İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

FAKİRİN ZENGİNLİĞİ

YAYINLAMA:

Kişi başına düşen milli gelire göre dünyanın en fazla dış yardımda bulunan ülkesiyiz. Bunun diplomasiye, Türkiye’nin şanına getireceği şeylerden bahsetmeyeceğim. Sadece şunu demek istiyorum: Bizi cömert yapan fakirliğimizdir. Bir kuşak öncesinde hepimizin imkanları dardı. Aynı sofranın başına geçer, aynı sobanın etrafında toplaşırdık. Eğer merhamet hala sokaklarımızdaysa bir parça bunu imkanlarımıza değil imkansızlığımıza borçluyuz. Sanıldığının aksine zenginlik otomatik olarak bir cömertlik ve merhamet duygusu taşımıyor. Aksine, damdan düşenin halinden yine damdan düşenler anlıyor.

Buraya nereden geldik, nereye gideceğiz?

Malum maddi anlamda bazı müşküller içinde ülke. Daha zor günleri gördük mü? Evet. Ülke olarak aç kaldığımız oldu mu? Ona da evet.

İstiklal Harbi zamanında Hint Müslümanlarının yaptığı yardımlardan bahsedilir. Bununla açılan İş Bankası hakkında da çokça söylenti vardır. Gerçek olan şu ki Hindistan Müslümanları o paraları çok zengin oldukları için göndermediler. Aksine dar durumda oldukları ve Türkiye’nin halinden anladıkları için gönderdiler. O paranın lafını bile etmezler şimdi. Çünkü iyilik hesap tutmak için değil Allah rızası için yapılır.

Berekete inanırız. Herkesin nasibinin saklı olduğunu düşünürüz. Eve gelen misafire soframızı açmamızın altında bu vardır, hayata yeni gelen bebeği külfet olarak görmememizde de bunun payı vardır.

Çorbayı herkese yettiği için, biraz daha su katınca bereketlenen bir fukara yemeği olduğu için sever bu topraklar. Simit, herkesin ulaşabileceği bir yiyecek olduğu için sevilir, ekmek bölüşüldüğü için mukaddes kabul edilir.

Şimdi anlamadığımız bir dilden kaygılarla etrafımız kuşatılmaya çalışılıyor. Dolar diyorlar artıyor, tesadüfe bakın Hindistan da aynı dertten muzdaripmiş. Birisi diyor ki doları bozdur, diğeri diyor ki başka şey. İyi de bu toprakların doları yoktur ki. Olsa olsa dolarla borcu vardır. Onu da olsa olsa eli bollaşınca öder. Fazla parası olduğu zaman akıllı yatırımlar yapar. Camiye yardım eder, yetimin elinden tutar... Doları bir yatırım olarak görmez ki bozsun.

Bu bizim fakirliğimizin içinde sahip olduğumuz zenginliktir. İşte tam bu nedenle Pakistan’la kendimizi kardeş belleriz. Onun için Arnavut’un Boşnak’ın sofrasına oturmaya çekinmeyiz. Halden anlarız biz.

Zenginlik şudur: Bosna Hersek’te camilerde Filistin için para toplanmasıdır. Dar imkanlara rağmen kardeşini kendine tercih etmektir. Zenginlik para ile pulla çok da alakalı değildir. Nasıl ki vatanı sevmek dünyayı sevmenin bir cüzü değilse, dünyadan vazgeçebildiğimiz ölçüde vatanı sevebiliyorsak aynısı zenginlik için de geçerlidir. Evet varlıklı olan çoktur ama onları zengin yapan şey fedakarlıklarıdır. Fakirlik de mala mülke yapışıp ona tamah etmektir.

Var olana şükretmek zenginliği artırır. Şükürsüzlük de fakirliğin ta kendisidir. İpekten kefen, altından mezar taşı olmadığına göre, olsa da anlamsız olacağına göre zenginliği arayacağımız adres bellidir. Fakirlik iyi midir? Elbette hayır. Ondan kurtulmanın ölçüsü de bellidir: Namerde muhtaç olmamak.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...