İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​YAVUZ, FRANKLIN VE SATRANCIN AHLAKI

YAYINLAMA:

Satranç ahlaksız bir şey mi de bu başlığı uygun gördün ey yazar diye çıkışmayın hemen. Gündemde satrancın haram olup olmadığı tartışılıyor. Yazar da durumdan vazife çıkarıp kendince bir şeyler söylemek istiyor diye düşünebilirsiniz. Yapmak istediğim satrancın bana kazandırdıklarını sizinle paylaşmak. Karar sizin.

Satranç yatılı okul günlerimde özellikle hafta sonların sessizlik içinde oynadığımız bir oyundu. Doğrusu bana kazandırdığı şey oyunlardan aldığım galibiyetlerin çok ötesindeydi. Bir defa oyunu kaybedenin de kazanabileceğini görmüş oluyordum. Çünkü her mağlubiyet bir dersti ve daha iyi yenilmeyi öğreniyordum. Basit mağlubiyetlerle yetinmiyordum, hatta yenmeye bile başlamıştım. Sonraki hamleleri hesap ederek oyun kurmayı öğrendim.

Satranç bir kumar aleti olmadığı gibi aynı zamanda düşüncelerim için konforlu bir evdi. Satranç oynarken hayallere dalıp bir dünya kurabiliyordum. Doğrusu güzeldi.

Yıllar geçti ve Saraybosna’ya gittim. Hayatımdaki en güzel satranç sahasını bir parkın orta yerinde gördüm. Devasa büyüklükteki taşlarla bir parkta biriken kişiler hep birlikte satranç oynuyorlardı. Birlikte düşündüklerini düşündüm.

Satranç tarihinden de biraz bahsetmek istiyorum. Benjamin Franklin, 1700’lü yılların sonunda yazdığı makalede satrancım ahlakından söz ediyordu. Onun neden oynanması gerektiğini kendi argümanlarıyla izah etmeye çalışıyordu.

Amerika’nın kurucu babalarından bu ismin, vizyon sahibi büyük bir devletin kurulmasına öncülük ettiğine dikkatinizi çekerim. Franklin, ABD dolarları üzerinde resmi bulunan önemli isimlerden biri ve bu makalesinde satrancın bin yıldır Avrupa’da olduğundan söz ediyor. O zaman kilisenin satrancı diğer birçok şey gibi haram kabul edebileceğinden hareketle, Avrupa’da satrancı oynayan kesimin Endülüslüler olduğunu öne sürebiliriz. Zaten Franklin’in yazısında Amerika’ya satrancın İspanyollar tarafından taşındığı yer alıyor.

Sevdiğimiz padişahlardan Yavuz Sultan Selim de diğer satranç seven bir kişi. Satranç dizilimlerinden ilham alarak şu mısraları yazmış. İsterseniz yukarıdan aşağı isterseniz soldan sağa okuyun. Bir şiirin nasıl satranç mantığıyla yazılabileceğini görün.

Sanma şahım/ herkesi sen,/sadıkane/ yar olur

Herkesi sen/ dostum sandın,/ belki ol/ ağyar olur

Sadıkane/ belki ol/ alemde,/dildar olur

Yar olur,/ağyar olur,/dildar olur,/ serdar olur

Satrancı sevip sevmediğiniz bilmiyorum ama tarih satrancı sevenleri seviyor. Benjamin Franklin’in ismini taşıyan bir köprü olduğu gibi Yavuz Sultan Selim’in ismi de bir köprüde yer alıyor.

Satrancın bize kazandırdıklarını Benjamin Franklin gerek yazdığı eserlerle gerekse tarihe verdiği yönle göstermiş. Tıpkı Yavuz Sultan Selim gibi. Sevmeyen yine oynamasın ama satrançtan öğreneceğimiz çok şey var bunu unutmayalım. Mesela piyonların ömrünün genelde kısa olduğu. İyi bir vezirin şahı korumak için eşsiz bir göreve sahip olabileceği. Kaleleri savunmanın önemli olduğu ve belki de en önemlisi hayatta doğruların binlerce, milyonlarca şekilde gerçekleşebileceği...

Her satranç oyunundan öğreneceğimiz muhakkak bir şey var demiştim. Satranca karşı olanlar da bize bir şeyler öğretiyor: Kalıplara takılmadan düşünmenin eşsiz lezzette olduğunu.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...