İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

BANA ALABED'İ KURTARAMAMAK

YAYINLAMA:

Savaş her ne kadar askeri bir terim olsa da içinde barındırdığı hikayeler insanidir. İkinci Dünya Savaşı öncesinde hemen hemen tüm kayıplar anonimleştirilir ve acılar meçhulleştirilirdi. Meçhul asker anıtları da bunun en belirgin sembollerindendir. İletişim imkanları gelişti ve biz artık hayat hikayelerinin şahidi ve aynı zamanda bir parçası da oluyoruz.

İkinci Dünya Savaşı iki temel hikâye ile bizlere ulaşır. Biri Anne Frank diğeri de Er Ryan. Bu hikayelerden Anne Frank, işgal altındaki Hollanda’da tuttuğu günlüklerle savaşın çocuk ruhunda açtığı yaraları gözler önüne serer. Bosna Savaşı’ndaki Zlata’nın günlüğü de benzer bir etkiye sahiptir. Diplomasinin çaresiz kaldığı, acıların sıradanlaştığı zamanlarda masumiyeti temsil eden bir çocuğa kulak vermek bize kendimizi, insan oluşumuzu hatırlatır.

Er Ryan ise bize bir sinema filmi aracılığı ile ulaşmış hikâyedir. Savaş esnasında kardeşlerinden üçü cephelerde hayatını kaybeden James Francis Ryan’ın ailesine canlı olarak teslim edilmesi gerekmektedir. Ölen binlerce kişinin içinde kurtarılacak bir hayatın ne önemi var diye sorabilirsiniz ama o bir kişi birçok kişiye umudunu koruması için ilham verir.

Halep kuşatması, Halep katliamı… Adına ne derseniz deyin büyük bir insanlık trajedisi yaşandı. Dünyanın gözlerinin önünde adına savaş demeye utanacağımız bir facia yaşandı. Halep şehrinde hastaneler vuruldu, çocuklar hayatını kaybetti. Her şey o kadar gözlerimizin önünde oldu ki inanamadık. Hep başka benzetmelerle olan biteni kendi içimizde tanımlamaya çalıştık.

Anne Frank’ın veya Zlata’nın günlüğünden farklı olarak canlı yayında günlük tutan bir kızla tanıştı dünya. Bana Alabed ismindeki küçük kız annesinin kullandığı sosyal medya hesabı üzerinden dünyaya seslendi. Yaşadığı yıkımı ve hayatının allak bullak oluşunu aktardı. Bana’nın yazdıklarından etkilenenler de vardı. Onun kurgu bir hesap olduğunu düşünenler de. Türkiye’nin girişimleriyle Halep’ten çıkan Bana şimdi daha güvenli bir yerde hayatına devam edecek. Ancak yaşananlar bitmiş değil. Bana kurtuldu ama Suriye’de yaşanan dramlar devam ediyor.

Bana Alabed kurtuldu mu diye soracak olursanız iyimser değilim. Suriye’ye barış gelmediği sürece Bana’nın kurtulmasından söz edemeyiz. Binlerce mülteci dünyanın farklı yerlerine savrulduysa Bana’nın kurtulmasından söz edemeyiz. Vicdanımız biraz rahatlayabilir ama asla masumların kurtulduğundan söz edemeyiz. Dünyanın ikiyüzlü tavırları insanlığın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanacak. Türkiye’de Suriyeli mültecilere yönelik nefretlerini kusan kesimler oldukça, Bana’nın Halep’ten kurtulması anlam ifade etmeyecek. Aylan bebek gibi sahile vuran mülteciler oldukça, Avrupa ve Amerika sahtekarlıklarına devam ettikçe Bana kurtulmuş sayılmayacak. Sadece ölen binlerce kişinin içinde tutunacağımız bir hayat ışığı olarak tesellimiz olacak. Hepsi bu kadar…

Bana’nın sevdikleriyle güzel bir ömür geçirmesini temenni ederim. Batı’dan Doğu’ya doğru gittikçe ucuzlayan insan hayatı, istatistik haline gelen trajediler… Sanırım hepimiz aynı geminin içindeyiz ve insanlık gemisi su aldıkça hiçbirimiz kurtulamayacağız.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...