İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

METROBÜS KAZASI VE PSİKOLOJİMİZ

YAYINLAMA:

“Gerçek anlamda sorumlulukla davranmak ve sahici insanlık sadece iç ve dış dünyayı bütünleyen, bağımsız bir kendilik temelinde mümkündür. Umudumuz buradadır.” Arno Gruen Bazı şeyler değişmeli… Bu ülkede her gün “asla olmaz” dediğimiz şeyler oluyor. Daha bir gencin sırf giyiminden dolayı toplu taşımada darp edilmesinin şaşkınlığını üzerimizden atamamışken dün sabah güne kaza görünümlü bir öfke kontrol sorunu ile başladık. Ne şans ki iki duygu kontrolü zayıf insanın sebep olduğu bu kazada can kaybı olmadı (en azından henüz!). Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim toplumsal gerilemenin işaretlerinin bu kadar elle tutulur hale gelmesi ve günlük yaşamımıza olan etkileri bir psikolog olarak beni ziyadesiyle rahatsız etti. Toplum olarak farklılıklara karşı tahammülsüzlüğümüzün, öfkemizi kontrol edemeyişimizin ve empati eksikliğimizin nedenlerinin hepsini ayrıntılı anlatmak mümkün olmasa da biraz farkındalık yaratmak istedim.

Öncelikle empati yoksunluğumuzdan bahsetmek istiyorum. Bir insanın karşısındakine empati duyabilmesi için önce kendi duyguları ile barışık olabilmesi, kendi acısını yaşayabilme kapasitesine sahip olması gerekir. Bilirsiniz bizim kültürümüzde “güçlü görünmek” çok önemlidir. Anneler çoğunlukla çocuklarının acılarını ve üzüntülerini görmek istemezler. Çünkü onlar için, çocuklarının üzgün olması ebeveynlerinin yetersiz oldukları anlamına gelir. Böyle ebeveynler dolaylı ve bilinçdışı yollardan çocuklarına acılarından kaçınmayı öğretirler. Bu çocuklar kendi acılarını hissetmeyen ve şişirilmiş bir balon gibi “güçlü” görünen yetişkinlere dönüşür. Kendi acılarını yok sayan bireyler karşıdakinin de acısını yok sayarlar ve zalim olurlar. Kendilerini kurban durumunda görmemek için hep başka kurbanlar yaratmak ve diğer zalimlerin yanında olmak zorundadırlar… Tecavüzcülerin toplum vicdanını rahatlatacak seviyede ceza almamaları, şort giyen gencin şiddet görmesini normal bulanlar bu zalimliğin örneklerindendir.

İkinci olarak, gerek ülkemizin yakınında olan savaş durumları gerek ülkemizdeki terör tehditleri insanımızı güvenlik hislerinden çok uzaklaştırıyor. En basitinden kendimizi yolda yürürken bile güvende hissetmiyoruz. Toplu taşımalarda ve kalabalık yerlerde kendi kendimizi diğer insanların bombacı olmadığına ikna ederken buluyoruz. Bunun sonucu olarak çoğumuzda anksiyete ve stres semptomları baş gösteriyor. Terörü doğrudan yaşayanlar, bu kişilerin yakınları ve terörü dolaylı yaşayanlar farklı etkilense bile terörün her biri üzerinde ayrı ayrı olumsuz etkileri var. Bu olumsuz etkilerin başında stres, öfke kontrol sorunları geliyor. Ancak ülkede bu travmaların üstesinden gelecek uygun bir ortam yok.

Üçüncü olarak, ülkemizin gündemi sürekli değişiyor. Her güne yeni bir aksiyon ile uyanıyoruz. Her şey o kadar hızlı değişiyor ki beynimizin bunlara uyum sağlaması oldukça zor. Oysa beynimiz tutarlılık ister. Ülkede istikrar ve tutarlılık olmadığı için insanlarda psikolojik gerilim oluşuyor. Yarın ne olacağını bilemeden yaşamak bizleri geriyor ve stres faktörlerini arttırıyor. “An” da olmamızı, uzun vadeli planlar yapmamızı zorlaştırıyor. Hâlihazırda ruhsal sıkıntısı olanların sıkıntıları artıyor. Olmayanlar ise ruhsal sıkıntı yaşamaya oldukça hazır hale geliyor.

Dördüncü olarak, ne yazık ki ülkemizde farklı grupların birbirine tahammül seviyeleri çok az. On yıllardır iktidarda olan her kim ise kendinden farklı olanı çoğunlukla adil olmayan yollarla bastırmaya çalıştı. Bu iktidar mücadelesi o zaman için ezilen gruplarda öfke birikmesine sebep oldu. Bu öfke birikmeleri ise, kendileri iktidar sahibi olduklarında benzer şeyleri diğer gruplara yapmalarına sebep oldu. Bu bir domino etkisi ile günümüze kadar geldi. Diyalog, sevgi, adalet gibi şeyler sözde kaldı. Zaten toplumsal olarak gerileyen toplumlarda kişiler bireysel kimliklerinden ziyade grup kimliklerine sarılırlar ve diğer kimliklere karşı radikalleşirler. Sınırlar daha belirgin bir hal alır.

Sonuç olarak, ülkece bir yenilenmeye, toplumsal travmalarımızın ve yaslarımızın üstesinden gelecek uygun ortamlara ihtiyacımız var. Travmalarımız çözümlendiğinde, iktidar sahibi kişiler ülkenin tamamını adil bir şekilde kapsadığında bizler de psikolojik olarak rahatlayacak ve üzerimize gelecek iç ve dış tehditlere karşı daha güçlü olacağız. Bu günlerin gelmesi dileğiyle…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...