İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​LA LA AMERİKA

YAYINLAMA:

La La Land diye bir film var. Oscar kazanması bekleniyor. Dünyanın hemen hemen her yerinde bu filmden bahsediliyor. Otobüslerin üzerindeki ilanlarda bir gördüm iki gördüm sonra baktım etrafta herkes filmden konuşmaya başlıyor. Sordum soruşturdum, izlenir mi, ne diyorsunuz diye. Seyirlik güzel film diyen de çıktı, klasik bir film izlemeye değmez diyen de. Çok bayıldım harika bir müzikal diyenler de vardı izlemedim izlersen haber ver de bilgimiz olsun diyen de. Gündemden geri düşmemek adına filmi izlemeye başladım. Başlangıç Hint filmlerini andıran müzikal bir sahneyle başlıyor. Film, nasıl desem, içine çekemedi beni. Stüdyo ortamlarında çekilen görüntülerle karikatür gibi bir iş ortaya çıkmış ama oyunculuğun anlatıldığı bir film daha çok mesleğe vefanın bir göstergesi gibi geldi. Altı üstü bir film, kalkmışsın beğenmediğini söyleyerek ayrı bir “artistlik” yapıyorsun diyebilirsiniz. Ama adetim olduğu üzere lafı başka bir yere getirme niyetindeyim. Nedir bu La La Land diye araştırdım. Kelime olarak iki anlamı var: İlki Los Angeles şehrini tanımlıyor. Şu kadar yıl la-la-land’de yaşadım derseniz Los Angeles’ta yaşadığınızı anlamış oluyorlar. Diğer bir anlamı ise aklı bir karış havada diyebiliriz.. Bizdeki “lay lay lom”a benzer bir durum karşımıza çıkıyor bu sefer de.

İlgimi çeken kısım gerçeklerden kopuk olmanın havalı bir durum olarak görülmesi. Film endüstrisi hayalleri satsa da aslında çok temel bazı ekonomik gerçekler üzerine kuruludur. Örneğin filmdeki başrol oyuncusu Emma Stone, istediği rolü kapıncaya kadar Warner Bros stüdyolarının kahve dükkanında barista yani kahve hazırlayıcısı olarak görev yapmaktadır. Diğer yandan çekim yapılan stüdyoların içine girmek ayrı ücrete tabidir. Kültür ekonomisini incelediğimiz ayrı bir yazıda bundan da söz edebiliriz. Unutmayalım.

Hayatın gerçeklerini bir müzikalle resmetmek naif bir tercih olabilir. Ama hayatın gerçeklerini değiştirmek için naif tutum pek işe yaramıyor. Dünya kocaman bir müzikal sahnesine dönüşünce dertler sıkıntılar ortadan kalkmıyor.

Trump dönemine giren Amerika müzikalde teselli arıyor. Hayata dair umutlarını diri tutmaya çalışıyorlar. Los Angeles’taki Oscar ödül törenlerinde La La Land belki kazanan isim olabilir. Ülkeye girişi yasaklanan Müslüman ülke vatandaşlarının gölgesi Amerika’nın üzerine düşmüşken şov devam ediyor.

Filmin tamamını izlemediğim için nasıl bittiğini size aktaramayacağım. Ancak Allah ömür verirse Amerika’nın lay lay lom günlerinin nasıl hitama ereceğini hep birlikte göreceğiz. La La Land’de iki kişi arasındaki sevda hikayesi resmedilse de hepimiz onların hikayesine ortak oluyoruz. Amerika için de aynısı geçerli. Filmin giriş sahnelerinde kendi istediği şarkıları çalmakta ısrar eden piyanist oğlanın kovuluşu var ki, kovan adamı Donald Trump’a benzetiyoruz. Ama dükkan onun yapacak bir şey yok.

Hayat bize hep bir şeyler öğretmeye devam ediyor, sonuna kadar izlemeye tahammül edemediğimiz berbat bir filmle bile...

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...