İstanbul
Açık
13°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

BÜYÜK SEÇİM İSTER MİSİNİZ?

YAYINLAMA:

Yok yok, erken seçim hakkında yazmayacağım. Sonuna kadar okursanız orada göreceksiniz.

“Hiçbir şey zor değildir, yalnız onu ufak parçalara bölmesini bilelim” demiş Henry Ford. İşte Osmanlı Devleti de cebimizdeki para da işte bu yöntemle adım adım buharlaştı. Ufak parçalar halinde, haberimiz bile olmadan.

Henry Ford, Amerikan otomobil endüstrisinin olduğu kadar tüm endüstrilerin de gidişatını etkilemiş ve söylediği gibi küçük parçalara ayırmış, endüstriyelleşmeyi formülleştirmiş bir isim. Bugün hala Ford araçlar sokaklarda geziyor, kaliteli olarak kabul ediliyor. Ama onun başarısı otomotiv endüstrisinin sınırlarını aşıyor. Her işi parçalar halinde düşünmek geçen yüzyılın başlarından itibaren artarak devam ediyor.

Türkiye’ye gelmesi zor araç parçaları varsa onlar burada üretiliyor. Hem Türkiye kendini endüstrileşmiş gibi hissediyor hem de Ford daha karlı bir hale geliyor.

İş araba olunca sıkıntı değil belki ama kendini araba zanneden endüstriler ortaya çıkıyor. Mesela gıda. Nutella’nın başı fena halde dertte. Kullandığı yağların hiç de iyi olmadığına dair iddialar var. Onun da yapmaya çalıştığı şey Henry Ford’un ideallerini hayata geçirmek aslında. Verimli olmayı istiyor, bunun için de daha fazla kar elde edebileceği eşdeğer ürünleri kullanıyor. Tüm dünya da bayılarak, kaşıklayarak yiyor.

Sadece Nutella değil başı dertte olan. İngiliz bir aşçının açtığı dava sonucuna göre Mc Donalds hamburgerleri yağ ve amonyaktan oluşuyormuş. Et olarak yediğimiz şey et değilmiş aslında. Sadece McDonalds’tan beslenerek sağlığını kaybeden bir adamın belgeseli de vardı geçtiğimiz yıllarda. Önümüzdeki yıllarda işlenmiş gıda sektörü sigara gibi menülerinin üzerine sağlığa zararlı olduklarını ifade eden ibareler koymak zorunda kalabilir.

Küreselleşen firmaların temel sorunları Henry Ford’un yanılacağını düşünemiyor olmaları. O kadar büyüyorlar ki müşterileri insan olarak değil yürüyen paralar olarak görüyorlar. Karşındakinin insan olduğunu unuttuğun an yağ ve amonyakla ürettiğin şeyi hamburger eti olarak tanımlayabiliyorsun.

Aslında bu işe ilk uyananlar Saraybosnalılar olmuştu. Şehre açılan ilk McDonald’s restoranına ünlü köftelerini servis etmişti Saraybosna esnafı. “Sizinki yenilecek gibi değil. Satıyorsunuz satmasına ama kendiniz bizimkilerden yiyin de helak olmayın” demeye getirmişlerdi.

Gerçi McDonald’s sadece klasik hamburger köftesi yapmıyor. Mangalda yapılmış hissi veren Türk köftelerini de hamburger ekmeğinin içine istifliyor. Henry Ford’un başka bir sözü daha var: “Müşterilerimiz istediği her renk arabaya sahip olabilir, yeter ki istediği renk siyah olsun.” Yani hamburger ekmeğinin içine tavuk da, hamburger de hatta balık da koyabiliyor. Yeter ki siz sesinizi çıkarmadan yemeye devam edin. Uslu müşteriler olmamız ve önümüze konulan şeylerin içeriğin sorgulamadan yememiz isteniyor. Ya böyle olmazsak? Böyle olmayınca adımız huysuza çıkıyor.

“Şu kadar lira/ kuruş farkla büyük seçim ister misiniz diye sorar hamburger restoranındaki kasiyer ve evet yapmamızı istedikleri tek seçim budur.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...