehli” zannedilmeye sebep olur ki, şu mübarek bayram günü Allah’a sığınırım. Bilgi sert ve net bir zemindir. Her adımda yorar bizi… Hikmetin müşfik terbiyesi olmazsa, inatlarımızın esiri olur, kendimizi düzeltmeden âleme nizam vermeye çalışırız. Bu mümkün müdür?

İnsanın acizliğinin farkında olması, onu pasif kılmaz, aksine enerjisini verimli kullanmaya sevk eder. Velhasıl işimize gelmeyen yerde atlayarak yolumuza devam etmek, arazi şartlarında yalınayak yalpalamak gibidir. Yaratıcımız, “İlmi her isteyene, zenginliği istediğime veririm.” buyuruyor. Atalarınız maymun veya kurbağa değilse… Yani “Allah”a inanıyorsanız, İslam’ın çerçevesi içindeki bu ilahi irade düşündürücüdür. Hikmetine kavuşmak huzur verir. Aksi yorar.

“Kurban” ve “bayram” kavramlarını yan yana getiren ilahi sırrı da bilgiyle çözemezsiniz. Sadece bilgi size Hazreti İbrahim ile İsmail’in menkıbesini anlatır. Hikmeti ise uzun bir yolculuktur. Bayramınız mübarek olsun.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...