İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

KÜLTÜR KARIN DOYURUR

YAYINLAMA:

Kültür karın doyurur mu? Acıktıysanız önce bir şeyler atıştırın sonra okursunuz. Çünkü kültürün karnınızı doyurması için biraz zamana ihtiyaç duyacaksınız.

Kültür endüstrisi kavramı yüzyılın önemli tezlerinden biridir. Bu yüzyılda kültür ürünlerinin bilginin yayılması için araç değil ekonomik bir değer olarak tanımlanmasını ifade eder. Soran olursa Frankfurt Okulu, Adorno filan dersiniz. Gerisini sormazlar.

Bu kültür meselesi zaman zaman kültürel iktidar vesaire gibi kavramlarla gündeme gelir. Sonra bir daha akla düşünceye kadar gündemden düşer. Şimdi kültür endüstrisinin nasıl karın doyurduğunu biraz inceleyelim.

Bir dil var ve kültürel üretim ekseriyetle bu dilde yapılıyor. Bu dili kendi dilinize çevirmek için onu bilmeye, anlamaya ihtiyacınız var. Kültür endüstrisine hoş geldiniz. Dili öğrenmek için kursa gittiniz, o dildeki kitaplara para verdiniz. O dili öğrenmeye çalıştınız ama öğrenemediniz. Ülkesine gitmeniz gerekti. Kültür endüstrisinin koridorlarına hoş geldiniz. O dili öğrendiğiniz varsayıyorum. Sonra o ülkede üretilen her şeyi kendi ülkenize transfer etmeye başladınız. Sadece kültürel ürünlerden söz etmiyorum. Mobilya da olur, çikolata da… Hem de bunları bayıla bayıla yapıyorsunuz. Zira hayallerinizi bile onların kitapları, dilleri üzerinden kurdunuz.

Kültür karın doyuruyor işte. Kitaplar, kültürel yatırımlar karın doyuruyor. Sadece İngilizce öğrenmek için her yıl 500 bin kişi İngiltere’ye gidiyor. Eğitim materyalleri için 5 milyar liradan fazla pazar hacmi var. Büyük işler değil mi?

Bu döngüyü kırmak ve kültür alanında söz sahibi olmak isteyen ülkeler de var. Bunlardan biri Türkiye… Yunus Emre Enstitüleri tam olarak bu alanda faaliyet gösteriyor. Henüz yolun başında mı? Evet. Kültür politikası üretmekte zorluklar yaşıyor mu? Ona da evet. Ama şu anda Yunus Emre Enstitüsü önemli biri girişimin başkanlığını üstleniyor: Küresel Kamu Diplomasisi Ağı’na başkanlık yapıyor.

Türkiye’nin başkanlığını yaptığı ağda Polonya, Macaristan, Portekiz, Tayvan, Güney Kore, Filipinler, Nijerya, Singapur ve İsveç de yer alıyor.

Evet, kültür karın doyuruyor. Türkiye’de üretilen içerik, kültür dünyaya yayılıyor. Türk dizileri bunun sadece bir örneği. Türkçe bilen kişi sayısının artmasıyla her alandaki ihracatımız artacak küresel ayak izimizin büyüklüğü de kendini hissettirecek. Kamu diplomasisi dediğimizde artık dünya üzerindeki ana akım medyanın veya miadını çoktan doldurmuş köhne kurumlarının insafsızlığından kurtulmaktan bahsediyoruz.

Türkiye’nin geleceği kültürdedir. Bu toprakların kültürünü çala çala bitiremediler. Almanlar ayrı çaldı, İngilizler ayrı çaldı. Koca koca müze kurup zimmetlerine geçirdiler. Bunun temel nedenlerinden biri bizim kültürü çok hafife almamızdı. Dilimize önem vermeyip, kültürümüzü küçümsememizdi.

Şimdi yeni bir dönemin eşiğindeyiz ve kültür haydutlarının tasallutundan kurtulmamız mümkün. Bunun için öncelikli olarak kendimiz gibi düşünmemiz gerekiyor. Başkalarının taklidi olarak pek kıymetimiz olmaz. Tabii elbette sömürgeci bir anlayışla değil paylaşımcı bir ruhla inşa edeceğiz kültür endüstrimizi. Sadece Yunus Emre isminin dil enstitülerimizin ismi olması istikametimizi net olarak gösteriyor.

Küresel Kamu Diplomasi Ağı başkanlığının Türkiye’nin gönül gücünü artırmasını dilerim.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...