İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

ŞENER ŞEN OLMAK

YAYINLAMA:

Sinema yazarı olmadığım için Şener Şen’in mesleki yönüne vurgu yapmam havada kalır. Ancak bu yıl Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri’nden birini alan Şener Şen’in hayatının sinemanın önüne geçtiği kesin. Baştan başlayalım. Şener Şen, sanat dünyasının içine doğan bir çocuk olarak hiç de kolay bir oyunculuk dönemi geçirmedi. Geldiği noktaya kendi alın ve akıl teriyle geldi. Güçlü oldu ama güç peşinde olmadı.

Türk sinemasının kendisine biçtiği rol komedyenlikti, üç kağıtçılıktı, sakarlıktı. Tıpkı Kemal Sunal’a biçilen rol gibi. Hatta ilk zamanlarda bunun etkilerini birçok filmde görürüz. Ancak yeterince güçlü olduğunu düşündüğü anda kendine biçilen rolün dışına çıktı ve üçkağıtçı rolünü oynamaktan vazgeçti. Namuslu filmi bu anlamdaki en önemli kararlarından biridir. Sonrasında ise ince ruhlu, zaman zaman mağdur olan ama hiçbir zaman ahlaksız olmayan bir karaktere büründü. Bu tanım bile yanlış olabilir çünkü zaten öyle bir yapısı var.

Aradan yıllar geçti ve Yeşilçam kendisine yeni rol biçti. Önüne gelen küfreden kıdemli bir sinema ikonu olmasını istiyorlardı. Kime küfretmesini istediklerini ise aşağı yukarı tahmin edebilirsiniz. Şener Şen, tıpkı kendine biçilen rollere hayır dediği gibi gerçek hayatta oynaması beklenen role de yüksek bir sesle hayır dedi. Birçok kişi hayret etti ama bu şaşırtıcı değildi. Yıllar önce sektöre ve tüm Türkiye’ye verdiği sözü tutmasından başka bir şey değil.

Şener Şen, bir oyuncu ve aslında bu duruşuyla Türkiye’nin de özeti sayılabilir. Yıllar önce imkanları yokken türlü rolleri oynamak zorunda kalan bir ülke, artık istediği onurlu rolü oynamanın başrol olmanın kavgasını veriyor. Türkiye bu rolü oynasa, “şaklabanlık” yapsa, kimsenin diyeceği bir şey olmaz ve herkesle de “iyi geçinir”... Ama şimdi farklı bir dönemdeyiz ve kendi belirlediğimiz şartlarda bir oyunun içinde olmak istiyoruz.

Yazımın başlığını John Malkovich Olmak isimli filmden devşirdim. O filmde insanlar bir tünelden geçerek John Malkovich’in beynine ulaşıyordu. Bir anlamda çok fazla sayıda John Malkovich ortaya çıkıyordu. Şener Şen Olmak ise imkanları ölçüsünde kendisi olarak kalmaya çalışmakla eş değer.

Sanatın kalıcılığı gücünü güçten almamakla perçinlenir. Şener Şen, toplumsal barış adına aldığını söylediği ödülü almakla kendisine değil, ödüllere bir anlam katmıştır ve olması gereken de budur.

Türkiye’nin kendisi olarak kalma çabasına, kendi rolünü oynama isteğine durulmuş bir selamdır. Şener Şen’e hepimiz teşekkür borçluyuz, çektiği filmler için, Eşkıya, Gönül Yarası ve Muhsin Bey için.... Ama hepsinden öte kendisi olarak kalma konusunda gösterdiği cesaret ve verdiği ilhamdan ötürü...

Hayat değerlidir çünkü başrolünde biz varız. Filmin sonunun nasıl biteceğini kimse bilmiyor ama onurlu, gururlu bir rolde oynamak kendi elimizde. Hatırlamakta fayda var hepimiz şu anda aynı zamanda “Türkiye Olmak” isimli filmin başrolündeyiz. Hakkını verelim.


Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...