İstanbul
Açık
13°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

ISSIZ KALABALIKLAR VE VAKTİN ÇOCUKLARI

YAYINLAMA:

Tasavvufta vaktin oğlu olmak, her anını şuurla yaşamayı ifade eder. Her anda yeni bir şeyler öğrenerek yeniden doğmayı da tasvir edebilir. Aldığımız ölüm haberleri yeni anlara doğan insanların hikayeleri için dikkatimizi çekiyor. Bunlardan bazılarını bir araya getiren özelliklere doğru bir yolculuğa çıkarmak istiyorum sizi. Vaktiniz varsa buyurun...

Zygmund Bauman, sosyolojinin önemli isimlerinden biri ve dün hayatını kaybetti. Geçen günlerde hayata veda eden John Berger’in ölümünün ardından aynı kümeye ait bir insan daha aramızdan ayrıldı. 1925 yılında doğmuştu, Berger de 1926 yılında... Aynı zamanın çocuğuydular. 68 kuşağı olarak bilinen nesilden farklı olarak onların başka bir aurası vardı. Örneğin Necmettin Erbakan da 1926 doğumludur. İsmini taşıdığım dedem de aynı zamanın çocuğuydu. O nesle bir de Fuat Sezgin’i ekleyebiliriz. Ünlü bilim tarihçimiz Fuat Sezgin’i. Attila İlhan ve Bahtiyar Vahapzade de 1925 doğumlu ünlü isimler arasında... Peki onları büyük kılan sadece doğdukları yıllar mıydı?

Sanmıyorum.

Cevabını Zygmund Bauman’ın Cemaatler kitabında buluyoruz. İnsanlar güvensiz dünyada kendilerini güven içinde hissetmek için cemaatlere sığınırlar. Bu salt hayırsever bir birliktelik değildir. Aynı zamanda kendin olmaktan vazgeçmenin bir yoludur.

Yukarıda isimleri geçen kişilerin tamamı cemaat aidiyetlerini bir tarafa koyarak hakikatin peşinde koştular ve yaşadığımız hayatın içinde önemli izler bıraktılar. Siyasetçi de sosyolog da şair de...

Evet onlar zamanın çocukları oldular. Yirmi yaşına geldiklerinde 2. Dünya Savaşı ya henüz bitmiş ya da bitmek üzereydi. Güvensiz bir dünyada sığınacak bir yer aramaktansa yeni yollar açmayı kendilerine görev olarak bildiler. Eserlerini çok az okusak da bazılarını sadece uzaktan tanısak da hayatımızın parçası oldular.

Şimdi yeni bir çağın içindeyiz ve maalesef (veya ne mutlu) yeni cevaplar aramamız gerekiyor. Vereceğimiz temel karar ise nasıl bir insan olacağımızla ilgili.

Zygmund Bauman’ın ifadelerinden bir kısmını alarak yola devam edelim: “Kimlik doğduğun bir şey olmaktan çıktı ve bir göreve dönüştü.”

Kendi cemaatlerimizi üretip etrafına insanlar toplamak giderek dünyanın rutini haline geldi. Ağ toplumunda tüm bunlar normal diyebilirsiniz. Ama düşüncelerimizi şekillendiren vaktin çocuklarının en son umursadıkları şey nicelikti.

Onlar daha ziyade zamanın içinde yoğrulan bir düşünceye inançlarını muhafaza etmişlerdi. İçinde bulunduğumuz günler sadece 1920’lerde doğan insanların son temsilcilerinin aramızdan ayrılması anlamına gelmiyor. Onlarla birlikte bir dönem de sona eriyor.

Kalabalıklar arasındaki yalnızlığın ironisini yaşadığımız günlerdeyiz ve kendi vaktimizin çocuğu olarak ıssız kalabalıkların tam ortasındayız.

Onlar kendi vakitlerinin çocuğu olarak dünyada gördükleriyle kendilerine bir yol çizdiler ve o yolda yürüdüler. Bizler, bu vakitlerin çocukları olarak Kartacalı Hannibal’ın dediği gibi “Ya bir yol bulacağız, ya da yeni bir yol yapacağız.”

Issız bir kalabalığın ortasında sessiz çığlıklar atarak...

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...